Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin her yıl haziran ayında kamuoyu ile paylaştığı “İstanbul Çevre Durum Raporu” yayınlandı. Raporda İstanbul’daki içme sularının kalitesi, hava kirliliği, Kanal İstanbul projesi, atık yönetimine dair önemli bilgiler paylaşıldı.
İÇME SUYU KALİTESİ
Raporda, Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Rezerv alanı gibi mega projelerle beraber İstanbul’un Avrupa yakasındaki içme suyu kaynaklarının yok olacağı ifade edilirken şu görüşlere yer verildi: “İstanbul için birinci öncelik İstanbul ve çevresinde bulunan su kaynaklarını korumak olmalıdır. İstanbul’da öncelikle, yağmur suyundan faydalanmak için gerekli projelerin hayata geçirilmesi teşvik edilmelidir. Odamızın daha önce de vurguladığı gibi, öncelikle İstanbul‘un su kaynakları korunduktan sonra İstanbul’da yüzde 20-25’lere varan ve İstanbullunun su faturasına yansıyan su kaçaklarının giderilmesi gerekmektedir. Bu kaçaklar giderildiğinde hem kullanmadığımız sular faturalarımıza yansımamış olacak hem de çok önemli miktarda suyu İstanbul’a geri kazandırmış olacağız. Hepsinden önemlisi her geçen gün değerleri daha da artan kaynaklarımızı boşa akıtmamış olacağız. Dünyanın içinde bulunduğu pandemi sürecinde yaşamsal öneme sahip içme ve kullanma suyu yönetiminin ne kadar önemli olduğu gözlemlenmiştir.”
“35 DEFA AŞILDI”
Raporda dikkat çeken bir başka konu da yıl içinde haberlere yansıyan hava kirliliği problemi. Raporda yer verilen bilgilere göre, İstanbul’da 24 saatlik ölçümlere bakıldığında, bazı istasyonlarda DSÖ, AB ve Ulusal limit değeri 35 defadan fazla aşılmış. Limit değerin aşıldığı istasyonlardan en çok aşım yapan istasyonlar; Sultangazi, Mecidiyeköy ve Kağıthane. Yıllık ölçüm değerlerine bakıldığında ise hem DSÖ hem de AB ve Ulusal Limit Değerlerinin en çok aşıldığı istasyonlardan bazıları Sultangazi, Mecidiyeköy, Alibeyköy ve Kağıthane olarak belirlenmiş.
“Bu değerlendirmelere baktığımızda İstanbul’un neredeyse tamamında partikül madde 10 kirleticisinin yüksek olduğu görülmektedir.” ifadelerinin yer verildiği raporda, “Hava kirliliğinin İstanbul’da özellikle maddi koşulları düşük olan yerleşim alanlarında ve trafiğin yoğun olduğu bölgelerde arttığı görülmektedir. Isınma kaynaklı kömür ve atık yakımı ve ulaşımda fosil yakıt kullanan bireysel araç kullanımındaki artış kirliliğin ana kaynağıdır. Hava kirliliğiyle mücadelede yeşil alanların arttırılması büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple ağaç dikimi yaygınlaştırılmalı, mevcut orman alanları korunmalıdır. Hava kirliliğiyle ilgili azaltıcı tedbirler alınarak, harekete geçilmelidir.” denildi.
Salgın surecindeki kısmi iyileşmenin hava kalitesinin artması için yetersiz olduğu belirtilirken, şu görüşlere yer verildi: “Sokağa çıkma yasağının olduğu, havanın ısınma kaynaklı yakıt kullanımına gerek vermeyecek kadar sıcak olduğu günlerde dahi Sultangazi, Alibeyköy ve Kağıthane’de saatlik veriler içerisinde limit aşımlarının var olduğu gözlemlenmiştir. İstanbul’da solunabilir bir havaya sahip olmak için bir hava kirliliği eylem planının oluşturulup hayat geçirilmesi aciliyet arz eden bir halk sağlığı sorunudur.”
KANAL İSTANBUL
Geçtiğimiz yıl ülke gündemini meşgul eden konulardan Kanal İstanbul projesi de raporda yer aldı. Proje hakkında bilgilerin paylaşıldığı bölümde şu ifadelere yer verildi: “Bu kanalın açılması ve Yenişehir’in İstanbul’un kuzeyine inşa edilmesi durumunda bölgede balıkçılık, tarım ve hayvancılık ile geçinen halkın geçim kaynakları yok edilerek göçe zorlanacak ve yerine ‘nitelikli nüfus’ olarak nitelendirilen kişiler yerleştirilecek. Endemik türler ve yaşam alanları yok olacak. İstanbul’un su ihtiyacının karşılanması için bir türlü bitirilemeyen ve büyük maliyete neden olan Melen Su Sistemi Projesi devreye alınacak. Melen Projesi konusunda bir parantez açmak gerekirse Melen Havzası içinde Düzce Katı Atık Bertaraf Tesisi bulunmaktadır ve çöp sızıntı suları Melen Havzasına karışmaktadır. Bu durumda Melen’in suyu İstanbul için içme-kullanma suyu kaynağı olmaktan çok uzaktır. Ayrıca Melen Projesi, İstanbul Havzalarında bir kuraklık olması durumunda su temini sağlamak amacıyla planlanmıştır, ancak gelinen noktada İstanbul’un, su ihtiyacını karşılayabilecek kapasitedeki kendi su havzalarının yapılaşmaya kurman edilmesinin ardından Melen Havzası, İstanbul’un en önemli su kaynağına dönüştürülmüştür.”
MARMARA DENİZİ
Raporda Marmara Denizi’ndeki kirliliğe de dikkat çekildi. Marmara Denizi etrafında yaklaşık 24 milyona yakın insanın yaşadığı ifade edilirken, şu bilgilere yer verildi: “Marmara Denizi’ne deşarj edilen evsel ve endüstriyel atıklar sonucu toksik kirleticilerin yüksek seviyelerde bulunması, deniz ekosistemini olumsuz etkilemektedir. İstanbul Boğazı’na ve Marmara Denizi’ne iletilen atıksulardaki azot ve fosfor sudaki mikroorganizmalar için besi kaynağı oluştururlar. İklimsel değişimlerin de etkisi ile bu durum fotoplanktonların aşırı derecede artmasına sebep olarak Marmara Denizi’ndeki oksijenin azalmasına sebep olur.”
TIBBİ ATIKLAR
Salgın sürecinde kullanımı artan maske ve eldivenlerin yaratacağı sorunlara da yer verilen raporda tek kullanımlık maske, eldiven gibi kişisel hijyen malzeme atıklarının herhangi bir bulaşa sebebiyet vermemesi amacıyla tıbbi atık olarak bertaraf edilmesi gerektiği vurgulanarak, şu önerilerde bulunuldu: “Bakanlığın yayınlamış olduğu genelge kapsamında bu atıklar 72 saat bekletilip evsel atık konteynerlerine atılmaktadır. Uygulama bu şekilde devam edecekse söz konusu atıkların belediye çalışanları tarafından fark edilmesini sağlamak amacıyla farklı renk poşet veya etiket uygulaması geliştirilmelidir. Atık toplama periyotlarına uygun olarak konteyner dezenfeksiyon uygulaması gerçekleştirilmelidir.”