A. Kadir: Mutlu Olmak Varken

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta A. Kadir ile devam ediyor.

02 Aralık 2022 - 08:24

A.KADİR (1917- 1 Mart 1985)

Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu olan şair 1917'de İstanbul'da doğdu. Eyüp Ortaokulu’ndan sonra Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. Ankara Harp Okulu son sınıf öğrencisi iken Nazım Hikmet'in propagandasını yaptığı gerekçesi ile hakkında dava açıldı ve 10 ay hüküm giydi. Bu süreçte okuldan uzaklaştırıldı. Bu olayı, 1966’da yayımladığı Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet adlı kitapta aydınlattı. Cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Tan Gazetesi’nde düzeltmen olarak çalıştı. Arkadaşlarıyla "Yürüyüş" dergisini çıkardı. 

İlk şiirleri 1930'da "Ali Karasu" imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Ankara Cezaevi'nde Nazım Hikmet'le kalınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu.

1943'te savaş karşıtı şiirlerini içeren ilk kitabı Tebliğ toplatıldı, sıkıyönetim tarafından İstanbul dışına sürgün edildi. 1943-1947 arasında Muğla, Balıkesir, Konya, Adana ve Kırşehir'de sürgünde yaşadı. 1947'de İstanbul'a döndü. Bir bisküvi fabrikasında çalıştı, yayınevlerinde düzeltmenlik, çevirmenlik yaptı. 

12 Eylül'de yine bir ay gözaltında tutuldu. 1985’te İstanbul’da öldü. A. Kadir’in Can Yayınları tarafından yayımlanan Mutlu Olmak Varken isimli şiir kitabından bazı bölümler paylaşıyoruz

MUTLU OLMAK VARKEN 

Mahpusane Düşünceleri 1

Hani bir dışarda olsam

hep yürürüm durmam

Benimle beraber yürür 

gökyüzü, toprak

hürriyet benimle beraber

Gökyüzü, toprak ve özgürlük ne güzel şeyler

 

Hani bir dışarda olsam,

belki günlerce uyumam.

Sabahları yok artık o kahpe uyanışım.

 

Duvarda kaldı gözlerim

Dalmışım

 (Syf 33)

 

Siperde

Şimdi sen;

yolda yolcu,

denizde rüzgâr,

gökte ay yürürken,

kimbilir neler düşünürsün:

Elinde ağ,

başında kasket,

     bir tasavvur et

ufuklarda hürsün.

 

Anan;

değneğine dayanmış,

kolunda bir bağ sepeti,

kilise yolundadır.

 

Baban;

dudaklarında gemici türküsü,

saçlarında rüzgâr,

bir şeyle meşgul.

 

Bakarak başı üstünde uçan martılara,

hiç kimsenin düşünmediğini söyler

mavi göklere doğru bağıra bağıra,

yuvarlak yüzlü bir çocuk.

 

Ve karın;

deniz suyu ile taranmış başı,

rüyalı bir gecenin sabahında

siler evinin camlarını

             güneşe karşı.

(Syf 65)

Bir İnsan

Seni bir gün

çekip aldılar topraktan,

benzedin köksüz bir ağaca.

Önce öğrettiler sana uygun adımı,

sonra büyük şehirlerini gösterdiler Avrupa'nın.

En muazzam saraylar karşısında bile sen

evini unutmadın.

 

Varşova'da kaputun kaldı,

Dunkerk'te arka çantan.

Düştü bütün fotoğrafların Sivastopol'da.

Bir şafak vakti Paris'te bıraktın zavallı yüreğini,

kurşuna dizilenler karşısında.

 

Lanet okusunlar sana bırak,

iyi bir asker olamadın diye.

Ölmesini bildin ya sen arkadaş kurşunuyle,

iki çürük patatesi

ekmek torbanda unutarak!

(Syf 71)

Yalnız

Bir taş üstüne oturup
dağlara baktım.
Üzerine güneş vurmuş dağların.
Nedense birden,
bakıp bakıp dağlara,
türkü söylemek geldi içimden.

Ama ne bir dost var yanımda dinleyecek,
ne bir yolcu,
ne bir düşman.
Hem pek acıklı olur benim türküm,
böyle bir ağlayıp
bir güldüğüm zaman.

