Aşırı sıcaklar, düzensiz yağışlar, yangınlar, kuraklık, biyoçeşitlilik kaybı…Artık kriz olarak tanımlanan küresel iklim değişikliği, doğa ve tüm canlılar için önemli riskler barındırıyor. Bilim insanları ve sivil toplum kuruluşlarının ortak talebi sera gazı salımının 2050 yılına kadar net sıfır seviyesine indirilmesi. Türkiye’nin iklim alanında çalışan 15 sivil toplum kuruluşu da ortak mücadele etmek için İklim Ağı çatısı altında bir araya geldi. İstanbul’da düzenlenen tanıtım toplantısıyla kamuoyuna duyurulan İklim Ağı, iklim kriziyle mücadelede bilime dayalı gerçekçi hedeflerin ve ulusal politikaların geliştirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kurumlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2026 yılına kadar açıklanması beklenen ulusal adil geçiş stratejisinin önemi vurgularken strateji ve eylem planlarında sektörel hedeflerin belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Kimsenin mağdur edilmediği, işçilerin güvence altına alındığı, mevcut iş gücünün korunduğu, insana yakışır yeni işlerin sağlandığı hak temelli ve kapsayıcı adil geçiş planlarının hazırlanması İklim Ağı’nın talepleri arasında yer alıyor.
“SESİMİZ DAHA GÜR ÇIKMALI”
İklim Ağı’nın kuruluş amaçlarını ve hedeflerini konuştuğumuz İklim için 350 Derneği Başkanı Efe Baysal, Türkiye’nin iklim krizi gerçekleriyle uyumlu iklim politikasının olması için sivil toplumun sesinin daha gür çıkması gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: “İklim Ağı; iklim kriziyle mücadele eden, somut politika önerilerinde bulunan, konunun aciliyetini toplum nezdinde görünür kılmak için çalışan 15 sivil toplum kuruluşu tarafından kuruldu. Halihazırda bu sivil toplum kuruluşları sahada çalışmalarına devam ediyor. Ancak özellikle karar alma mekanizmalarına katılım konusunda yaşanan zorlukları bir arada aşmak için sivil toplumun sesinin daha gür çıkması gerekiyor. İklim Ağı olarak karar alma mekanizmalarına sivil toplumun sesini taşımayı hedefliyoruz. Amacımız adil bir enerji dönüşümünü gerçekleştirmiş iklim dostu bir Türkiye’nin oluşmasına katkı sunmak.”
İklim kriziyle mücadelede teknik yöntemlerin yeterli olmadığına inandıklarını belirten Baysal, “İklim Ağı’nı oluşturan kurumlar olarak iklim krizinin sadece doğa koruma meselesi olmadığını söylüyoruz. İklim kriziyle gerçek bir mücadele için aynı zamanda politik iradenin oluşturulması gerekiyor. Politik iradeyi şekillendirecek bir sosyo-ekonomik dönüşüm şart. Bu çerçevede ‘iklim krizinin sebebi sera gazı salımlarının nasıl azaltılacağı, sera gazlarının baş sorumlusu fosil yakıtlardan nasıl çıkılacağı ve elektrik üretiminde özellikle toplum refahını önceleyecek bir dönüşümün nasıl olacağı’ gibi konular İklim Ağı’nın çalıştığı konu başlıklarını oluşturuyor.” dedi.
KÖMÜRDEN ÇIKIŞ
Dünyada 50’nin üzerinde ülkenin kömürden çıkış takvimini açıkladığını söyleyen Baysal, Türkiye’nin henüz bu konuda adım atmadığını paylaştı. Kömürün havayı, suyu ve toprağı kirleterek kamu sağlığını tehdit ettiğini kaydeden Baysal, şöyle devam etti: “2053 yılında net sıfır karbon hedefini açıklayan Türkiye’nin ne ulusal enerji planında ne de uzun vadeli iklim değişikliği stratejisinde kömürden çıkışa yönelik bir plan ve program bulunmuyor. Oysa uzmanların yaptığı araştırmalar Türkiye’nin bugünden başlayarak adım atması durumunda 2030’a kadar kömürden çıkabileceğini gösteriyor. Türkiye’deki termik santrallerin kurulu gücünün kaynağının neredeyse yarısını ithal kömür oluşturuyor. Türkiye kömür bağımlılığından kurtulması durumunda bunun hem doğaya hem de kamu sağlığına faydası olacak. Aynı zamanda ülke ciddi bir ithalat kaleminden kurtulmuş olacak, enerji güvenliği konusunda da önemli bir adım atılacak.”
“İklim Ağı üyeleri olarak Türkiye’nin enerji dönüşümünü kimseyi geride bırakmayarak, adil bir şekilde gerçekleştirmesini talep ediyoruz.” diyen Baysal 2025 yılı içinde yürürlüğe girmesi planlanan İklim Kanunu taslağının iklim değişikliğiyle mücadelede yeterli olmadığını belirtti.
Sivil toplumun bu sürece katkısının da sınırlı olduğunu söyleyen Baysal, “Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefi var ancak yürürlüğe girmesi planlanan ve ülkemizin iklim politikalarının hukuki zeminini oluşturacak İklim Kanunu’nun bu hedefe yönelik olarak ne söylediği, nasıl bir strateji oluşturduğu soru işareti oluşturuyor. İklim Kanunu’nun 2053 net sıfır emisyon hedefi için revize edilmesi ve güçlendirilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
İKLİM AĞI ÜYELERİ
Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelesini güçlendirecek politikaların geliştirilmesi amacıyla kurulan İklim Ağı’nı oluşturan kurumlar şöyle: Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, ClientEarth, Doğa Derneği, Greenpeace Türkiye, Hukuk Doğa ve Toplum Vakfı (HUDOTO), İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD), İklim için 350 Derneği (350 Türkiye), Mekanda Adalet Derneği (MAD), Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Temiz Hava Hakkı Derneği (THHD), Türetim Ekonomisi Derneği, TEMA, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA Vakfı), WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Yeşil Düşünce Derneği (YDD).