Küresel Ayak İzi Ağı, Dünya Limit Aşımı Günü’nü 1 Ağustos olarak açıklamıştı. Yani 2018 yılı boyunca tüketilmesi gereken kaynakları daha yedinci ayın sonunda tüketmiş olduk. Artık yıl sonuna kadar 2019’un kaynak hakkından borç alarak, geleceğe borçlu bir şekilde devam edeceğiz. Ülkeden ülkeye kaynak kullanım hızları farklılık gösterdiği için Türkiye’nin Limit Aşım Günü 11 Temmuz olarak belirlenmişti. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)’nin aktardığına göre; doğal kaynaklarının sağladığı 1 yıllık potansiyeli 11 Temmuz’da tüketen Türkiye, sanki 1,9 dünya varmış gibi yaşıyor.
Kaynakları sınırsızmış gibi kullanmanın sonucu olarak dünyada biyoçeşitlilik azalırken, artan karbondioksit miktarı iklim değişikliğini tetikliyor, bu da felaket düzeyinde orman yangınlarına, kuraklıklara, sellere neden oluyor.
PEKİ, BU LİMİTİ NASIL AŞIYORUZ?
Küresel Ayak İzi Ağı’nın verilerine göre; sanayileşme ve daha fazla tüketime yönelen yaşam tarzlarımızla, yanlış enerji politikalarıyla, kullan-at ürünlerle karbon ayak izimizi sürekli olarak arttırıyoruz. Karbon Ayak İzi, insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın karbondioksit olarak ölçüsü. Türkiye’de çok hızlı bir şekilde artış gösteren Karbon Ayak İzi, ülke içinde kullanılan fosil yakıtlardan ortaya çıkan salınımları, yurt dışından alınan ürünlerin üretim sürecinde salınan karbonları, fosil yakıt dışı karbon salınımlarını içerir. Karbon Ayak İzi’nde en büyük paya sahip sektör elektrik sektörü. Bu nedenle elektrik üretiminde kullanılan yöntemler sonucu ortaya çıkan havayı kirletici salınımların azaltılması, Karbon Ayak İzi’ni düşürmek için önemli bir adım. Elektriğin fosil yakıt yerine yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi, Ekolojik Ayak İzi’nde olumlu yönde değişikliklere sebep oluyor. Fakat Türkiye’de yenilenebilir enerji yani güneş ve rüzgâr enerjisi için verilen teşvikler Avrupa ülkelerine göre oldukça düşüktür bu yüzden pek tercih edilmiyorlar. Bu sebepten yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projelerine yönelik teşviklerin artırılması gerekmektedir. Bunlar haricinde dikkat etmemiz gereken uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içecekler yerine yerelden ulaşabileceğimiz organik olarak da tabir edilen yiyecekleri tercih etmemiz, et tüketimini azaltmamız, fazla ambalajlanmış ürünlerden uzak durmamız gerekiyor.
Su Ayak İzi ise, tüm üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan toplam su miktarını ifade ediyor. Tükettiğimiz mal ve hizmetlerin üretim ve işlenme süreçlerinde su kullanımı yoğun oluyor. Örneğin; bir bardak kahve içtiğimizde 200 ml su tüketiyoruz. Fakat kahvenin üretiminde tüketilen su miktarını da hesaba katarsak tükettiğimiz su miktarı 140 litreye kadar çıkıyor. Bir çift deri ayakkabının sudaki ayak izi 8000 litre, bir porsiyon beyaz etin 780 litre, bir dilim ekmeğin 40 litre, bir tişörtün 2 bin 700 litre, 20.000 TL’ye alınan bir arabanın ise sudaki ayak izi yaklaşık 2 milyon 587 bin 478 litre oluyor.
Hızla su fakiri bir ülke olmaya doğru ilerleyen Türkiye, su yoğun ürünler ihraç ve ithal ediyor; iklim değişikliğine bağlı yaşanan felaketlerden anında etkileniyor. Fakat yaşam tarzımızda yapacağımız ufak değişikliklerle bu süreci yavaşlatarak büyük bir değişimin parçası olabiliriz.
NELER YAPABİLİRSİNİZ?
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı), tüketim çılgınlığına karşı yapılabilecekleri şu şekilde sıralıyor: