Behçet Necatigil

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Behçet Necatigil ile devam ediyor. 

06 Ocak 2021 - 12:25

“Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Behçet Necatigil ile devam ediyor.

BEHÇET NECATİGİL  (16 Nisan 1916-13 Aralık 1979)

1916'da İstanbul'un Fatih semtinde doğdu. İki yaşındayken annesini kaybetti. İlkokula Beşiktaş’ta başlayan şair, babasının müfettiş olarak işe başlaması ve ailesiyle birlikte Kastamonu'ya taşınmasıyla, ilkokul son sınıfı Kastamonu Muallim Tatbikat Mektebi'nde okudu. Kastamonu Lisesi'nde ortaöğrenimine başlayan Necatigil, hastalığı “adenit tüberküloz” yüzünden öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Aile yeniden İstanbul'a taşındı. İstanbul'da ameliyatlar ve elektrik tedavileriyle geçen uzunca bir süreden sonra öğrenimine 1931 yılında Kabataş Lisesi'nde, orta ikinci sınıftan yeniden başladı ve 1936'da okulun edebiyat bölümünden mezun oldu.

Edebiyata ilgisi, Kastamonu'da, ortaokul yıllarında başladı. Akşam gazetesinin haftalık Çocuk Dünyası sayfasına Küçük Muharrir imzasıyla şiirler, fıkralar, hikâyecikler yazdı. 

Kabataş Lisesi'ni bitirdikten sonra öğrenimine Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde devam etti. 1937 yılında aldığı bursla Berlin'e gitti; dört ay Almanya'da kalarak Berlin Üniversitesi'nin dil kurslarına devam etti. Yüksek öğrenimini 1940 yılında tamamlayarak okuldan birincilikle mezun oldu. Kars Lisesi ve Zonguldak Çelikel Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Askerliğinin ardından İstanbul'a, on beş yıl süreyle çalışacağı Kabataş Lisesi'ne tayin edildi (Aralık 1945). İlk şiir kitabı Kapalı Çarşı da aynı yıl yayımlandı. Şiirde kırk yılını doğumundan ölümüne, orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını duyurmaya harcadı.

Eski Toprak kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanı’na (1957), Yaz Dönemi kitabıyla Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’ne (1964) değer bulunan Behçet Necatigil, 13 Aralık 1979’da aramızdan ayrıldı. Behçet Necatigil’in Yapı Kredi Yayınları tarafında okurla buluşturulan Bile/Yazdı, Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca, Eski Sokak kitaplarında bulunan yazı ve şiirlerden küçük bir seçkiyi paylaşıyoruz.

SANATÇININ RUH SAYISI

Ben kendini kendisinden ve çevresinden bu denli uzakta tutabilen, sadece kelimelerin saltanat ve sefasını sürmek isteyen sanatçıları her zaman yadırgamışımdır. Usta şair iseler hayranlık duymuş, ama hiçbir zaman içten sevememişimdir. O ana kadar bize nelere mal olması gereken, en azından içimize taş gibi oturmuş bir yaşama blokonu bir kenara itiverip öylesine kolaylıkla boşaltılan yerde gömlek değiştirivermek, yeni bir ruha geçivermek çok ayrık (müstesna) yaratılışta kişilerin harcı olsa gerek. Bu şekilde, kendimi ve zamanımı hiçe sayan bir sanatçı olmaktansa, eserlerinde çağından kopamamış, çağının gölgesini satırlarda sürüklemiş bir sıra adamı olmayı tercih ederim.  

(Bile/Yazdı YKY Yayınları Syf 43)

SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA 

Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde

Geziniyor kalabalık duraklarda

Ya yurdun uzak bir yerinde

Kahve, otel köşesinde

Nereye gitse bu akşam vakti

Ellerini ceplerine sokuyor

Sigaralar, kâğıtlar

Arasından kayıyor usulca

Eğilip alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın

Sildiği dudak boyasında

Eşiğinde yine yorgun gecenin

Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor

En çok güz ayları ve yağmur yağınca

Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.

Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda

Akşamlara gerili ağlarla takılıyor

Yaralı hayvanlar gibi soluyor

Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor

Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece

Kımıldıyor karanlıkta, ne zaman dokunsam

Solgun bir gül oluyor dokununca.

(Solgun bir gül oluyor dokununca Syf 14-15)

ŞİİR BURÇLARI

Hangi burçta doğdunuz? Şu veya bu! Burç yorumlayıcılarının, yıldız fallarına bakarak insanlara, yakın gelecek müjdeleri vermelerine ya da yaklaşan bir felâkete karşı onları uyarmalarına inanmam ya; şiirdeki burçların, olasılıklardan ötede, az değişir bazı gerçeklerin göstergesi olduğu görüşündeyim.

