“Bundan belki 500 yıl sonra arkeolojik araştırma yapan birileri çöplerimizi gömdüğümüz yerlerden bizim medeniyetimizin en önemli temsilcisi olarak plastiği görecek.”
Bu sözler Çukurova Üniversitesi akademisyenlerinden Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’ya ait. Doğu Eroğlu’nun Medyascop için hazırladığı “Plastiğin Yolculuğu” belgeselinde konuşan isimlerden biri olan Gündoğdu, medeniyetimizin temsilcisi olarak plastiğin kalacağını söylüyor. Sarsıcı ama gerçek. Çünkü plastik hayatımızın her alanında var. Hatta bir takım canlıların midesinde bile. Ve düşündüğümüzün aksine plastiğin tamamı geri dönüşmüyor, tükenmiyor, kaybolmuyor.
Tüm bunların yanı sıra Türkiye yüzde 80 oranında geri dönüşümü mümkün olmayan plastik atık alan ülkelerden biri. Geçtiğimiz ay yayımlanan Greenpeace Akdeniz'in araştırmasına göre, Türkiye 2020 yılında Avrupa'dan en çok plastik atık alan ülke oldu. Rapora göre her gün 241 kamyon dolusu plastik atık Türkiye’ye geliyor. 2020’de Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere'den toplam 659 bin 960 ton plastik atık ithal edildi.
Greenpeace raporunun ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı polimer grubundaki plastik ambalaj türü atıkların ithalatını yasakladı. Biz de hem bu kararı hem de plastiğin Avrupa’dan Türkiye’ye süren yolculuğunu, tehlikelerini Plastiğin Yolculuğu belgeseli yönetmeni gazeteci Doğu Eroğlu ile konuştuk.
Teyit.org için belgesel serisi hazırladığımız sırada plastiğin tüm sektörlere uzanan, tüm sektörlerde kullanılan ve iklim maliyeti çok yüksek bir malzeme olduğunu fark ettim. Türkiye geri dönüşüme plastik atık alıyordu. Ticaret şemasındaki tarafların motivasyonunu, kimlerin ne kazandığını, geri dönüşümün nasıl bir fonksiyonu olduğunu ya da üstlenme iddiasında olup üstlenemediğini çevre muhabirliği yapıyor olmama rağmen tam kavrayamamıştım. Plastiği çalışma hikâyesi buradan ortaya çıktı.
“BİR TEK TOPLUM KAYBEDİYOR”
Herkes çok güzel şeyler kazanıyor, bir tek toplum kaybediyor. Geri dönüşüm ticareti çarpık bir ticaret. Bunları satan atık sattığı halde çok kazançlı çıkıyor. Çok ciddi miktarda bir atık ticareti verilere yansıyor ama bir de bunun kayıt altında olmayan kısmı var.
Evet. Ekolojik ayak izine, karbon ayak izine sahip olan yasadışı kısmı. Geri dönüşüme uygun olmayan plastik atıkların dolaşımı aslında yasak. Ama Avrupa ülkeleri çeşitli ambalajlama yöntemleriyle, belli miktarda ticareti serbest atıkla birlikte konteynırlarda saklayıp, Türkiye, Malezya, Tayland gibi ülkelere yollayarak bu atıklardan kurtulmaya çalışıyorlar.
En büyük alıcı olan Çin’in plastik atıkları almaktan vazgeçmesiyle pazar küresel olarak yön değiştirmeye başladı. Batı Avrupa için Türkiye daha kolay bir pazar haline geldi. Türkiye’de düzenlemeler bir şekilde esnetilebiliyor, etrafından dolaşıp halledilebilecek şeyler fazla.
MİKRO PLASTİK TEHLİKESİ
Bu atıklar geri dönüştürülemeyen atıklar. Bunları üç yolla ortadan kaldırabilirsiniz. Yakabilirsiniz, bir yere kontrollü bir şekilde yasadışı olmasına rağmen gömebilirsiniz, üçüncüsü de bulduğunuz bir yere sermek. Firmalar bu üç yöntemi de uyguluyor. Daha kurumsal firmalar belli yerlerde biriktirip yangınlar çıkararak atıklardan kurtulmaya çalışıyorlar. Plastik fabrikalarında ya da geri dönüşüm tesislerinde sürekli yangınlar çıktığı haberlerini medyada sık sık görürüz.
