Adnan Yücel

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Adnan Yücel ile devam ediyor

28 Temmuz 2021 - 12:19

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Adnan Yücel ile devam ediyor

ADNAN YÜCEL ( 27 Mart 1953- 24 Temmuz 2002)

Adnan Yücel, 27 Mart 1953'te Elazığ'ın Dilek köyünde dünyaya geldi. Babası bir kara yolları işçisiydi. İlk ve orta öğrenimini Elazığ’da tamamladı. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1975 yılında mezun olan Yücel daha sonra Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'ne girdi. 1975 yılından itibaren öğretmenlik yaptı. Elazığ ve Ankara’da çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1987 yılından itibaren Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Türk Dili Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.

İlk şiirleri 1974 yılında "Yeni Adımlar" dergisinde yayımlandı. Daha sonra Yapıt, Yeni Olgu, Sanat Emeği, Türkiye Yazıları, Petek, Yazko Edebiyat, Somut, Anadolu Ekini, Dönemeç, Söylem, Artı Oluşum, Tavır gibi dergilerle Yeni Halkçı, Demokrat ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. 1996 yılında Rotterdam'da düzenlenen şiir festivaline Türkiye'yi temsilen katıldı. On şiiri Hollandaca'ya çevrildi. Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN, Edebiyatçılar Derneği, Çukurova Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği üyesiydi.

2002 yılında kanser nedeniyle hayata gözlerini yuman Adnan Yücel’in Yurt Kitap Yayın tarafından okurla buluşturulan Acıya Kurşun İşlemez ve Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek isimli şiir kitaplarından küçük bir seçkiyi paylaşıyoruz.

YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK

2

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri

Suyun ayakları olmuştur ayaklarımız

Ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.

Yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık

Törenlerle dikilirdik burçlarınıza.

Türküler söylerdik hep aynı telden

Aynı sesten, aynı yürekten

Dağlara biz verirdik morluğunu,

Henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz

5

İşte tarih

İşte şiddetin iğrenç yüzü

Biz başlatmamışız hiç bir savaşı

Bizimle başlatılmış bütün savaşlar

Bizimle bitirilmiş yine

Kölelik çoğaltan zaferler adına

Vurulup düşmüşüz dünyanın her yerinde

Gidenimiz bir daha dönmemiş geri

Yemen olmuşuz

Balkan olmuşuz

Seferberlik olmuşuz

Ve her büyük savaşın sonunda

Ölümlere karşı türkülerle durmuşuz

Hangi inancın sesidir bu

Hangi körlüğün koyun kurbanlığı

Ki uğrunda can verdiğimiz topraklarda

Canı alınan kurbanlara dönmüşüz

Doğan günü kardeş bilirdik oysa

Akan suyu yoldaş bilirdik

Mutluluğa koştururduk atlarımızı

Sınırsız özlemler içinde ve suskun

Yine yollarda sessiz kalırdık

Biz bizsiz delen Ferhad’ı alkışlar

Bizi bizsiz seven kerem Kerem’i tanırdık

Kül olurduk aynı yangınlarda

Yine bir başımıza kimsesiz ağlardık

Öylesine yaşardık ki günleri yüzyıl gibi

Cehennem bile imdat dilerdi bizden

Cehennemi cennete yine biz bağlardık

Ne yaptıysak yetmedi sesimize

Ne söylediysek yetmedi

Karlarla silelendi nice dağlar

Kalburlarla elendi

Ey bağrımıza bastığımız deli sevda

İşte yine doğayı doldurup yüreğimize

Yağmuru çağırıyoruz yanan ellerimize

***

Barış dedik bunca yıl

Kardeşlik dedik- sevgi dedik

Yepyeni umutlar doğurduk umut tacirlerinden

Düştük peşlerine korkusuz

Aç-susuz

Ve dikenli yollarda yalınayak

Gelecekleri kapkara

Dilleri yumuşak

Yalanları güzel ve ak

Girdiler dünyamıza alkışlanarak

Onlar da barış dediler bizim gibi

Kardeşlik dediler - sevgi dediler

Hatta kurşun yağmuru akşamlara karşı

Yalnızca gül ve güvercin dediler

Sonra sığındıkları gizli beyler

Defne dallarıyla tutuşturup ateşleri

Güvercinleri pişirmeden yediler

KIRLARA BAHAR YETMİYOR

Herkes kendince seviyor baharı
Kimi ufuklarda yaşamı karşılıyor
Kimi bakışlarda yeni başlayan aşkları
Ey yasa bürünen mayıs sabahları
Kimler onarıyor şimdi
Dallarda dağılan kuşsuz yuvaları

