İklim değişikliğinin yol açtığı sıcaklık artışı ve değişen yağış düzenlerinin, su döngüsünü olumsuz etkilediğini dile getiren Karan, “Bu durum, birçok bölgede kuraklık veya aşırı yağış gibi ekstrem hava olaylarının sıklığını artırarak su kaynaklarının hem kalitesini hem de miktarını azaltıyor” dedi. Suyun kirlenmesiyle hastalığa yol açan mikroorganizmaların, yani patojenlerin arttığını kaydeden Karan, şöyle devam etti: “Bu patojenlerin neden olduğu hastalıklar arasında kolera, tifo, ishal, çocuk felci, amipli dizanteri, sarılık ve tifo gibi ciddi rahatsızlıklar bulunmaktadır. Patojenlere bağlı hastalıkların yanı sıra, sudaki kirlilik solunum yolu hastalıklarına, kansere, nörolojik bozukluklara ve kalp-damar hastalıklarına da yol açabilir. Örneğin, petrol sızıntıları insanlar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Sudaki ağır metaller deniz ürünlerine geçebilir ve bu canlıları tüketen insanlarda ağır metal birikimine bağlı olarak nörolojik hastalıklar görülebilir.”
EKOSİSTEMDE CİDDİ HASARLARA YOL AÇIYOR
Su kirliliğinin, su ekosistemlerinde ciddi hasarlara yol açarak biyolojik çeşitliliğin azalmasına, besin zincirlerinde değişikliklere ve su canlılarının ölümüne neden olduğunu söyleyen Karan, “Kirleticiler suyun pH dengesini bozduğunda, nehirlerdeki balıklar ve diğer su canlıları büyük bir risk altına girmektedir. Bu durumdaki suyun tarım sulamasında veya içme suyu olarak kullanılması ise insan sağlığını tehlikeye atabilir. Ayrıca, tarımsal atıklardan kaynaklanan besin kirliliği, sucul ortamlarda zararlı alg patlamalarını tetikleyerek oksijen seviyelerinin düşmesine ve ciddi çevresel sorunlara yol açabilir. Tüm bu olumsuzluklar, gıda kaynaklarını etkileyerek besin kıtlığına ve ciddi ekonomik kayıplara neden olabilmektedir.” dedi.
MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİNİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ!
Plastik ve mikroplastik kirliliğinin, su kaynaklarını tehdit eden önemli bir sorun olduğunu da kaydeden Karan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Plastik ürünler ve atıklar, zamanla doğal aşınma ve çeşitli atmosferik etkilerle parçalanarak büyük plastiklerin küçük parçalara dönüşmesine ve mikroplastiklerin oluşmasına yol açmaktadır. Bu küçük plastik parçacıklar suya karışarak su kaynaklarında dağılabilmekte, su kaynaklarının ve ekosistemlerin kirlenmesine ve çeşitli çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, plastik atık yönetimi, geri dönüşüm ve plastik tüketiminin azaltılması gibi önlemler alınarak mikroplastik kirliliğinin önüne geçilmeye çalışılmalıdır.”
PESTİSİTLER SUCUL EKOSİSTEMLERİ BOZUYOR
Günümüzde tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından su kıtlığı sorununun önem kazandığını söyleyen Karan, “Tarım sektörünün su tüketimi, küresel tatlı su kaynaklarının önemli bir bölümünü oluşturmakta ve bu durum, özellikle su kaynaklarının sınırlı olduğu bölgelerde ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu nedenle, su kullanımının etkin bir şekilde yönetilmesi ve su tasarrufu tekniklerinin uygulanması, gelecekteki tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için büyük bir öneme sahiptir. Tarımda kullanılan kimyasal gübreler, pestisitler ve aşırı sulama, su kaynaklarını ciddi şekilde kirletebilmektedir. Kimyasal gübreler ve pestisitler suya karıştığında sucul ekosistemleri bozmakta, su altı yaşamını olumsuz etkilemekte ve su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Bu durum, suyun kimyasal bileşimini değiştirerek sucul yaşamı ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.” dedi.
Su kıtlığının, en ciddi çevresel sorunlardan biri haline geldiğini kaydeden Karan, “Özellikle kuraklık riski taşıyan bölgelerde su tasarrufu ve verimli kullanımı, kıtlığın etkilerini azaltmak için kritik adımlar arasında yer almaktadır. Atık su arıtma sistemlerinin geliştirilmesi, arıtılan suların tarım ve sanayide tekrar kullanımı, suyun geri dönüşümüne olanak tanıyarak suyu daha verimli kullanmayı sağlamaktadır. Bununla birlikte, yağmur suyunun toplanması ve depolanması gibi yöntemlerde, su rezervlerinin korunmasına ve doğal kaynakların daha efektif kullanımına katkıda bulunmaktadır.” diye konuştu.