Kapak Fotoğrafı: © Ignacio Yúfera (Doğa Derneği Arşivi)
Doğa Derneği’nin Türkiye ortağı olduğu Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun (BirdLife International) 1993 yılından bu yana gerçekleştirdiği Avrupa Kuş Gözlem Günü etkinlikleri 5-6 Ekim tarihlerinde Türkiye’de 12 ildeki 17 farklı noktada gerçekleştirildi.
30 yıllık bu geleneğin amacı, kuşların yılda iki kere gerçekleştirdiği zorlu göç yolculuğuna ve karşılaştıkları zorluklara dikkat çekmek. Bu yıl 29 ülkede düzenlenen 984 etkinlikte, dört milyondan fazla kuş gözlemlendi ve etkinliklere 24 binden fazla amatör ve profesyonel kuş gözlemcisi katılım sağladı.Finlandiya, gözlemlenen 1 milyon 400 bin kuşla en yüksek sayıya ulaşırken, İsveç 617 bin 808 gözlemle onu takip etti. Türkiye’de ise bu yıl 12 ilde 17 farklı noktada Doğa Derneği gönüllüleriyle düzenlenen etkinliklerde toplam 272 kişi yer aldı. Katılımcılar, 150 farklı türden toplam 21 bin 733 kuş gözlemledi. En yüksek sayıda gözlemlenen türler çamurcun, sakarmeke ve ak pelikan oldu. Ayrıca, boz alamecek, dik kuyruklu ötleğen, çizgili ishakkuşu, kelaynak ve turaç gibi nadir ya da tehdit altındaki türler de kayıt altına alındı. Doğa Derneği Biyoçeşitlilik Araştırma Sorumlusu Özge Yaylalı ile hem dünyadaki hem de Türkiye’deki kuş türlerinin karşılaştığı tehditleri konuştuk.
ÖNEMLİ BİR GÖÇ YOLU
Türkiye’nin, göçmen kuşların göç yolu üzerindeki konumu ve biyolojik çeşitliliği ile önemli bir durak noktası olduğunu söyleyen Yaylalı şu bilgileri paylaştı: “Akdeniz/Karadeniz Göç Yolu, Palearktik ile Afrika arasındaki üç ana göç yolundan biri olarak, Avrupa ve Asya'daki üreme alanlarından 6,5 milyonun üzerinde kuşun Afrika'ya kışlamak üzere geçiş yaptığı geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Ancak bu havza, göç eden kuşlar için bazı zorluklar da barındırıyor. Özellikle karadan yükselen hava akımlarına bağımlı olan ve süzülerek göç eden kuşlar, deniz geçişleri gibi belirli noktalarda darboğazlardan göç etmek durumunda. Bu nedenle de İstanbul Boğazı, her göç döneminde yoğun bir geçide sahne oluyor. Trakya'dan boğazlar üzerinden ve Kafkaslar'dan Anadolu’ya geçen göçmen kuşlar, Akdeniz’in doğusuna doğru yol alır. Bu bölgedeki dağ silsilesi, süzülerek göç eden kuşlar için yine bir darboğaz oluşturuyor. Bazı türler Hatay, Belen Geçidi üzerinden Orta Doğu’ya geçerken, bazı türler Afrika’ya devam ediyor. Zorlu kış aylarını Afrika’da geçiren kuşlar, ilkbaharda aynı rota üzerinden üreme alanlarına geri dönerler.”
Türkiye’de gözlemlenen kuşların büyük çoğunluğunun göçmen türler olduğunu aktaran Yaylalı, dünya genelinde göçmen kuşların sayısında büyük bir düşüş gözlemlendiğini ekledi.
Fotoğraf: İbrahim Uysal
Kuğu
İSTANBUL DÖRTTE ÜÇÜNE EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR
Yaylalı’nın paylaştığı bilgilere göre Türkiye’nin kuş çeşitliliğinin dörtte üçünü barındıran İstanbul, eKuşbank kayıtlarına göre 496 kuş türünden 368’ine ev sahipliği yapıyor. İstanbul Boğazı, göç yolları üzerindeki konumu nedeniyle, yüzbinlerce su kuşu, yırtıcı ve ötücü türlerin göç sırasında geçiş yaptığı önemli bir alan olarak öne çıkıyor. Özellikle küçük orman kartalı, kara çaylak, leylek ve kara leylek gibi süzülen kuşlar, bu bölgeden büyük gruplar halinde göç ediyor. Burada sadece göçmen kuşlar değil, aynı zamanda çeşitli habitatlarda yerli türler de mevcut. Gümüş martı ve küçük yeşil ağaçkakan, şehrin ormanlık ve yerleşim alanlarında üreme alanı bulurken, kış aylarında karabatak ve karabaş martı gibi türler geniş popülasyonlar oluşturuyor. Boğaz çevresinde ise yelkovanların büyük sürüleri görülüyor.”
