19 Mart Uluslararası 7. Küresel İklim Grevi günü vesilesiyle iklim aktivistleri Kadıköy’de buluştu ve açıklama yaptı. Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi’nin çağrısıyla Kadıköy Rıhtım Meydanı’nda buluşanlar, açıklamayı “İklim krizine karşı boş vaatler istemiyoruz” başlığıyla gerçekleştirdi.
PANDEMİ, SEL, DEPREM, YANGINLAR İKLİM KRİZİYLE İLGİLİ
Açıklamayı okuyan Melisa Akkuş, artan sıcaklık, fırtınalar, buzullarda meydana gelen kırılmalar ve yükselen deniz seviyesini örnek göstererek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Şartlara uyum sağlayamayan birçok canlı türü, önümüzdeki yıllarda yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Ormanların talan edilmesi hepimiz için için büyük bir tehdit oluşturuyor. Pandemi, yangınlar, kuraklık, iklim adaletsizliği, sel ve depremler gibi özellikle 2020 ve 2021’de ülkemizde ve dünyada gündem olmuş felaketler iklim krizi ile bağlantılı. İklim krizi, iklim mültecilerinin ortaya çıkmasına, kriz altında kalan ülkelerde üretim araçlarının azlığı sebebiyle iş gücünün değersizleşmesine ve potansiyel savaşlara yol açıyor. Bu krizin getirdiği ağır sonuçlar yüzünden insanlar, yaşadıkları yerden göç etmek zorunda kalmaya başladı.”
Derinleşen iklim kriziyle birlikte ortaya çıkan aşırı hava olayları ve afetlerin sadece çevreyi değil, ekonomiden sosyal yaşama, kültürden siyasete birçok alanı etkilediğini söyleyen Akkuş, “Bunlar da bize gösteriyor ki, iklim krizi sadece bir çevre meselesi değildir. İklim kriziyle birlikte hali hazırda sistemimizde var olan eşitsizlikler ve adaletsizlikler de derinleşiyor. İklim adaletsizliği ile birlikte ortaya sosyal adaletsizlik de çıkıyor. Bu yüzden de bizler tüm bu eşitsizlikler için kadınların, çocukların, LGBTİ+ bireylerin, doğanın ve canlıların yaşam hakları için hak savunuculuğu yapıyor, her zaman iklim adaleti sosyal adalettir diyoruz. Özellikle ülkemizde bu pandemi dönemi çok fazla adaletsizliği art arda yaşadık. Şirketler tarafından yapılan doğa talanı ve sömürüsü bitmedi” diye konuştu.
İKLİM KRİZİNİN SONUÇLARI
Açıklamada madde madde, iklim krizi ve doğa talanının doğurduğu sonuçlar sıralandı:
Bize yaşam veren Kazdağları'nda aktif, pasif, arama ruhsatlı, işletme ruhsatlı olmak üzere birçok alan ve şirket söz konusu. Bu şirketlere izin verilmesi demek geleceğimizin satılması demektir.
Türkiye’de imara açılmak istenen onlarca ormanlık alan var.Bu alanların yerine villalar, alışveriş merkezleri, eğlenceye yönelik birimler ve daha onlarcası yapılmak yani zenginlerin ve "ayrıcalıklıların" ihtiyaçları karşılanmak isteniyor. Ormanların imara açılması demek hepimizin yaşam alanlarının yok edilmesi demektir.
Türkiye'de havamızı kirleterek bizleri zehirleyen onlarca kömürlü termik santral, radyoaktif atıkları çevreye bırakarak onlarca canlıyı tehdit eden nükleer santral ve Türkiye'nin her yerini işgal etmiş olan ve doğayı yok eden yüzlerce hidroelektrik, rüzgar enerji santralleri var. Tüm bu santrallerin yapılıyor oluşu ve buna izin verilmesi demek temiz hava, su ve toprak hakkımızın elimizden alınıp, satılması milyonlarca insanın sağlığıyla oynamak demektir.
Türkiye’de Kanal İstanbul yani talan projesi gibi dev projeler ile onlarca yaşam alanı büyük bir tehlike içerisinde. Bu projelerin inadına yapılmak istenmesi demek yuvasından edilen binlerce canlı demektir. Ve bu yapılanlar bizlere sadece inat ve rant uğruna halkını, doğasını, toprağını ve diğer canlıları yok sayan bir sistemin var olduğunu düşündürtüyor maalesef. Ve bu yapılan talan projelerinin daha nicesi var. Peki bizlere, toprağımıza, hayvanımıza faydası olmak yerine zararı olan bu projelere ne sebeple izin veriliyor?
Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi, adına yapılan açıklama şöyle sonlandı: “Bizlerden hangi sebeplerle bu talanlara ve doğa katliamlarına karşı susmamız ve yapılanlara göz yummamız bekleniyor? Tüm bu olanlar için bizler hükümetlerden ve karar alıcılardan boş vaatler istemiyoruz. Doğa talanları bitene kadar bu projelere karşı sesimizi duyurmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.”