(Syf 83)

İstanbul

Orda, adamı düşündüren
denizler vardır
– ışıltılı ve berrak-,
şurda gemiler durmuş,
kimbilir,
zincirleri ne ağırdır.
Sarayburnu,
Kızkulesi,
Haydarpaşa…
Bak işte Köprü,
Böyle ayak altında bütün gün.
İşte yollar gıcır gıcır,
İşte Sultanahmet Meydanı şu gördüğün
Nihayet, ilerde deniz,
Mis gibi balık kokar.
Daha sonra Adalar
Ve hep çam ağaçları.
Oranın mehtabı tatlı olurmuş,
Öyle derler,
Rüyadaymış gibi yaşar insan.
Galiba böyle görülür İstanbul
Bir kartpostal önünde durup
İştahla bakarsan.

 

(Syf 102)

Çile

Bizim hiçbir hürriyetimiz yok,

Hiç bir hürriyetimiz,

Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek,

Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,

Ben burada en büyük çileyi doldurayım,

Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.

Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,

Ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım.

(Syf 121)

 

Yol

Tekmil haklar alınır.

Tekmil hürriyetler kısılır.

Tekmil köşe başları, tekmil kapılar tutulur.

Gökyüzü tıkılır dört duvar içine.

 

Bütün bunlara karşı,

dümdüz, apaydınlık kalır

seni bana getiren yol.

(Syf 149)

Deme

Bu ne bitmez yolmuş, deme

bitmedik yol yok.

Bu ne aşılmaz dağmış, deme

aşılmadık dağ yok.

Bu ne erişilmez ülkeymiş, deme

erişilmedik dağ yok.

 

Kendini kapıp koyverme.

 

(Syf 162)

Açılır Kapılar

Alır seni korum damla damla

suyuma, ekmeğime, aşıma,

kaygıma, sevincime, acıma,

umuduma, sabrıma, gücüme.

 

Alır seni bölerim parça parça,

dağıtırım topraklara, denizlere, geceye.

Açılır her sabah kapılar gözlerinde,

girerim ışıltılı, yemyeşil bir bahçeye.

(Syf 182)

İnsan

İnsan kuş kanadında gelen yazı.

İnsan arı su, insan ak süt.

İnsan yemyeşil uzanan bahçe.

İnsan kum, insan çakıl taşı.

İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı.

İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele.

İnsan kocaman, dağ gibi.

İnsan parmak kadar, küçücük.

İnsan alın teri, insan lokma, insan kan.

İnsan solucan, insan sülük.

 

İnsan kuş kanadında gelen yazı.

İnsan gül fidanında yanan konca.

İnsan umutların kapısı.

(Syf 190)

 

Çiçekleri Umudumuzun

Çok olun, çocuklar, çok olun,

yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce.

Daha çok olun, daha çok olun,

yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.

 

Bu dünya ne tek tek yaşamakta,

bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,

bu dünya ne parada, ne pulda,

ne kalleşlikte, ne zulümde.

Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.

 

Çok olun, çocuklar, çok olun,

el ele verin, çocuklar, el ele,

yaşayın dünyayı doya doya,

açın kapıları, camları güneşe,

ne yeise kapılın, ne korkuya,

çok olun, çocuklar, çok olun,

el ele verin, çocuklar, el ele.

 

Mutlu olmak varken bu dünyada,

geceler geldi dayandı kapımıza,

olduk acımızla sarmaş dolaş,

bekledik düşümüzle koyun koyuna.

 

Çok olun, çocuklar, çok olun,

yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,

el ele verin, çocuklar, el ele,

bütün gündüzler sizin olsun,

 

yaşayın dünyayı doya doya.

Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.

(Syf 193)



 

Dön  Geri Bak

Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç,

insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın,

kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç.

At denize kendini, git boğul.

Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama.

 

Bir kere dön ama, bir geri bak,

şu kolu gör bir kere, şu kolu,

pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu,

durur dimdik, bembeyaz havada,

budaklı bir ağaç gibi güzel.

(Syf 199)


 

Sen Bensiz Orda

Kim anlatacak sana akşamları,
dışarıda nasıl geçti günüm,
Cağaloğlu pazarında nasıl atlatılıyorum,
kimlere rastladım yolda, neler konuştum,
kim anlatacak sana?
Arada bir kim tutup sıkacak o minik pembe burnunu senin,
o bembeyaz çileli saçlarını kim okşayacak geceleri?
Kim şakalaşacak seninle sabah kahvaltısında,
seni kim ağlatacak şiir okurken?

Hele bir süre daha
bensiz baksın dursun
acı aydınlık yüzün
orda karanlıklara.

(Syf 264)

 
Etiketler; A. Kadir

ARŞİV