İstanbullular için geçtiğimiz yılın gündemlerinden biri de su sorunuydu. 2020 yılının Kasım, Aralık ve Ocak aylarında İstanbul’a su sağlayan barajların doluluk oranı yüzde 20’ye kadar düşmüştü. 2021’in Şubat ayından sonra gerçekleşen yağmur ve kar yağışlarının ardından barajların doluluk oranı yüzde 70’in üstüne çıktı. Peki barajların su ile dolması uzun vadede İstanbul’un su sorunu ile karşılaşmayacağının garantisi olabilir mi? Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ocak ayında resmi internet sitesi üzerinden Türkiye’nin yeraltı sularına dair bilgiler içeren bir harita paylaştı. Gravity Recovery and Climate Experiment Follow-on (GRACE-FO) uydularıyla hesaplanan yeraltı suları haritasında mavi kısımlar, normalden fazla su olan bölgeleri, kırmızı ve turuncu renkteki kısımlar ise normalden az su olan bölgeleri gösteriyor. Haritaya bakıldığında İstanbul’un büyük bir bölümü kırmızı olarak işaretlenmiş durumda.
İstanbul’un yeraltı sularının tehlikede olup olmadığını, bu alanda akademik çalışmalar yapan jeofizik yüksek mühendisi ve deprem bilimci Dr. Savaş Karabulut ile konuştuk. Karabulut, Kanal İstanbul projesinin İstanbul’un yeraltı sularını yok edeceğini ifade ederek, “Beklenen depremlerde barajların durumunun ne olacağı bile belli değilken, belki de elimizdeki tek kaynak olan yeraltı sularının yok edilmesine izin veremeyiz.” diyor.
YAĞIŞLAR ÇÖZÜM MÜ?
İstanbul’a su sağlayan barajların doluluk oranı yüzde 70’i aştı. Sizce bu durum, uzun vadede İstanbul’un su sorununu çözer mi?
Barajların doluluk oranlarını yüzdelik dilimlerle vermek yerine, doluluk hacminin metreküp olarak değerlendirilmesi yaşanacak su kıtlığı sorununu yorumlamada daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bunu bir örnek ile izah edecek olursam; mevcut bir barajın doluluk oranının yüzde 10’nun altında olduğunu belirmek, düşükmüş gibi anlaşılmasına neden olabilir. Ancak o barajın kapasitesi yani tuttuğu hacmin küçük ölçekli baraja göre fazla olması, verilen orana göre karşılık gelen metreküp su miktarı çok daha fazla olabilir. Bu tür büyük barajların yüzde 70’lik gibi bir doluluk oranına ulaşması için ise birkaç yıl geçmesi gerekiyor. Tüm bu nedenlerle su probleminin var olup olmadığının daha doğru anlaşılması için “oran” terimi yerine, barajdaki su miktarının yani mevcut su hacminin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İSKİ’nin baraj doluluk verilerini incelediğimizde ise 31.12.2020 tarihinde doluluk oranı yüzde 20.29 iken üç ay sonra bu oranın 3.6 kat artmış olması (yüzde 73.26) normal şartlarda büyük kapasiteli barajlar için mümkün değil. 1 litrelik bir bidon ile 1 tonluk bir su deposunu doldurmak için gereken zamanı ve bunların doluluk oranlarının aynı olduğunu düşündüğünüzde, bu durum çok daha net bir şekilde anlaşılacaktır. Bugün itibariyle İstanbul barajlarındaki su miktarı 636 milyon metreküptür. 2021 yılında kullanılması beklenen temiz su miktarının 1 milyar 100 milyon metreküp dolayında olduğu düşünülürse mevcut doluluk oranının yetersizliği daha net bir şekilde anlaşılabilir. Ayrıca İstanbul’da kullanılan yerüstü su kaynakları olan barajların azami su tutma kapasiteleri de 870 milyon metreküp dolayında. Yani mevcut barajlar bile yoğun nüfusa yetecek kapasitede değil.
Önümüzdeki dönem için sorun yaşar mıyız?
İSKİ verilerine göre günlük ortalama 2.7 milyon metreküp su tüketildiği düşünüldüğünde, 235 gün (1 yıl bile değil) kapasiteli suyun var olduğunu düşünebiliriz. Önümüzdeki dönemde mevsimsel koşullar nedeniyle yıllık yağış miktarı ivmeli bir şekilde azalacak, ısınan hava nedeniyle de su kullanımı artacak. Bu nedenle önümüzdeki yaz ciddi bir su probleminin olacağına kesin gözüyle bakıyorum. Bununla beraber Melen ve Yeşilçay gibi ek taşıma suyuyla da bu işin çözüleceğini düşünmüyorum. Barajların gövdelerinde su tutma oranının yanında, betondaki çatlaklar veya proje hatalarından kaynaklı gövdede tutulan suyun yeraltına sızmasının önüne geçilememesi durumunda, bu taşıma suyu da elektrik iletimindeki kayıplar gibi buhar olacaktır.