Bence her şair, şiir hayatı boyunca, üç burçtan: Gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. İlki gurbet burcudur; şair önce bir süre bir gurbeti yaşar. Sanki Robinson gibi, ıssız bir adaya düşmüştür. Sağda solda eline geçirdiği öteberiyle kendine bir barınak yapar. Bir korunma içgüdüsü, onu, bulduklarıyla bir yapı, bir çatı kurmaya ve varlığını böylece kanıtlamaya zorlar. Tam bilincinde değildir yazdıklarının ve bu dönemde rastlantının payı büyüktür. Beğenisi sağlam temellere oturmamıştır. Beğendikleri, iyi şairler de olabilir, kötü şairler de. Gününün ustalarına rastlamışsa, bu onun için bir şanstır. Onlar gibi yazar; onlardan farksız da, onlardan iyi de yazabilir. Ne var ki özentidir, taklit ve kendini arayıştır bu dönem ürünleri. Yeri, zamanca kendine yakın birkaç kuşak içinde bir şairin tekrarıdır. Gurbet burcudur bu. Burada ne kadar kalınacağı da, şairine göre değişir.

Sonra sıra ikinci döneme, hasret burcuna gelir. Şair, kendi şiirini özlüyor, gurbetlerde oyalanmanın zaman kaybından başka bir şey olmadığını gördü. Yazdıklarında ne kadar kendisi, ne oranda başkaları olduğunu gördü. Kendine özlemiyle dolmuştur. Yoğunlaşır, belirginleşir bu özlem. Şimdi şikâyetleri, tedirginlikleri kişisel biçimlere girer, kendi bakış açısını, kendi yazış biçimini bu süreçte bulur. Saplantıları, inançları dikeyinde derinleşir. Sularda halkalar eşmerkezlidir, kıyılara daha sert çarpar. Şair, büyülenmiş gibi, içinde uzayıp giden kendi kervanının peşinde, asıl bu hasret döneminde, önleyemediği bir güçle kendini, kendi dünyasını aktarır bize.

Zaman geçer, birden görür: Çevreyi, dünyayı dilediğince bir biçime sokmanın zorluğunu görür. Mutluluk (çapı belli bir çevrenin ya da çok geniş bir alanın, diyelim dünyanın mutluluğu) hâlâ gerçekleşmemiştir. Bunu anlar. Anlar ki, kendi küçük özlemlerini bile gerçekleştirememiş, yakın çevreyi bile değiştirememiştir. Gösterdikleri, hatırlattıkları yüzde kaç uygulanmış, sözü ne dereceye kadar geçerli olmuştur; görür, yazdı da ne oldu!

O zaman hikmet burcuna girer.

(Bile/Yazdı YKY Yayınları Syf 62-63)

KAPLAR DENİZİN YÜZÜNÜ

Kaplar denizin yüzünü
Unutulmuş uykularda
Şimdi değişmiş kayıp
Şimdi bir başka uzak.

Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamdan
Kapanmışsa o sayfa
İçinizde bir ezik, garipsi türkü
Şimdi artık yoksa.

Daralan gecede
Boş yere aramak sevinci
Beraberken acıyan
Ayrılınca neden böyle çekici?

Neden ilk yağmurlarda sonbahar
İlk soğuklara doğru ürperti
Hatırlanır savrulan yapraklarda
Vardı.

Ben şimdi başını alıp giden
Mavi bulutun muyum,
Sislerdeki evin önünden geçsem,
Camlarda bulur muyum?

(Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca Syf 20)

SIĞINAKTAKİ TANIK

Kendi tutarlılığımda yazıyorum, koroyu bozuyorum diye içerleyenler oldu. Oysa ben de çağın tanığıyım. Sığınakta da faydalı işler yapılır.

(Bile/Yazdı YKY Yayınları Syf 99)

YADSI

Dağlardan ağrı neyi arıttı

Kapanı, geceler kararı

Yazmak süresiz ertelenmiştir.

Ne çok şeye, kişiye

Bir zaman yakınca – –

Az süre aydınlığı.

Yadsı

Kaybeder bazı şeyler ansızın önemini

Zorlar özel durumlar susmayı.

Orda eski kapılar yerinde

Sevgi saygı korkudan

Açmak süresiz ertelenmiştir.

 (Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca Syf 71)


HAYAT VE ŞİİR

Kısa insan ömründe, hayattan daha orijinal ne olabilir? Mihnetleriyle, seyrek ve ufak sevinçleriyle, rıza ve tevekkülleriyle, bu benim gibiler için mütevazi hayat. Sanatçının çevresinden ve kendinden el etek çekip hayal derinliklerine kapandığı fildişi kule devri geçti. Asıl gerçek hayatın bölümlerindedir. Sosyal şartlar bizi durmadan kendine çekiyor. Nasıl yaşadığımızı fark ettiğimiz ölçüde yaşamanın şiirini yazıyoruz.

(Bile/Yazdı YKY Yayınları Syf 72)

LÂDES

Uzayacağa benzer,

Tutuştuğumuz lâdes.

İşi gücü bırakıp

Mezarlığa nâzır

Bir eve taşındım.

Ölüm, sen beni aldatamazsın,

Aklımda!

(Eski Sokak Syf 13)


ARŞİV