Yapraklar üstünde yanan gözyaşları
Tutulan yasın gizli sözleri
Damlalar
Yine tan vakti analar mı ağlıyor

Ben bu baharlara bahar diyemem
Dersem şivan düşer bahçelere
Nerde yaşamın o fidan coşkuları
Aşkın gelincik yangınları sevgiler
Kırlara bahar yetmiyor ne yapsak
Kara haberlerle soluyor güller

Kim kimden alınıyor bu topraklarda
Bu topraksa tohumu biz
Her bahar boy verip yeşermişiz
Şu çiçeklerse gözlerimiz
Gizli gizli açılıp sevinmişiz
Siz bu sevinmeyi yaşayabilir misiniz
Geleceği besleyen emeğin sabrını
Bir suyun akışında bulabilir misiniz
Ve karanlığın ihanetine karşı
Tetikte nöbetçi bütün sabahları
Ölürcesine sevebilir misiniz
Siz bu sevdayı öldürebilir misiniz

SEN YÜRÜRSÜN RÜZGÂR YÜRÜR

Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine

Sen yürürsün rüzgar yürür
Alıp savurur beni saçların
En kalabalık alanlara götürür
Bir cellat çıkar apansız
Bir fidan yeşermeden çürür
Ve kana bulanır ırmaklar
Baştan başa geçer kentleri
Kan temizlenir cellat ölür

Sen yürürsün rüzgar yürür
Mahpuslar soluğunla umutlanır
Toprak çatlar
Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
Görkemli bir yürüyüş başlar içimde
Ve bir tan vakti
Kırılır bütün güzellik yasaları
Ağaçlar aşk açar bahçelerimde

Sen yürürsün rüzgar yürür
Dallar eğilir
Yapraklar secde eder yürüyüşüne
Sular kabarıp dalgalanır
Köpüklü başlarıyla selamlar seni
Ve tanrılar kalır önünde
Ne beyler ne krallar
Seninle yazılır en büyük destan
En güzel tarih seninle başlar

Sen yürürsün rüzgar yürür
Bir sevinç boylanır dünyada
Çocuklar korkusuz büyür
Kan boğulur susar
Dokunup geçtiğin her kuraklık
Yemyeşil bir vadiye dönüşür

Sen yürürsün rüzgar yürür
Bizi bu deprem günlerinde
İnan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür

ACIYA KURŞUN İŞLEMEZ

Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır
Çığlıklarla parçalanmış uykularda
Buruşturulup atılmış aşklarda
Ve çalınmış mutluluklardadır
Ses ile yürek
Büyük rüzgarların o yanık şarkısı
Hala yükselir içimizden dağılır
Coşkunun doruklarında sürer yankısı

İlk kurban adanırken bir nehire
Korkunun ilk nişanında başlamıştır
Gözyaşının ilk damlasından kalma
yaslı baharlarla gelmiştir bugüne
Kanla yazılan yasalarla
Açlığın otağ kurduğu sabahlara
Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir
Acıya kurşun işlemez artık
ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir

Yok bundan böyle ter yarası
Zincir tusaklığı ve sabır
Kırbaç yalvartması sessizliğin
Can pazarı ve kahır yok
Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek
Adımız halk olduğu günden beri
Bir direnç olmuştur bizde sevinçler
Şimdi acının her kuraklığında
Onlar
Yüreğimizin ovalarına çiselenirler

Boşuna değil bu ölürcesine sevmek
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarihin ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın

Yıldızlar ve sular tanıktır
aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Etiketler; Adnan Yücel

ARŞİV