Fotoğraf:Ilgın Ertan Gürol
Bahri
İstanbul’un aynı zamanda Türkiye’de tanımlanan 305 Önemli Doğa Alanı'ndan (ÖDA) 10’una ev sahipliği yaptığını aktaran Yaylalı, bu alanların biyolojik çeşitlilik açısından küresel ölçekte kritik öneme sahip olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: “Bu alanlar, özellikle nesli tehlike altında olan ve/veya sınırlı yayılış alanına sahip türlerin yaşam alanlarını kapsıyor. ÖDA’lar, küresel ölçekte tanınan kriterlere dayanarak standart bir metodoloji ile belirleniyor. İstanbul’daki ÖDA'lar da çeşitli habitat tiplerini kapsıyor ve kuşlar için önemli üreme, göç ve kışlama alanlarını içeriyor. Örneğin Şile kıyıları, Türkiye'deki tepeli karabatağın önemli üreme alanlarından biri. Terkos Havzası pasbaş patka, küçük orman kartalı ve alaca balıkçıl gibi su kuşları için önemli bir bölge. Ak kuyruklu kartal ve nesli dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan Sibirya kazı ve büyük orman kartalı az sayılarda bu bölgelerde kışlıyor. Ayrıca, Büyükçekmece ve Küçükçekmece Gölleri, binlerce su kuşuna ev sahipliği yaparken, göç dönemlerinde leylekler ve diğer su kuşları için önemli duraklar arasında yer alıyor. Büyükçekmece, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan elmabaş patka için önemli bir kışlama alanıyken, Küçükçekmece ise dikkuyruk gibi nesli tehlike altında olan kuşların kışlama popülasyonlarına ev sahipliği yapıyor.”
Fotoğraf: © Sezai Göksu (Doğa Derneği Arşivi)
Balık Baykuşu
BARAJ, MADENCİLİK, KİRLİLİK…
“İstanbul’daki plansız yapılaşma, Kanal İstanbul, havaalanı gibi büyük altyapı projeleri, şehrin kuş çeşitliliğini ve bu türlerin hayatta kalma başarılarını ciddi şekilde tehdit ediyor” diyen Yaylalı, “Kentin sürekli genişlemesi; kuşların üreme, beslenme ve kışlama alanlarını giderek daraltıyor. İstanbul Boğazı gibi kritik göç koridorlarına sahip şehirde, özellikle ışık ve gürültü kirliliği göç eden kuşların yönlerini kaybetmesine, çarpışma vakalarına, üreme zamanlarında sapmalara ve avlanma, tür içi etkileşim, yuva yapma gibi davranışlarda değişikliklere yol açıyor. Göç yolundaki beslenme alanlarının azalması ise kuşların hayatta kalma oranlarını doğrudan etkiliyor. Kısıtlı beslenme alanları, kuşlar arasında rekabeti arttırmanın yanı sıra üreme davranışlarını da etkileyebiliyor. Yanlış su yönetim projeleri, baraj inşaatları, madencilik faaliyetleri, kirlilik, yuvalama alanlarındaki rekreasyon ve turizm faaliyetleri, bilinçsiz ağaçlandırma kampanyaları hem kuşların hem de diğer canlıların yaşam alanlarını parçalıyor. Tüm bu faaliyetler, zaten tehlike altında olan kuş türlerinin yaşam alanlarını yok etme riski taşırken, İstanbul’un biyolojik çeşitliliği üzerinde geri dönüşü olmayan etkiler bırakıyor.”
Fotoğraf: © Kadir Dabak (Doğa Derneği Arşivi)
Küçük Akbaba
2024 yılı kış ortası su kuşu sayımlarına göre, İstanbul’daki Özel Doğa Alanları’nda yüksek sayılarda su kuşu gözlemlendiğini ifade eden Yaylalı, “Büyükçekmece Gölü'nde yaklaşık 16 bin, İstanbul Boğazı'nda 7 bin, Küçükçekmece Gölü'nde 6 bin, Ömerli Barajı'nda 500 ve Terkos Gölü’nde bin 500 birey olmak üzere toplamda yaklaşık 32 bin kuş sayıldı. 2010 yılı İlkbahar göçü sırasında ise 105 bin leylek ve bin 200 kara leylek gözlemlendi. Çamlıca Tepesi, Toygartepe ve Sarıyer bu geçişleri izlemek için öne çıkan noktalar arasında yer alıyor. Son 15 yılda Türkiye’nin doğasında meydana gelen değişimlerin ve bunların nedenlerinin analiz edilmesi amacıyla ÖDA güncelleme çalışmalarını başlattık. Bu kapsamda, kuşların da dahil olduğu dokuz canlı grubunu incelemek üzere 12 akademisyen ve uzmanla yürütülen çalışma, 2024 yılının sonunda tamamlanacak ve bu alanların değişimlerini daha yakından inceleme etme fırsatı sunacak. Bu sürecin, kuşların yaşam alanlarının korunmasına ve sürdürülebilir yönetimine katkı sağlamasını amaçlıyoruz.”
