Ciddi- Orhan Veli Kanık

Edebiyat Hayatımızdan Hatırlamalar köşemizde bu hafta Orhan Veli'den "Ciddi" yazısını yayımlıyoruz.

14 Eylül 2018 - 11:00

Gazete Kadıköy, yazarlarımızın, şairlerimizin eserlerinden küçük alıntılarla oluşacak bir “köşe” açtı. Amacımız, bir edebi seçki ya da güldeste hazırlamak değil. Edebi değerlendirmelerde bulunmak hiç değil. Yalnızca bir gazete köşesi ölçeğinde kalmak üzere geçmiş edebiyat hayatından bazı ilginç satırları hatırlayıp bellek tazelemek. Bu vesileyle yazıların yer aldığı kitapları okuyucularımıza hatırlatmak.  Keyifle okuyabileceğiniz birbirinden farklı yazılar sunabileceğimizi umuyoruz

ORHAN VELİ KANIK (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950)

Edebiyatımızın önemli isimlerinden Orhan Veli Kanık, 36 yıllık yaşamına  unutulmaz pek çok şiirin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. 1914 yılında İstanbul'da doğan Orhan Veli’nin edebiyata ilgisi ilkokul sıralarında başladı.  İlk şiirleri 1936 yılında Varlık Dergisi’nde yayımlandı.Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte Garip akımının kurucusu oldu. 

Türk şiirinde büyük etki bırakan usta şair ve yazar Orhan Veli’nin Bilgi Yayınevi tarafından yayınlanan “Edebiyat Dünyamız” kitabından “Ciddi” başlıklı yazıyı yayımlıyoruz.

CİDDİ

Bir takım insanlar dünya işlerini, ciddi olan işler, ciddi olmayan işler diye ikiye ayırıyorlar. Böyle bir tuhaflığa, zaman zaman kendim de düşmüş olmalıyım ki bugüne kadar o adamlara: “Hangi işler ciddidir, hangisi değildir?” diye yahut da “Ciddiden neyi kastediyorsunuz?” diye sormadım. Ne cevap verirlerdi, kesin olarak bilemiyorum. – her halde kendileri de bilmezler- ama az çok kestirebiliyorum. Mesela bazılarına göre, ilim ciddidir, sanat değildir; nesir ciddidir, şiir değildir; tragedya ciddidir, komedya değildir; olgun adamlar ancak ciddi işlerle uğraşır; ciddi olmayan işlerle uğraşan adamları ciddiye almamak lazımdır.

Hükümlerine esas olan ölçüler nelerdir, bunu da anlayamıyorum. Bakıyorum, bir zat, günün birinde bir hikaye kitabı çıkarıyor. Ama kendisi ciddi olduğu için, ciddi mevkiler elde etmiş olduğu için kitabının üstüne imzasını koymuyor. Öyle ya, politika işleriyle uğraşmış, yüksek mevkilere çıkmış; yakışık alır mı bu kadar önemli bir zatın hikaye gibi gayrı ciddi bir esere imzasını atması. Bu memleketin yüzlerce politika adamı yetiştirip beş tane hikayeci yetiştirmemesi mühim değildir. Mühim olan ciddiyettir. Yüz sene sonra bugünün ünlü politikacısı kimsenin bilmeyeceği, fakat gerçek bir hikayecinin asırlarca yaşayacağı meselesi de mühim değil. Tek, bugün ciddiyeti elden bırakmamak lazım.

Hani mesleğin yahut zenaatin iyisi kötüsü olmaz, derler. Ben de, işin ciddisi yahut gayrı ciddisi olabileceğine inanmıyorum. Bence ciddiyet, işi benimseyiştedir. Yani bir iş o işi gören tarafından ciddiye alınıyorsa ciddidir, alınmıyorsa değildir.

Bütün ömrünü karikatürcülüğe vermiş bir insanı, bir komedya yazarı olabilmek için kırk sene çile çekmiş bir adamı ciddiye almayacağız da, ilmi bir tartışmaya alay olsun diye karışıvermiş bir insanı mı ciddiye alacağız? Ortaya bir iş koyabilmek için varını yoğunu feda eden kişi, gördüğü iş ne olursa olsun, ciddidir. O iş bir karikatür olabilir, her şey olabilir. Yeter ki onu meydana getiren insan, o işin önemini anlayış, heyecanını duymuş olsun. Sahneye çıkacağı vakit tir tir titreyen bir komedya  oyuncusu, çatık kaşlı insanlar karşısında bir konferans irad eden bir bilginden daha az ciddi değildir; en az onun kadar ciddidir.

