Salgın nedeniyle alınan önlemler ve sokağa çıkma yasakları, 2020 yılında hava kirliliğinin azalmasını sağlamıştı. İnsanların evinden çıkmaması, araç kullanımının azalması, işletmelerin bir süre kapalı kalması belli bir süre hava kalitesinde iyileşme sağlasa da yayınlanan raporlar ve açıklamalar 2021 yılında durumun tersine döndüğünü gösteriyor. Kasım ayının ilk haftasında yaşanan sis olayları da hava kalitesinin yeniden tartışılmasına yol açtı.
Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı ile son günlerde yine artış gösteren hava kirliliğinin nedenlerini, çözüm önerilerini konuştuk. “Sıcak ve soğuk havanın karşılaşması İstanbul'da havanın kirli olduğu bir dönemde yaşandığı için, 'smog' da denilen duman kirliliğine dönüştü.” diyen Atlı, şöyle devam etti: “Havanın zaten kirli olduğu bir dönemde, Karadeniz'den İstanbul üzerine gelen soğuk hava, kirli havanın uzun bir süre dağılmadan asılı kalmasına neden oldu. Geçtiğimiz aylarda yayınladığımız Kara Rapor 2021 çalışmasında belirtildiği üzere duman kirliliği olduğunda, sisin içinde asılı olan kirletici partikül maddelerin bölge üzerinde uzun süre kalması ciddi sağlık etkileri de doğuruyor.”
“EN BÜYÜK ÇEVRESEL SAĞLIK SORUNU”
“Hava kirliliği, her yıl dünyada toplam yedi milyon kişinin erken ölmesine sebep olan bu yüzyılın en büyük çevresel sağlık sorunu.” diyen Atlı şu değerlendirmelerde bulundu: “Her yıl Türkiye'deki hava kalitesini değerlendirmek için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından anlık olarak verileri yayınlanan hava kalitesi ölçüm istasyonlarının verilerini analiz ediyoruz. Yaptığımız çalışmalara göre, Türkiye'de 2017-2019 yılları arasında hava kirliliği trafik kazalarının en az altı katı kadar can aldı. 2017 yılından beri hava kirliliğine bağlı ölümlerin en çok yaşandığı İstanbul’da, PM10 ortalaması önceki yıllara göre azaldı. Fakat; 2019 yılında da kirli olan Mecidiyeköy, Sultangazi, Esenyurt ve Alibeyköy’de DSÖ yıllık kılavuz değerlerinin üç katından fazla seviyelerde PM10 kirliliği yaşandı. Kara Rapor 2021 verilerine göre, beş yıldır Iğdır, Kahramanmaraş, Manisa, Ağrı ve Düzce’de aşırı hava kirliliği kronikleşmişti. Ayrıca, 2020 yılında Türkiye’deki illerin yarısından fazlasında (42 il) kanserojen olan ince partikül madde (PM2.5) seviyesi yeterli düzeyde ölçülmedi.”
İYİLEŞME KISA SÜRDÜ
COVID-19 önlemlerinin bazı illerde partikül madde kirliliğinin kısa süreli azalmasına etkisi olduğu hatırlatan Atlı, “15 Mart 2020 tarihinden 15 gün önce ve sonrasındaki PM10 ortalamaları karşılaştırıldığında; alınan önlemlere bağlı olarak ülke genelinde azalan araç trafiği ve emisyonları, biyokütlenin yakılması, endüstriyel faaliyetler nedeniyle hava kalitesinde yaşanan iyileşme maalesef kısa süreli oldu. Hatta bazı illerde kapanma sonrasında PM10 ortalamasında tam tersine artış görüldü. Bu nedenle, hava kirliliği ile mücadele için kısa vadeli değil uzun vadeli değişimler gerekmektedir.” diye konuştu.
2020 yılında İstanbul’da PM10 ortalamasının önceki yıllara göre daha düşük seviyelerde olduğunu belirten Atlı, şöyle devam etti: “Mecidiyeköy, Sultangazi, Esenyurt ve Alibeyköy’de DSÖ yıllık kılavuz değerlerinin üç katından fazla seviyelerde PM10 kirliliği yaşandı. 2017 yılından beri ev sahipliği yaptığı nüfusun yüksek olmasından dolayı Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin en fazla yaşandığı il olan İstanbul’daki yıllık PM10 kirliliği ortalamasının 2020 yılında düştüğünü görmek göreceli olarak sevindirici. TÜİK tarafından 2020 yılına ait ölüm verilerinin açıklanmamasından dolayı, önceki yıllarda hazırlanan Kara Rapor çalışmalarının aksine; bu sene hava kirliliği DSÖ limitlerine indirilseydi İstanbul’da kaç ölümünün önlenebileceği hesaplanamadı. 15 milyon nüfusun yaşadığı bir megakent, İstanbul’un en kalabalık ilçelerinde hava kalitesinin yeterli düzeyde izlenmesini sağlayacak veri hala yok.”