Atıklar, akarsuya, denize, ormanlık alanlara çok da denetimde olmayan alanlara götürülüp dökülüyor. Burada toplum sağlığı, çevre maliyeti anlamında karşınıza birçok şey çıkıyor. En önemlisi bizim daha yeni vardığımız mikro plastikler. Atıklar kontrolsüz bir şekilde doğaya bırakıldığında gittikçe küçülüyor ve mikro plastik formunda dolaşımlarına devam ediyor. Mikro plastiklerin endokrin sistemi sıkıntılarına yol açtığı ispatlandı. Mikro plastikler doku bölgeleri bile aşıp hem diğer canlıların hem de insanların dolaşım sistemlerine etki edebilir hale geldiler. Mikro plastiklerin çoğu fosillere dayalı. Dolayısıyla fosil yakıt bazlı bir malzemeyi canlılar organizmalarına almış oluyor.
Geçen yıl yapılan çalışmalarda mikro plastiklerin anne ile çocuk arasındaki kordona kadar geldiği, fetüslere kadar ulaştığı, yeni doğan çocuklarda bir takım rahatsızlıklara neden olduğu gibi korkunç sonuçları olduğu ortaya çıktı.
İklim maliyeti açısından ise atıkların yakılması demek plastiklerdeki fosil yakıt etkisinin tüm atmosfere salınması demek. Bu da iklim değişikliğini hızlandıran bir şey.
En büyük mesele de bu zaten. Avrupa Birliği içinde bir ülke “ben plastik atıkların yüzde yirmisini dönüştürüyorum” diyor. Onun içinde Türkiye’ye sattıkları atıklar da var ve onun akıbetini takip etmiyor. Sadece dönüşüm hanesine ekliyor.
Aslında plastiklerin çok küçük bir kısmı geri dönüşüme gönderiliyor. Zaten geri dönüşüm de maliyetli. Orada da iklim maliyetleri söz konusu; çok ciddi miktarda enerji harcanıyor. Üretimini azaltmadan iklim maliyetini azaltmanın kolay bir yolu yok.
Dediğiniz gibi geri dönüşüm olgusunun varlığı tüketiciye çok ciddi bir vicdan rahatlığı veriyor. ‘Ben bunu gerekli kumbaraya atıyorum ve nasıl olsa dönüşüyor’ diyor. Sonrasında ne olduğunu bilmediği için kendi tüketimini sürdürebileceği algısı ile yaşamaya devam ediyor. Zaten plastik endüstrisinin karşılaştığı krizleri süreç boyunca inceleyen kişiler, plastik endüstrisinin krizden çıkışını geri dönüşüm kavramının reklamını yapışıyla sağladığını düşünüyor. Yani o kavramın reklamını o kadar iyi yapıyor ki çalışıp çalışmadığı bir mesele olmaktan çıkıyor herkes gönül rahatlığıyla bu tüketim sürecinin parçası olmakta beis görmez hale geliyor.
“YAPTIRIMLARIN DA ARTMASI GEREKİYOR”
Karar elbette olumlu ve etkili olur ama işin yasadışı kısmını ne kadar etkileyecek? Zaten satışı yasak atıklardan bahsediyorsak onlar zaten yasadışı bir şekilde ülkeye giriyordu. İdarenin ne kadar denetim kabiliyeti var, ne kadar takip edebilecek bu yasağın sonuçlarını o belirleyecek. Yasak iyi ama yaptırımların da artması gerekiyor. Bir de denetimlerin limanlarda yapılması değil, Batı Avrupa’dan bunların gönderilmemesi gerekiyor. Yani bu atıkların hiç yola çıkmaması gerekiyor.
Her gittiğimiz atık tesisi ya da çöplüklerde günlük bile olmayan birkaç saatte toplanan atıkların miktarını görmek şaşırtıcıydı. Herkes kendinin düşük miktarda çöp ürettiğini zannediyor ama kentsel alanlarda yaşayan kalabalık nüfusların bütün atıklarının biraraya geldiğinde oluşan dağlar beni dehşete düşürdü.
Eğer atık miktarını azaltmazsak herhangi bir düzenlemeden medet ummamız çok zor diye içimden geçirmiştim.
Geri dönüşümün ne boyutta çalıştığını bilmediğini ve görüşlerinin çok değiştiğini söyleyenler oldu. En önemli geri dönüşler mikro plastikler konusunda oldu. Mikro plastiklerin varlığından haberdar olmadığını belgeselle gördüğünü ve dehşete düştüğünü söyleyen çok kişi oldu.
Son olarak plastiğin yerin e ne koyacağız?
Hayat tarzımızı değiştireceğiz. Tek kullanımlık plastiklere dayalı şeyler tüketmeyeceğiz. Gıdalarımızı çok kullanılabilir kaplarda kullanacağız. Ama tek ciddi önlem plastiğin üretimin azaltılması. Yani piyasanın bulduğu yan çözümlerle ilerlemek maalesef mümkün gözükmüyor. İklim krizi derinleştikçe tüketicilerin o yöndeki taleplerini netleştirmesi lazım.
Plastiğin Yolculuğu belgeselini izlemek için: https://plastiginyolculugu.com/videobelgesel/