Küresel ısınma, susuzluk, kimyasal ilaçlar, artan fiyatlar, endüstriyel pazar… Sağlıklı ve güvenli gıdaya erişim tüm bu nedenlerden dolayı son yıllarda büyük bir sorun haline gelmeye başladı. Özellikle İstanbul gibi kalabalık şehirlerde korona virüsü salgını ile beraber bu sorun daha fazla hissedilir oldu. Peki bu meselenin asıl sebepleri neler, sorunun çözümü nerede aranmalı? Balkondaki saksılara, apartmanların arasına sıkışmış küçük bahçelere ekim yapmak ne kadar sürdürülebilir? İyiEkim girişiminden Burcu Arıkan ve Evren Yıldırım ile konuştuk.
Evren Yıldırım
“İyiEkim” adlı bir projeniz var ve bu girişiminizle çok sayıda insanla bilgilerinizi paylaşıyorsunuz. Projenizden bahseder misiniz?
Evren Yıldırım: Şehirler gıdaya erişim konusunda en kırılgan yaşam alanları. Son yaşadığımız krizler de bunun altını daha fazla çizdi. İklim değişikliği, kirlilik, biyolojik çeşitliliğin tahribatı, mülkiyet sorunları ve artık salgınlar şehirlerde sağlıklı ve adil gıdaya erişimin önündeki engellerden sadece bazıları. Bu durumu değiştirebilir, en azından iyileştirmeye başlayabiliriz dedik ve kent bahçeciliğinin, gıda yetiştirmenin heyecanını ve eğlencesini paylaşmak, sürdürülebilir yaşam pratikleri hakkında farkındalık yaratmak, şehir sakinlerini buldukları her yerde sağlıklı gıda yetiştirmeleri ve gıdayı adil üreticilerden temin etmeleri konusunda teşvik etmek için yola çıktık.
Burcu Arıkan
Şimdiye kadar neler yaptınız?
Burcu Arıkan: İyiEkim yola 2017 yılında çıktı. İlk dönemimizde gıda yetiştiriciliğini pratik, eğlenceli ve ilgi çekici hale getirmek için “kendin yetiştir doğal mantar kitlerini” üretmeye başladık. Yaklaşık 20 günde kolay bir şekilde herkesin evde kendi sağlıklı doğal mantarını yetiştirmesine imkan veren bir üründü. İkinci ürünümüz ise “Yenebilir Otlar Tohum” kitiydi. Bu kit ile yabancı ot olarak bilinen ama aslında besin değeri oldukça yüksek, az bakım getiren Anadolu otlarının şehir mutfaklarına sokulmasını amaçladık.
Bu süreçte içinde yer aldığımız iki uluslararası proje oldu. İlki Ürdün’de Çölü Yeşillendirme Projesi’ydi. Doğa ile uyum içinde yaşayarak ve permakültür tasarım uygulamaları ile çölleşmenin tersine çevirebileceği ve kurak alanlarda gıda yetiştiriciliğini yapılabildiğini kanıtlayan bir projeydi. İkincisi ise, Yeni Zelanda’da yer alan Koanga Enstitüsü’nde onarıcı sistem tasarımı, besin değeri yüksek gıda üretimi, tohum saklama ve biyo-yoğun bahçecilik üzerine çalıştığımız projeydi.
PANDEMİNİN ETKİLERİ
Son yıllarda kent bahçeciliği ve buna benzer faaliyetleri daha fazla konuşmaya başladık, insanların ilgisi de artıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Evren Yıldırım: Son bir senede özellikle pandeminin ilk döneminde yaşanan “gıdaya erişimimiz kesilecek mi?” kaygısı çok etkili oldu. İnsanlar beslenmenin insan yaşamındaki önemini yeniden fark ettiler. Bunu nasıl unutabildik diyebilirsiniz ama unutmuştuk. Artık daha fazla insan bu konu üzerine düşünmeye başladı. Tabii sadece pandemi değil, pandemi öncesinde de artış vardı. Burada hem bireysel olarak insanların daha sağlıklı olma ihtiyaçları ve bu konuda çok daha fazla şeyi öğrenme isteği etkili oldu. Bostanları yaşatmak için çalışan grupların, sağlıklı gıda, atık yönetimi, toprak sağlığı gibi alanlarda çalışan girişim ve sivil toplum kuruluşlarının etkisi de büyük.
Bu süreçte insanların bilinçlendiğini söyleyebilir miyiz?
Burcu Arıkan: Yukarıdaki soruyla da bağlantılı ve aslında bu ikisi el ele yürüyen süreçler. İnsanlar bilinçlendikçe kendi ve çevrelerinin sağlığına dikkat etmeye başladıkça ihtiyaçları ve talepleri de değişiyor. Bu noktada özellikle büyük şehirlerin elinde önemli bir koz var. Çok kalabalığız. Nüfus yoğunluğu nedeniyle atılan en küçük bir adım bile çarpan etkisi ile çok büyük değişiklik yaratma potansiyeline sahip. Ana tüketim merkezleri olan büyük şehirlerdeki sağlıklı, besleyici ve adil gıda talebinin artması, orta vadede tüm ülkede tarımda iyileşmeye katkı sağlar. Aslında İyiEkim fikrinin altında yatan ana fikirlerden biri de buydu. Faaliyetlerimizle talebin değişmesine ve iyileşmeye bir katkı sağlamak.