“VÜCUDA GİRMESİNİ KOLAYLAŞTIRIYOR”
Hava kirliliğinin daha yüksek olduğu bölgelerde COVID-19 vaka sayılarının da yüksek olduğunu söyleyen Atlı, bu konuyla ilgili şunları dile getirdi: “Pandemi ile mücadele için hava kirliliğini azaltacak önlemlerin alınması şart. Özellikle solunum ve kalp hastalıkları olanlar; yaşlı ve çocuklar gibi kırılgan grupların kirli havayı solumamaya dikkat etmesi gerekiyor. Ayrıca, hava kirliliği, COVID-19 virüsünün vücuda girişini kolaylaştırıyor. Araştırmalar kirli havaya hem kısa hem de uzun süreli maruz kalmanın; daha yüksek COVID-19 enfeksiyon ve ölüm oranlarına önemli ölçüde katkıda da bulunduğunu gösteriyor. Güncel çalışmalar, çok ince partikül madde yani çapı 2.5 μm’den küçük partiküllere maruz kalmanın astım, kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları, akciğer fibrozu, nörodejeneratif hastalıklar ve tip 2 diyabet gibi hastalıklara yakalanma riskini artırdığını gösteriyor. Dünya artık PM2.5’ten de daha küçük olan ve hücrelerimizin enerji bankası olan mitokondrileri etkileyen çok ince partikül maddelerin sağlık etkilerini konuşuyor.”
Fotoğraf: Elif Yıldız
“ÖLÜM SAYILARI BELLİ DEĞİL”
TÜİK tarafından ölüm verileri açıklanmadığı için 2020 yılında hava kirliliğinin sağlık etkisinin hesaplanamadığını vurgulayan Atlı, “Şu anda da kaç kişinin solunum yolu hastalıkları şikâyeti ile hastaneye başvurduğunu bilemiyoruz. Kirli hava solumanın güvenli bir seviyesi yok. Bu yüzden, Dünya Sağlık Örgütü, 22 Eylül 2021 tarihinde önerdiği hava kalitesi kılavuz değerlerini aşağıya çekti. Türkiye’nin hava kalitesi mevzuatında acilen kanserojen olan PM2,5 için yıllık ve günlük sınır değerler belirlenmesi lazım. Avrupa Birliği, hava kirliliğinin azaltılmasına ilişkin politikalar için yeni yönergeleri takip edeceğini ve 2030 yılına kadar hava kirliliği kaynaklı erken ölümleri yüzde 55 azaltacağını taahhüt ediyor. Paris Anlaşmasını da onaylayan Türkiye'nin de, benzer bir şekilde artık ulusal bir 'Hava Kirliliği ile Mücadele Stratejisi' ortaya koyması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“ACİL ÖNLEMLER ALINMALI”
Atlı’ya göre iklim krizi ve hava kirliliğini birlikte ele almak gerekiyor. Kış mevsiminde kullanımı artan kömür, trafikte kullanılan benzin ve özellikle enerji üretimi başta olmak üzere sanayide kullanılan fosil yakıtların hava kirliliğinin başlıca kaynakları olduğunu söyleyen Atlı, “Kirlilik atakları olduğu dönemlerde özellikle valiliklerin koordinasyonunda tüm yetkililerin toplanarak trafik, ısınma ve sanayi kaynaklı kirlilik kaynaklarını azaltıcı acil önlemler alınması gerekiyor. İlerde de hava kirliliği atakları sırasında can kayıplarının yaşanmaması için genel olarak hava kirliliğini azaltmamız şart.” dedi.
TEMİZ HAVA SÖZLÜĞÜ
Partikül Madde (PM): Hava içinde askıda bulunan partiküllerin çeşitli ve kompleks karışımını içerir. Partiküller maddenin esas kaynakları fabrikalar, enerji tesisleri, yakma tesisleri, inşaat faaliyetleri, yangınlar ve rüzgârdır. Bu partiküller solunum sisteminde depolanabilirler.
PM 2.5: 2.5 mikrometreden (milimetrenin binde biri) küçük hava kirletici maddelerdir. İnsan saçının bir telinin çapı yaklaşık 70 mikrometre, kum tanesi ise 50 mikrometre olarak bilinir.
PM 10: PM 10, 10 mikrondan küçük hava kirletici parçacık maddeleridir. Kömür-dizelin yakılması, endüstriyel faaliyetlerden, trafikten ve kentlerde toza neden olan kaynaklardan ortaya çıkar.
Azot Dioksit (NO2): NO2, İnsan sağlığını en çok etkileyen azot oksit türü olması itibariyle, kentsel bölgelerdeki en önemli hava kirleticilerinden biridir. NO2 parametresi sırası ile trafik, ısınma ve sanayi bölgeleri ile oluşan bir kirleticidir.
Karbonmonoksit (CO): Renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz olup karbon içeren yakıtların eksik yanması ile ortaya çıkar. Şehir havasında bulunan birincil bir hava kirletici olan karbonmonoksit, insan sağlığına son derece önemli etkilerde bulunur. Bu etkilerden en önemlisi de karbonmonoksidin kandaki vücut hücrelerinin oksijen taşıma kabiliyetini azaltmasıdır.