“YERALTI SULARINI YOK EDECEK”
Sizin özellikle dikkat çektiğiniz diğer konu da İstanbul’un yeraltı su kaynakları. İstanbul’un yeraltı suları tehlikede mi?
İstanbul’un barajları gibi yeraltı su kaynakları (akifer) da tehdit altında. Bunun temel nedeni ise su politikaları konusunda planlı bir modelin yönetenler tarafından uygulanmaması. Diğer nedenleri ise küresel iklim değişikliği, şehrin hızlı betonlaşması, açılan on binlerce kaçak kuyunun varlığı, yeraltı su kaynaklarının hoyratça kullanılmasına bağlı denetimsizlik, tarımsal üretimde kullanılan suyun günümüz teknolojik altyapısıyla donatılmamış olması ve neredeyse suyu emecek toprağın kalmamasıdır. Tabii bir de mega projelerle yok olan su kaynakları sorunu gibi; İstanbul Havalimanı ve karşımızda bekleyen Kanal İstanbul tehdidi gibi.
1950’li yıllarda bir su sondajı yapıldığında akifere 10 metre derinlikte ulaşılırken, bugün ortalama 300 metrede ulaşıyoruz. Eğer akiferler beslenmiyorsa tuzlanır ve bir daha kullanamazsınız. Özellikle kıyı alanlarında daha yoğun olan tuzlu deniz suyunun kıyıdan içeriye girerek yeraltı su kaynaklarının tuzlanmasının önüne geçilmezse, yüzey suları yerine kullanılacak yeraltı su kaynaklarımız da olmayacak. Bugün Marmara Denizi kıyısından 15 kilometre kuzeye doğru gittiğinizde bile tuzlu deniz suyunun bu bölgeye kadar ilerlediğini görebilirsiniz.
Kanal İstanbul’un yeraltı sularını tehlikeye sokacak bir proje olduğunu söylediniz. Bu konuyu açar mısınız?
Kanal İstanbul ya da İstanbul Kanalı konusu her an olması beklenen Büyük İstanbul Depremi probleminin karşımızda beklediği bugünlerde, 1950’li yıllarda büyüyen su sorununun son 25 yılında ivmelenerek artması karşısında bir felaket olarak tanımlamak gerekiyor. Kanal İstanbul projesi; Terkos (Durusu), Sazlıdere ve barajı, Küçükçekmece ve Büyükçekmece göllerindeki su kaynakları yanında yeraltı su kaynaklarında tahribat değil, doğrudan yıkıma neden olacak.Kanal İstanbul projesi sadece uygulamanın yapılacağı alanı değil, tüm ülkeyi ve hatta politik, ekonomik ve sosyolojik sonuçları açısından dünyayı etkileyecek bir proje. Yeraltı suları yüzeyden itibaren geçirimli, kırıklı ve çatlaklı tabakalardan yeraltına sızarak hatta doğal olarak filtrelenerek kendine bir akifer ortam yaratır. Bu nedenle açılacak hendek ile yeraltındaki hidrolojik akışların yönü ve beslenme havzaları da değişecek. Yani yeraltını besleyen damarları kesecekler. Bölgesel hidrolojik rejimin beslenme koşullarını değiştirerek, tuzlu deniz suyunun yeraltına sızmasının önünü açan bir proje. Unutmayın deprem bekleyen bir kentin depreme hazırlanması yerine ve deprem sonrası temel ihtiyaç kalemi olan yeraltı sularına da büyük bir darbe vurmakla eşdeğerdir. Beklenen depremlerde barajların durumunun ne olacağı bile belli değilken, belki de elimizdeki tek kaynak olan yeraltı sularının yok edilmesine izin veremeyiz.
Proje için hazırlanan ÇED raporunda yeraltı su kaynaklarının zarar görmeyeceği ifade ediliyor.
Projenin bilimsel olmayan ÇED raporu, siyasi iktidarın kontrolünde tabir-i caizse “kendisine itiraz etmeyecek” yani akademisyen diyemeyeceğim kişilere hazırlatıldı. Raporda, projenin yeraltı su kaynaklarına zarar vermemesi için önlemler alınacağı belirtilmişti. Ancak ‘yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının olduğu alandan siz koca Karadeniz ve Marmara Denizlerinin sularını salıvereceksiniz de, bunu sızmasını nasıl engelleyeceksiniz!’ diye sormazlar mı? Yani sızdırmazlığı yüzde yüz sağlayacağını iddia edenlerin; akıllarına da bugüne kadar ürettikleri bilimsel yayınlara da şüpheyle bakarım. Kanal bir ihtiyaç değil, şımarıkça ve halka karşı inatla hazırlanmış, yandaşa rant ve bağımsızlığı tehdit eden bir projedir. Yandaş olmayan bilim insanları tarafından kesinlikle önerilmiyor.
