Greenpeace Akdeniz, “Tek Kullanımlık Plastikler Yasaklasın” projesi kapsamında deniz canlılarındaki plastik kirliliğine dikkat çekmek için Marmara, Ege ve Akdeniz’den toplanan, barbun, istavrit, kefal, mırmır, tekir ve kırmızı karides türlerinin mide ve sindirim sistemlerini inceledi. Greenpeace Akdeniz’in “Türkiye’deki Deniz Canlılarında Mikroplastik Kirliliği” raporuna göre Türkiye’de incelenen balıkların yüzde 44’ünün midesinde mikroplastik bulundu. Balıkların midesinden çıkan mikroplastiklerin çoğu tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor.
BALIKLARIN YÜZDE 40.5’İNDE VAR
Raporda yer alan verilere göre İstanbul’dan 103 balık ve 118 midye analiz edildi. İstanbul’da balıkların yüzde 40.5’inde mikroplastiğe rastlandı ve balık başına düşen mikroplastik adedi ise 0.85 olarak tespit edildi. 2.18 oran ile mikroplastik parçacığının en çok bulaştığı balık “kefal”. Bunu 0.96 ile “barbun”, 0.50 ile “istavrit”, 0.45 ile mırmır, 0.15 ile “tekir” takip ediyor. Rapora göre balık ve midyelerde en sık rastlanan plastik polimer tipleri tek kullanımlık plastiklerin de üretiminde kullanılan, polietilen PE, polipropilen PP ve PET.
MİDYELER DE İNCELENDİ
Bunun yanında, çoğunluğu Ege ve Marmara Denizi’nden tedarik edilmiş midyelerden üretilen ve Adana, Ankara, Bodrum, İstanbul ile İzmir’de satılan midye dolmaların içerisindeki mikroplastik miktarları da incelendi. Midyelere bakıldığında ise İstanbul’da midye başına 0.90 adet mikroplastik parçacığı söz konusu.
MİKROPLASTİKLER NEDEN ARTIYOR?
Greenpeace Akdeniz Plastik Proje Sorumlusu Nihan Temiz Ataş’ın verdiği bilgilere göre plastik partiküllerin 5 milimetreden daha küçük olanlarına mikroplastik deniyor. Denizlerdeki plastik atıkların yüzde 92’sini mikroplastikler oluşturuyor.
“Peki denizlerde mikroplastik oranı neden artıyor?” Ataş bu sorumuza şu şekilde yanıt verdi: “1950 yılından itibaren hızla artan bir şekilde üretilen plastik, 2017 yılı itibarıyla 348 milyon ton civarına ulaştı. Bu plastiklerin önemli bir kısmı çeşitli yollarla denizel ekosisteme giriyor. Tahmini olarak yılda 4.8-12.7 milyon ton plastiğin denizel ekosistemlere ulaştığı biliniyor. 2019 yılı Eylül ayı itibarıyla dünya çapında 4 bin 358 lokasyonda gerçekleştirilen 611 çalışmada, deniz çöplerinin yüzde 76.9’unun plastiklerden oluştuğu rapor edildi. Denizlerde biriken plastik zamanla parçalanarak çok daha ufak parçacıklar haline geliyor ve denizlerdeki mikroplastik oranı katlanarak artıyor.”
“KANSER RİSKİ YARATABİLİYOR”
Ataş, mikroplastiklerin deniz yaşamındaki olumsuz etkisini şöyle açıkladı:
“Bu çalışmada tespit edilen mikroplastiklerin boyutları büyük olanları, balıklarda organ tahribatına ve tıkanmasına neden olabiliyor. Bunun yanında özellikle 0.13 mm’den daha küçük olanlar dolaşım sistemine katılabiliyor ve taşındıkları organlarda iltihap, tümör vb. oluşumlara neden olabiliyor. Ayrıca bu çalışmada yoğun olarak tespit edilen “polietilen”, “polipropilen” ve “PET” türü plastiklerin içerisinde eklenti maddesi olarak kullanılan fitalat, bisphenol A ve alev geciktiricilerin insanlar ve diğer canlılarda hormon bozucu olduğu ve kansere neden olabildikleri birçok çalışmada belirtildi. Bunun yanında mikroplastikler bir mıknatıs gibi bulundukları ortamdaki diğer kirleticileri bünyelerine alabiliyor ve diğer canlılar tarafından yutulduklarında da tekrar geri salınabiliyor.”
“BİR TANESİ BİLE RİSK”
Deniz canlılarında tespit edilen mikroplastik kirliliğinin bir tehlike unsuru oluşturması için belirlenmiş bir alt ya da üst değerin olmadığını belirten Ataş, “O sebeple bir tane bile mikroplastik parçacığı çıkmış olması risktir. Mikroplastiklerin özellikle 100-130 mikron yani 0.1-0.13 milimetre boyutuna kadar olanları çoğunlukla dışkıyla atılıyor. Ancak bundan daha küçük boyutta olanların mide bağırsak sisteminden dolaşım sistemine katılabildiği çeşitli araştırmacılar tarafından belirtiliyor. Daha fazla araştırma ihtiyacı mevcut olsa da, bazılarının bağırsak kıvrımlarında kalabilme durumu da söz konusu.” dedi.
“ARAŞTIRILMASI GEREKİYOR”
“Bu plastikler petrol türevli ve üretimlerinde sera gazı salınıyor. Bunların içeriğinde birçoğu zararlı olan katkı maddeleri bulunuyor.” diyen Ataş, şu bilgileri paylaştı: “Ayrıca mikroplastikler denizdeki diğer kirleticileri de bir mıknatıs gibi kendilerine çekebiliyor. İşte bu kimyasalların vücuda girdikten sonra ne kadar yayıldığının araştırılması ve ortaya konulması gerekiyor ki bunun olduğu da birçok farklı araştırmacı tarafından belirtilmiş durumda. Örneğin Almanya’da 2500 çocuğun idrar ve kan örnekleri üzerinde yapılan çalışmada bu maddelerin birçoğuna kaygı uyandıracak düzeyde rastlanmış. Benzer çalışmaların Türkiye’de de yapılması gerekiyor.
ÇÖZÜM İÇİN NELER YAPILMALI?
Balıkların vücutlarında tespit edilen ve çoğunluğu tek kullanımlık olan plastiklerin aşırı plastik üretiminin, yetersiz atık yönetimiyle doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan Ataş, sorunun çözümü için şu önerilerde bulundu: “Bu sebeple aşırı plastik üretiminin azaltılması, Avrupa Birliği’nde yasaklanan bazı tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, yönetimlerin atık politikalarını Türkiye’de de iyileştirmeleri ve bireylerin plastik tüketimini azaltmaları gerektiği sonucu ortaya çıkıyor. Plastik kirliliğiyle mücadelede kararlı olmak ve birlikte hareket edebilmek çok önemli. Bunun için, bireylere, şirketlere ve devletlere ayrı ayrı görevler düşüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan talebimiz, en gereksizlerden başlayarak tek kullanımlık plastikleri (plastik pipet, kulak çubuğu, tabak, çatal, bıçak, kaşık, içecek karıştırıcıları ile köpük gıda kapları ve içecek bardakları) yasaklaması. Üç tarafı plastikle değil denizlerle çevrili bir Türkiye için bunun şart olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanı sıra bireyler en fazla 1-2 dakika kullandığımız ve alternatifleri olan bu tek kullanımlık plastik ürünleri kullanmayı bırakmalı, büyük şirketler de ambalaj ve teslimat sistemlerinde yeni, gerçekten doğa dostu çözümler üretmeli. Plastiksiz bir gelecek mümkün.”