Demek ki ciddiyet, işte değil, işi görende, daha doğrusu, işi görüş şeklinde. Gelgelelim, ciddiyet meraklıları oraya da burunlarını sokmuşlar. Ciddiyi getire getire, bir tavır haline getirmişler. Bu satırları yazarken en çok edebiyatı düşünüyorum. Ciddiyet, edebiyata galiba lügat paralama hastalığından miras kalmış. Nihayet o hale gelmiş ki bir edebiyat eserinin ciddi sayılabilmesi için anlaşılmaz bir dille yazılması şart olmuş. Bir makalede hiçbir fikir bulunamayabilir; ama mutlaka cafcaflı bir dille yazılmalıdır. İstediğiniz kadar fikir söyleyin, açık bir dille halkın diliyle konuşuyorsanız beş para etmez. Satamazsınız kendinizi. Mesela bir yazar vardır, son zamanlarda bir siyasi parti tarafından kiralandı, senelerdir aynı fikirleri geveler durur. Söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Ama yine de ciddiye alınır.

Sebebi o cafcaflı dille konuşması, bir Hacivat edasıyla yüksek perdeden konuşmasıdır. Kulağını mı gösterecek? Kestirme yoldan göstermez. Edebiyatın da kendine mahsus adabı vardır. Kolunu ensesinden dolaştırır, öyle gösterir. Hiçbir yazısını okuyamıyorum. Arada sırada bir tek cümlesin gözüme ilişiyor. O ciddiyet yaldızının altıda sırıtan adamlardan biriyle konuşuyordum. Bana bir aralık “Vezinsiz kafiyesiz şiirler ne dersiniz?” diye soracak oldu. Ama kitaplara has olan o dil, adamcağızı o kadar zehirlemiş, ciddiyet öyle içine işlemiş ki soracağı düpedüz soramadı. Aradan yıllar geçi, ilk cümlesini hala unutmuyorum. Şöyle başlamıştı:

-“Vezinsiz ve kafiyesiz şiir meselesi son zamanlarda efkârı umumiyeyi yakından alakadar etmektedir diyebilir.”

 Bu zat, mesela “teşekkür ederim” diyeceği yerde, her halde şöyle bir cümle kurmayı daha ciddi, daha doğru bulur:

 -“Sonsuz teşekkürlerimi arz etmekle kesbi şeref eylediğimi bildirmekten mütevellit memnuniyetlerimi beyanla müftehirim.”

Bir gün de Düzce’de bir otelin sahibiyle konuşuyordum. İlkin benimle herkesin konuştuğu gibi konuşuyordu. Sonradan, şair olduğumu öğrenince ağzını birdenbire değiştiriverdi.  “İki ay mukaddem, mehma imkan, evleviyetle” falan gibi kelimeler kullanmaya başladı. Herhalde “bir şairle konuşmak halkla konuşmaya benzemez.” diye düşünmüş olmalı.

Bu ciddi insanlar karşısında duyduğum üzüntü, bana, şairliğimi düşündüğüm zaman daha ağır geliyor. Kimi zaman da “Ne olurdu diyorum. Ben de onlar gibi ciddi olabilseydim!” o zaman ciddiyeti emeğimde aramayacak, şatafatlı edamla yetinip rahat edecektim. Öyle olabilseydim herhalde rakı şişesinde balık olsam demezdim. Ciddiyeti manasında olan sözler söyler, nutuk gibi şiirler yazardım. Varsın şiir olmasın, rakı şişesinde balık olsam diyeceğime mesela insanlık kan ağlıyor der, daha çok ciddiye alınırdım.

Ama değil. Ben de biliyorum ciddinin ne demek olduğunu. Gördüğüm işin iş olduğuna, güç olduğuna inanmak istiyorum. Göz boyamak istemiyorum. Şiir mi söyleyeceğim, her şeyden evvel şiir söylemeliyim. Romancı mıyım, her şeyden evvel roman. Hiçbir şey olmadan ciddi olmak! Ne yalan söyleyeyim, aklım ermiyor buna.

                                                                                                                                                  (Varlık 1.4.1947)

Etiketler; orhan veli

ARŞİV