“HAYATİ ÖNEME SAHİP”
Kaybedilen yeraltı suları hakkında bir oran vermek mümkün mü?
Yeraltı sularının ne kadarının kaybedildiği konusunda bir görüş belirtmek çok zor. Ancak imkansız değil. Bugüne kadar yapılmış bir çalışma yok. Ancak önerim jeofizik mühendisleri tarafından bakanlık, DSİ veya İBB tarafından bir proje ile İstanbul’daki yeraltı su havzalarının boyutlarının çıkarılması gerektiğidir. Yani yüzeyden yapılacak jeofizik ölçümlerle yeraltı su kaynaklarının varlığı, boyutları, tuzluluğun var olup olmadığı gibi durumların ivedilikle envanterinin çıkarılması gerekiyor. Aynı zamanda tespit edilen su kaynaklarına sondaj açılarak, Marmara depreminde önemli bir ihtiyaç kalemi olan su da temin edilmiş olacaktır.
Yeraltı sularının uzun vadede önemi nedir?
Yağmur sularının depolandığı alanlar barajlardır. Oysa yeraltında bu barajların kapasitelerinden binlerce baraj yaratabilirsiniz. Bu nedenle buzdağının görünmeyen kısmı gibi asıl su kaynaklarımız yeraltında bulunuyor. Diğer bir ifadeyle doğal olan su kaynakları yeraltında, yapay olanları ise barajlarda tutunuyor. Bu nedenle yeraltı su kaynaklarının beslenmesi, kullanımı, korunması ve kirlenmesinin önüne geçilmesi gelecek açısından hayati öneme sahiptir.
İstanbul’da yeraltı sularının kalitesini, oranını, içeriğini ölçmek için yeterli düzeyde sondaj veya kazı çalışması yapılıyor mu?
İstanbul’da DSİ’nin bölge müdürlükleri tarafından açılmış su sondaj kuyuları bulunuyor. Bu sondaj kuyularından uluslararası standartlara uygun olarak belirli periyotlarda örnekler alınıyor ve su kalitesi kontrol ediliyor. Ancak mevcut su kuyularının sayısı oldukça az. Mevcut durumda Çatalca ve Silivri bölgesinde aylık 2 milyon metreküp su, bu kuyulardan arıtıldıktan sonra şehir içi şebekelerine transfer edildiği İSKİ’nin bilgilendirme sayfalarında verilmiyor. Bu sondaj kuyularının 2050 yılındaki şehir nüfusu baz alınarak arttırılması ve hazır olarak bekletilmesi önemli. Ayrıca açılmış kaçak kuyuların kapatılması da diğer önemli bir konudur.
İzmir-Dikili ilçesinde yapmış olduğumuz jeofizik ölçümlerle ilçedeki yeraltı su kaynaklarına karışan tuzlu deniz suyunun üç boyutlu durumunu ortaya koyduk ve Journal of Applied Geophysics dergisinde yayınladık. Şimdi ilgili bakanlık ve belediye yetkililerine bu sorunun çözümü için uğraşmasını öneriyorum. İlgili bakanlık, İBB ve ilgili ilçe belediyesince de su sorunu önemsenirse, biz yeraltı su kaynaklarının tespitini, deniz suyu girişiminin olup olmadığına yönelik çalışmalar yapabiliriz.
Sizin önerileriniz neler?
Yeraltı su kaynaklarımız kamu tarafından korunmalıdır. Su kanunu çıkarılmalı ve gerekli cezai müeyyide devreye ivedilikle sokulmalıdır. Jeofizik mühendisleri tarafından Bakanlık, DSİ veya İBB tarafından bir proje ile İstanbul’daki yeraltı su havzalarının boyutlarının çıkarılması gerekiyor. Yani yüzeyden yapılacak jeofizik ölçümlerle (mikrogravite, elektrik ve/veya elektromanyetik yöntemler) ile yeraltı su kaynaklarının varlığı, boyutları, tuzluluğun var olup olmadığı gibi durumların ivedilikle envanterinin çıkarılması gerekiyor. Aynı zamanda tespit edilen su kaynaklarına sondaj açılarak, Marmara depreminde önemli bir ihtiyaç kalemi olan su da temin edilmiş olunacaktır.