“OLANAKSIZ DEĞİL AMA SORUNLU”
Şu günlerde sağlıklı ve güvenli gıdadan bahsetmek ne kadar olası. Özellikle sağlıklı gıdaya erişim konusunda görüşlerinizi merak ediyorum.
Evren Yıldırım: Bugün endüstriyel tarım uygulamaları nedeniyle temiz ve besleyici gıdaya erişimimiz çok limitli. Piyasayı endüstriyel olarak üretilmiş gıdalar domine ediyor. Erişim olanaksız değil ama sorunlu. Birincisi sağlıklı gıdaya erişmek için ilave bir çaba sarf etmek gerekiyor. Hangi üretici sizin istediğiniz gibi üretiyor bunu öğrenmek bir emek. Ama neyse ki Buğday Derneği’nin organik pazarı gibi ya da şehirlerde sayıları gittikçe artan gıda toplulukları bu yükün bir kısmını tüketicinin üzerinden alıyor. İkinci sorun ise fiyatlar. Sağlıklı gıdanın fiyatı herkesin karşılayabileceği seviyelerde değil. Henüz değil. Fakat taleple birlikte üretim de arttıkça burada da bir denge kurulacağını umuyoruz.
İstanbul’da sağlıklı ve güvenli gıdanın önündeki en büyük engeller nelerdir?
Burcu Arıkan: Hem şehir içinde hem de şehrin çeperinde tarımsal üretim yapılacak alanlar şehir nüfusu çok orantısız. Şehirler iyi bir tasarımla gıda talebinin ancak bir kısmını karşılayabilirler. Elbette tüm büyük şehirler için benzer koşullar geçerlidir. Fakat İstanbul özellikle yeşil alan bakımından büyük şehir sıralamalarında hep en sonlarda. Yani örneğin New York, Moskova ya da Paris’e göre yeşil alan açısından daha dezavantajlı durumdayız. Ve bu durum gittikçe daha kötüye gidiyor. Çevreden tedarik konusu var tabii. Etkin çalışan tedarik zincirleri endüstriyel üretilen ve satılan ürünler için tasarlanmış durumda. Ve aslında tüketicinin talebi de bu yönde. Ucuz olsun, güzel görünsün ve ne zaman istersek yiyebilmek istiyoruz. Aralık ayında markete girip domates, salatalık alarak aslında hep beraber sağlıklı gıdaya erişimimizi engelliyoruz.
ÇATI BAHÇELERİ
İstanbul’da daha büyük alanlarda sebze ve meyve üretmenin koşulları var mı sizce?
Evren Yıldırım: Öncelikle elimizde kalan bostanları, tarım alanlarını kaybetmemek.
Sonra kentlerdeki atıl alanların kent bahçelerine dönüştürülmesi bu bağlamda önemli. Halihazırda park ve bahçe olan ve peyzaj amaçlı bitkilendirilen yeşil alanlar birer gıda bahçesine dönüştürülebilir. Ege’de belki görmüşsünüzdür, kaldırımlarda ağaç olarak portakal ya da malta eriği diken belediyeler var. Yurt dışında da bu tip uygulamalar yaygınlaşıyor. Ayrıca özellikle İstanbul gibi fazla betonlaşmış kentlerde üretim için en uygun yer balkonlarla birlikte çatı bahçeleridir. Balkonların tabii üretim kapasitesi çok daha kısıtlı olacaktır. Fakat yüzey alanı çok büyük olan ve atıl duran bir çok çatı var gıda bahçesine dönüştürülebilecek. AVM’ler, resmi binalar, okullar...
“KAVUN KARPUZ EKİMİ İÇİN UYGUN DÖNEMDEYİZ”
Bu mevsimde evinin balkonundaki saksılara ya da bahçesine bir şeyler ekenler için tavsiyeleriniz neler olabilir?
Burcu Arıkan: Bir sebze bahçesi istiyorsanız, genel olarak tohumları şubat-mart gibi ekmelisiniz. Fideleri de türe bağlı olarak nisan-mayıs gibi bahçelere almaya başlarız. Haziran ayı, her ne kadar havalar artık alıştığımızın dışında hareket etse de, sıcakların iyice kendini göstermeye başladığı dönem. Bu dönemde fide olarak bulabilirseniz hala domates, biber, salatalık, patlıcan ve fasulye dikebilirsiniz. Onun dışında mısır, kavun ve karpuz ekimi için uygun bir dönemdeyiz.
Sıcaklar başladığı için artık toprağımızın suya ihtiyacı olup olmadığını daha sık kontrol etmemiz gereken dönem başlıyor. Mümkünse toprağın üzerini artık malç ile kapatabiliriz. Aynı zamanda bahçemizi böceklere karşı da kontrol etmeye başlayabiliriz. Bahçenizde, balkonunuzda böcek olması ve onların bir kısım yaprakları yemeleri kadar doğal bir şey yok. Burada kontrol etmeniz gereken böcek popülasyonundaki artış ve bitkiye, onu hastalandıracak kadar zarar vermemeleri.
İyiEkim'in çalışmalarını buradan takip edebilirsiniz.