Tasarım Atölyesi Kadıköy’de düzenlenen İstanbul’u Kentsizleştirme Yaz Okulu’nun konukları mimar Aslıhan Demirtaş ve permakültür eğitmeni Alper Can Kılıç oldu. Aslıhan Demirtaş kent içindeki bostanların tarihsel ve güncel öneminden bahsederken, Alper Can Kılıç da güvenli gıdaya ulaşmanın yollarından söz etti.
YÜZLERCE YILLIK GELENEK
Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi’nin de üyesi olan Aslıhan Demirtaş “Park Ayrı Bostan Ayrı” adlı bir sunum gerçekleştirdi. Tarihi yarım ada içindeki kent içi bostanların Bizans döneminde oluşturulduğu söyleyen Demirtaş, Bizans dönemindeki bostanlarla şimdiki bostanlar arasında büyük bir değişim yaşandığını ifade etti.
“Gıda kendimizi beslediğimiz aktivitedir” diyen Demirtaş, şöyle devam etti: “Bostancılar tarlaya ekim yaparken ‘kurda, kuşa, aşa’ derler. Gıda insan merkezli bir üretim. Biz bu pratiğin üzerine düşünmeye başladığımızda bir yandan da büyüdüğünü görüyoruz. Tarım sadece kendini beslemek için değil kurdu kuşu beslemek için de yapılır.”
“KENT BAHÇESİ BOSTAN DEĞİLDİR”
1960’lı yıllardan sonra bostanlar üzerindeki yapılaşma baskısının arttığına dikkat çeken Demirtaş, “Bostanların çöküşü çok eski zamanda başlamıyor. Bu bostanlarda marul, reyhan, semizotu, turp, karalahana, roka, incir ağacı, domates yetiştiriliyordu. Botancılığın bir kitabı yok. Bizans’tan günümüze kadar aynı teknikler kullanılıyor. Geçmişe dayanan kentsel pratiğin devam ettirildiğini görüyoruz. Bu aynı zamanda tarihsel bir miras. Bostancı olmazsa bostanlar olmaz.” dedi.
“BOSTANCILIK BİR ZANAATTIR”
2013 yılında Fatih Belediyesi’nin Yedikule Bostanları’nın yerine park yapmak istediğini söyleyen Demirtaş, şöyle devam etti: “Hobi bahçesi ya da kent bahçeleri bostan değildir. 1600 yıllık kadim bir mirastan bahsediyoruz. Bostancılık bir zanaat ve bir meslektir. Bostan da aynı zamanda bir atölye. Bostancı ve yanındakiler bu topraklardan para kazanıyor. Bu nedenle burası müşterek bir alan değil. Kendimizi mekânsal olarak içinde görebileceğimiz bir rekreasyon alanı değil.”
İstanbul’da varlığı koruyan bostanların, İstanbul’da tarım yapılabileceğinin kanıtı olduğunu söyleyen Demirtaş, geçmiş yıllarda yapılan testlerde İstanbul’daki bostanlardan elde edilen sebzelerde zehir ve ağır metale rastlanmadığını da ekledi.
İHTİYAÇLARI YERELDEN GİDERMEK
Demirtaş’tan sonra söz alan Alper Can Kılıç da “İstanbul’da Gıda Toplulukları” adlı sunumunu gerçekleştirdi. Güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşmanın günümüzde oldukça zor olduğuna dikkat çeken Kılıç, “10 bin ton domates bize gelene kadar 8 bin 100 ton domatese düşüyor. O domatesi üreten çiftçi ve gıdanın kendisi çürüyor ve maddi olarak fiyatı artıyor. Gıda topluluklarının amacı da aracıyı ortadan kaldırmak ve bu tip ürün kayıplarını en aza indirmek. Kocaman bir kenti beslemek kolay değil. Ama kendi içimizde örgütlendiğimizde kendimizi besleyebilecek başka yollar bulabiliyoruz.” dedi.
Kılıç, neden gıda topluluklarına ihtiyaç duyulduğunu şöyle anlattı: “Amaçlarımızın arasındaki en önemli sebeplerden birisi yerel üreticiyi desteklemek. Bununlar birlikte üretimi yerinde görmek ve aklımızdaki tüm soruları üreticiye sormak. Aynı zamanda doğal gıda tüketimini ve üretimini teşvik etmeye çalışıyoruz. GDO’lu tohumların yaratabileceği sonuçlardan kendimizi korumak, atalık ve yerel tohumun çoğalmasını desteklemek istiyoruz. Karbon ayak izini azaltmak da temel amaçlarımızdan. Ama bunun için yerelden üretimi sağlamamız gerekiyor.”
TARIM ALANLARI AZALDI
İstanbul’daki gıda toplulukları hakkında da bilgi veren Kılıç, sağlıklı gıda tüketimi için toplulukların artması gerektiğine de dikkat çekti. Kılıç’ın verdiği bilgilere göre;
-Türkiye’de tarımsal üretim 2018 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve bitkisel ürünlerde yüzde 5.8, sebzelerde yüzde 2.6 azaldı.
-SGK verilerine göre çiftçi sayısının son 10 yılda yüzde 38 azaldı, karlılık açısından Türkiye’deki çiftçiler en mutsuz kesim.
-Tarım alanları da son 15 senede yüzde 12 düştü. Sebze ekili alanlar ise aynı dönemde yüzde 15 küçüldü.