Geçtiğimiz günlerde Arkeolojik Haber web sitesinde, Kadıköy’ün arkeolojik geçmişine dair bir haber yayınlandı. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-istanbuldaki-fikirtepe-kulturunun-izlerine-bilecikte-de-rastlandi-23481/ adresindeki habere göre, Bilecik-Bahçelievler Mahallesi’nde Bilecik Müze Müdürlüğü başkanlığında, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi (BŞEÜ) Arkeoloji Bölümü’nün bilimsel danışmanlığında süren arkeolojik kurtarma kazı çalışmalarında yeni bulgulara rastlandı. BŞEÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erkan Fidan, yapılan çalışmaların Bilecik’in tarihini 8 bin yıl öncesine taşıdığını anlatarak kazılarda neolitik dönem olarak adlandırılan, insanoğlunun yerleşik hayata geçip, tarım ve hayvancılığa başladığı dönemde, Marmara Bölgesi’nde Fikirtepe Kültürü olarak tanımlanan kültüre ait izler tespit edildiğini bildirdi.
Biz de Kadıköy arkeolojisine dair çokça haber yapmış bir gazete olarak, Bilecik’te bulunan Fidan’a ulaşarak, bu haberin detaylarını sorduk.
Neolitik olarak adlandırılan, insanoğlunun yerleşik hayatı geçip, tarım ve hayvancılık yapmaya başladığı dönemde Marmara Bölgesi’nde yaşayan insanların yaşam biçimlerine dolayısıyla kültürlerine, biz arkeologlar tarafından verilmiş bir isim. Bunlar, günümüzden yaklaşık 8500 ila 7500 sene önce Marmara Bölgesi’nde basit kulübelerde yaşayan, tarım, hayvancılık ve balıkçılık yaparak hayatta kalmaya çalışan insanlar. Günlük hayatlarında topraktan yaptıkları kaplar dışında taştan ve kemikten aletler de kullanıyorlardı.
DEMİRYOLU İŞÇİSİ BULMUŞTU
Fikirtepe Kültürü’nün hikayesi, 20. yüzyılın başında, bir demiryolu işçisinin şans eseri Fikirtepe ve Pendik yerleşmelerini bulmasıyla başlar. Buralardan toplanan arkeolojik malzeme, satın alınılarak yurt dışına götürülür ve çeşitli bilim insanları tarafından incelenir. Daha sonra 40 ve 50’li yıllarda Fikirtepe’de İstanbul Üniversitesi arkeoloji bölümünün duayen hocaları Kurt Bittel, Arif Müfid Mansel ve Halet Çambel’in katılımıyla arkeolojik kazılar gerçekleştirilir. Ancak o dönemlerde Batı Anadolu’da tabakalanması bilinen tek yerleşme Troia (Truva) olduğundan, araştırmacılar sadece arkeolojik malzemenin Troya’da bulunandan daha eski olduğunu ve bu sebeple günümüzden 5000 yıldan daha eski olmaları gerektiğini söyleyebilmişlerdir.
(Fikirtepe ve Pendik’te bulunan kemik aletler (M. Özdoğan 1999, Neolithic In Turkey Northwestern Turkey: Neolithic Cultures in Between the Balkans and Anatolia, figür. 20)
Kültüre isim veren İstanbul Üniversitesi Prehistorya bölümünün büyük hocası Mehmet Özdoğan. 1979 yılında bitirdiği doktora tezinde her yönü ile Fikirtepe yerleşmesini inceleyen Özdoğan, Doğu Marmara’da Neolitik Dönem’e tarihlenen kültürel bir oluşumu fark ederek, bu kültüre ‘Fikirtepe Kültürü’ denmesini önerir. Esasen arkeolojide kültür isimleri ilk ve yoğun buluntu yerine göre verilir. Daha sonra İstanbul’da Yenikapı’da da varlığı anlaşılan bu kültür, eğer ilk defa Yenikapı’da bulunsaydı Yenikapı ya da ilk kez Bilecik’te görülseydi Bilecik kültürü olarak adlandırılabilirdi.
(Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin ve Doç. Dr. Erkan Fidan )
Bu soruların cevapları kültürün anlaşılma sürecinde saklı. Mehmet Özdoğan’ın isimlendirmesi sonrasında yine İstanbul’da Yarımburgaz ve son yıllarda Marmaray inşaatı sayesinde Yenikapı’da Fikirtepe yerleşmesi ile aynı özellikler tespit edildi. Bursa’da Ilıpınar, Aktopraklık ve Barcın ve Menteşe Höyüklerinde yapılan kazılar bu kültürün Bursa İznik dolaylarına kadar yayıldığını gösterdi. En doğuda ise tam Eskişehir Bilecik sınırında yer alan Demircihöyük’te benzer kültür öğeleri bulundu. Yani aslında Fikirtepe Kültürü’nün İstanbul- Bursa’dan Eskişehir sınırına kadar yayıldığı biliniyordu. Dolayısıyla Fikirtepe Kültürü aslında Bilecik sınırları içinde de olmalıydı.
Prof. Dr. Turan Efe’nin 2013 yılında Bilecik’te yaptığı araştırmalarda Fikirtepe kültür özelliklerini bulması, arkeologlar için sürpriz olmadı. 2019 yılında Bilecik Müzesi ile ortaklaşa başladığımız kazılarla kültüre ilişkin yeni bilgiler elde etmeye başlanınca ve böylelikle de daha önce Fikirtepe Kültürü’nün yayılımı ile ilgili bilgileri doğrulanınca, konuya yeniden bir ilgi oluştu.
Her kültürün kendine has özellikleri vardır. Nasıl ki Güneydoğu Anadolu’da T biçimli dikili taşlar, Orta Anadolu’da kadın heykelcikleri o kültürleri temsil ediyorsa, dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan, kutu olarak da adlandırılan kült kapları, Fikirtepe Kültürü’ne özgüdür. Dört köşesindeki ayaklarla yükselen bu kapların üzerine ince çizgiler kazınmıştır. Bunların içleri de çoğu zaman açık renkli bir madde ile doldurulmuştur. Bu çanak çömleğin sıra dışı olmasının sebebi, sadece İstanbul, Bursa ve artık Bilecik’te 8000 sene önce yaşayan insanlar tarafından üretilerek kullanılmasıdır. (Fikirtepe’nin sıradışı kabı: 4 ayaklı kutu (M. Özdoğan 1999, Neolithic In Turkey Northwestern Turkey: Neolithic Cultures in Between the Balkans and Anatolia, figür. 31).
Aslında Samatya’da doğup, çocukluğumu orada geçirdim. 1986 yılından İstanbul Üniversitesi’nden ayrılıp Prof. Dr. Turan Efe başkanlığındaki bir ekiple birlikte 2011 yılında Bilecik Üniversitesi’nde arkeoloji bölümünü kurana kadar 25 sene Kadıköy’de yaşadım.
Antik çağda Kadıköy, “başka yerler varken burada yaşanır mı, burada yaşamak için kör olmak lazım” söyleminden dolayı Körler Ülkesi (Khalkedon) olarak adlandırılır. Ama aslında Kadıköy, yerleşik hayatın ilk kez başladığı Neolitik Dönem’de insanların Marmara Bölgesi’nde yaşamayı uygun buldukları az sayıdaki yerden biridir. O dönemde insanların yer seçiminde çok dikkatli davrandıkları düşünüldüğünde, antik çağda Kadıköy’e atfedilen tanımlamanın 8000 yıl önce geçerli olmadığını söylemek lazım. Kadıköy Fikirtepe’de köylerini kuran insanların Orta Anadolu’dan geldiği ve Marmara Bölgesi’nde yerleşik bir hayatları olmayan avcı toplayıcı gruplarla etkileşimde bulundukları kabul edilir.
İstanbul’un günümüzdeki en büyük problemlerinin başında gelen göç olgusunun yeni olmadığını, 8000 yılı aşkın süre önce de İstanbul’un ve Kadıköy’ün göç alan bir cazibe merkezi olduğunu söyleyebiliriz. Tabi günümüzde cazibe, iş bulma imkânıyken, 8000 sene önce güvende olma, verimli toprak bulma, hatta balık tutmaydı.