Kadıköy'de KENT SORUNLARI konuşuldu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlediği panelde Büyükşehir Yasası ve kentsel tarım konuşuldu

23 Şubat 2017 - 10:56

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, “Büyükşehir Yasası, İstanbul ve Kentsel Tarım” konulu bir panel düzenledi. Kadıköy Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü Erol Yılmaz'ın moderatör olduğu panele, TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar, Yedikule Bostancılar Derneği Başkanı Özkan Ökten ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık konuşmacı olarak katıldı. Panelde 2012 Kasım’ında “Bütünşehir/Büyükşehir Belediye Kanunu” adıyla bilinen kanunla birlikte gelen olumsuz durumlar ve dünyadan örnekleriyle birlikte kent tarımı konuşuldu.

BÜYÜKŞEHİR YASASI NEDİR?

Panelin ilk bölümünde TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Mumcu, Büyükşehir Yasası’nı anlatarak itiraz noktalarını dile getirdi. 2012 Kasım’ında “Bütünşehir/Büyükşehir Belediye Kanunu” adıyla bilinen kanun yasalaşmış, bu kanunla, halkın yereldeki kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevli bir yerinden yönetim birimi olan ve kendine ait özel bütçesi ve mal varlıkları da olan İl Özel İdareleri ve köy tüzel kişilikleri ortadan kaldırılmıştı. 

“YEREL DEMOKRASİ YOK EDİLİYOR”

Muhcu, kanunun katılımcılık ilkesine ters düştüğünü ifade ederek, kanunla birlikte yerel demokrasinin yok edildiğini iddia etti: “Anayasa’nın temel düzenlemesi çerçevesinde, merkezi ve mahalli idare olmak üzere yapılanan idari sistem köklü bir şekilde değiştirilerek, ‘kamu hizmetlerinde verimlilik’ adı altında merkezi yönetim güçlendirilmektedir. Tasarı ile Türkiye’deki köylerin neredeyse %50’si ortadan kaldırılmaktadır. Halkın demokratik hayata katılımını sağlamak bakımından çok önemli bir fonksiyon ifa eden mahalli idareler ortadan kaldırarak, köylülerin ve belde halkının kendilerini yönetme hakkı ellerinden alınmaktadır, yerel demokrasi yok edilmektedir. Daha hazırlama ve gündeme getirilme biçimiyle antidemokratik olan tasarı ile yüzyılı aşkın süredir varlığını sürdüren köylerin ve beldelerin tüzel kişiliğine son verilmesi, orada yaşayanlara söz hakkı verilmeden kapatılması, ülkemizin de altına imza attığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da aykırıdır.”

“KÖYLÜ YOKSULLAŞTIRILIYOR”

Köylerin kaldırılarak mahalleye dönüştürülmesiyle, tarım ve hayvancılıkla uğraşan, yaşamını bu yolla idame ettiren köylü için tanınan muafiyet ve hakların bir süre sonra kaldırılacağını söyleyen Muhcu, kanunla birlikte köylerin ranta açıldığını belirtti: “İktidar köylüyü yoksullaştırmaktadır. Amaç ise, 2/B Kanunu ve çıkarılan diğer kanunlarla hazine arazilerinin kentsel dönüşüm adı altında belediyelere devri yoluyla imara açılması sonucu elde edilecek rantın belediyelere aktarılmasıdır. Öte yandan orman köyleri mahalleye dönüştürülerek, orman köyü ve köylüsünün sahip olduğu haklar ortadan kaldırılmakta, cazibe merkezi haline gelen kent merkezlerine yakın orman köyleri lüks proje alanları olacaktır. Özetle orman köylerinin ranta açılması kolaylaştırılmaktadır. Tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüşen köylerde tip mimari projelerin uygulanmasıyla, köylerde yapılacak tek tip yapılarla, yerel kimliğin, yok olmasına yol açılacak, bugün kentlerde yaratılan ucube TOKİ yapılarının köylerde farklı bir versiyonu ile karşı karşıya kalınacaktır.”

YEDİKULE’DE TEDİRGİN BEKLEYİŞ

Panelin ikinci bölümünde, Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar ve Yedikule Bostancılar Derneği Başkanı Özkan Ökten, İBB ile Fatih Belediyesi’nin ortak projesiyle yok edilmek istenen Yedikule Bostanları’nın tarihini ve yok edilmemesi için verilen mücadeleyi anlattı. Ökten, bostanların Bizans döneminden bugüne geldiğini söylerken, 2015’te barakaların belediye tarafından yıkılmasıyla birlikte Yedikule bostancıları olarak tedirgin bir bekleyişte olduklarını dile getirdi. Konuyla ilgili konuşan Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar, “Biz Yedikule Bostanları’nı Temmuz 2013’te gündemimize aldık. Suriçinde kalan bu bostanlar da surlar gibi tarihi değere sahip yerler. Bizim bu alanda mücadele etmeye başlamamıza neden olacak proje, İBB ve Fatih Belediyesi ortaklığında gidiyordu. Bostan alanını tamamen ortadan kaldırarak bir rekreasyon alanı yaratmak istiyorlardı. Bostanlar İBB ve Fatih Belediyesi tarafından moloza gömülmeye başlamıştı. Park yaptıkları için bunu masum bir şeymiş gibi gösteriyorlardı ama projeye baktığımızda içinde çok sayıda su kanalı, çok sayıda kafe-restoran binası gibi sosyal tesislere rastladık. Bugün moloz dökmeyi bıraktılar fakat hala bostanların bir kısmı molozlarla kaplı. Diğer alanlar da tehdit altında. Sürecin takipçisi olacağız” dedi.

“KENTSEL TARIM EMNİYET SİBOBU”

Panelin üçüncü bölümünde TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, kentlerin içinde, balkonlarda, bostanlarda yapılan kentsel tarım uygulamalarını dünyadan örneklerle anlattı. Atalık, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kentsel tarımın giderek yaygınlaştığını ve yerel yönetimler tarafından desteklenmeye başladığını belirtti. Atalık kentsel tarımın kentler için faydalarını şöyle açıkladı: “Kentsel tarım deyince, kentin içinde veya yakın çevresinde yoğun bitki ekimi ve hayvancılık faaliyetleriyle gıda üretilmesi işlenmesi ve dağıtılması faaliyetlerini anlayabiliriz. Kentsel tarımın bir takım faydaları var. Gerek şehrin içerisinde, gerek şehir çeperlerinde yapılan tarımsal faaliyetler incelendiğinde, sel şiddetini ve miktarını azaltmak gibi bir etkileri var. Etrafımızdaki araziyi ne kadar betonlaştırırsak sele o kadar açık hale geliyor aslında. Kentsel tarımın yaygınlaştırılması bir anlamda kentlerin emniyet sibobu. Bunun yanı sıra biyolojik çeşitliliği arttırıyor. Çocuklarımızın yedikleri gıdanın nerede, nasıl yetiştiğini bilmez hale geldiler. Gerek küçük meyvecilik gerekse sebzecilik dalında bir ürünü nasıl olduğunu görebilme imkânı açısından güzel bir ortam sağlıyor. Ürünün, kamyonlarla bir kentten kente taşınmasında kullanılan yakıt ve enerjiden tasarruf edilmesi açısından da çok faydalı kentsel tarım. Bunun dışında, üreticiyle tüketici arasında aracı olmaması karşılıklı güven ilişkisini olumlu yönde etkileyecek, gıdalar üzerinden güdülen kaygının azalmasına sebep olacaktır.” dedi.


ARŞİV