Fotoğraf: © Özden Sağlam (Doğa Derneği Arşivi)
Şah Kartal
PEK ÇOK TÜR TEHDİT ALTINDA
Yaylalı’nın verdiği bilgilere göre Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun (BirdLife) Avrupa'daki 546 kuş türünün popülasyon durumuna ilişkin 2023 yılında hazırladığı dördüncü Kırmızı Liste güncellemesi, türlerin yüzde 38'inin korunması gerektiğini, yüzde 14'ünün ise küresel ölçekte endişe taşıdığını ortaya koydu. Durumlarındaki ciddi bozulma nedeniyle 11 türün daha tehdit kategorisi yükseltildi. Pek çok tür onlarca yıldır tehdit altında ve hala azalıyor ya da nesli tükeniyor. Bunlar arasında çok sayıda tarım arazisi ve bozkır kuşu, ördek, balıkçıl, yırtıcı, deniz kuşu, dağlık bölgelerde üreyen kuş ve uzun mesafeli göçmen türün bulunduğunu söyleyen Yaylalı, “Güncellemeye göre son Kırmızı Liste tür değerlendirmelerinden elde edilen verilerin analizi, küresel ölçekte tehdit altındaki kuş türlerini etkileyen faktörlerin başında tarım (yüzde 73), ağaç kesimi (yüzde 51), istilacı türler (yüzde 42), avlanma ve yakalama (yüzde 39) ve iklim değişikliğinin (yüzde 37) geldiğini gösteriyor. 1950'de 2 milyon tondan olan ama 2019'da 460 milyon tona ulaşan küresel plastik üretimi, etkin olmayan atık yönetimiyle beraber deniz kuşları da dahil olmak üzere deniz yaşamı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Plastiklere takılma ve yutma; boğulma, açlık, yaralanma veya iç hasar nedeniyle ölümle sonuçlanabiliyor. Türkiye’de nesli tükenme tehlikesi altında olan türler arasında toy, dikkuyruk, sürmeli kızkuşu, küçük akbaba, bozkır kartalı ve ulu doğan yer alıyor. Tarım desenindeki değişimler ve otlatma baskısı gibi nedenlerle yaz ördeği, kadife ördek ve ince gagalı kervançulluğu ise ne yazık ki artık ülkemizde yuvalamıyor.”
Fotoğraf: © Zafer Tekin (Doğa Derneği Arşivi)
Anadolu Dağ Turnası
“HABİTATLARI KORUNMALI”
“Kuşlar üzerindeki çalışmalar ve etkili koruma eylemleri türlerin kurtarılabileceğini ve doğanın iyileşebileceğini gösteriyor” diyen Yaylalı, şu önerileri paylaştı: “Kayıpların durdurulması ve tersine çevrilmesi için acil bir doğa restorasyonu mevzuatının hazırlanması ve uygulanması gerekiyor. Kuşların üreme, beslenme ve göç yollarındaki kritik habitatların korunması ve iyileştirilmesi öncelikle dirilmeli. Yerel halk ve diğer paydaşların izleme, koruma ve restorasyon faaliyetlerine katılımı teşvik edilmeli. Yasal düzenlemelerin, yasadışı avlanmayı önleyecek şekilde uygulanması ve türlerin korunması için stratejilerin belirlenmesine amacıyla kuş popülasyonlarının üzerine bilimsel verilerin toplanması büyük bir önem taşıyor. Ayrıca, tarım faaliyetleri sürdürülebilir bir şekilde yürütülmeli, özellikle göç yollarını güvenli hale getirmek için elektrik yapılarının izolasyonu çalışmalarına öncelik verilmeli, kirliliği azaltmaya yönelik önlemler alınmalı ve ulusal ve uluslararası iş birlikleri geliştirerek kuşların korunmasına yönelik daha geniş kapsamlı stratejiler oluşturulmalı.”