Modern Alman edebiyatının öncülerinden olan Franz Kafka, 1883 yılında Prag’da doğdu. Babasının zoruyla 1906’da tamamlayacağı hukuk eğitimine başladı. Eğitimini tamamladıktan sonra bir sigorta şirketine girdi. Max Brod ile tanışıp, Prag edebiyat çevresine katıldı. Sigorta şirketinde çalışmasıyla yabancılaşma duygusu iyice artan Kafka, 1912'de Velice Bauer ile tanıştı. 1914 ve 1917'de iki kez Felice ile nişanlanmasına rağmen yazmaktan alıkoyacağı düşüncesiyle bir türlü evlenmedi. Bu ilişkiden geriye 500'ü aşkın mektup kaldı.
1. Dünya Savaşı sırasında fiziksel yetersizlik nedeniyle askere alınmadı. 1917 yılında vereme yakalandı. 1920'de yapıtlarını Çekçe'ye çevirmek isteyen Milena Jesenka ile tanıştı. Kendisinden 12 yaş küçük ve evli olan Milena'yla birleşmelerinin umutsuz olduğunu bildiği halde yıllarca onunla mektuplaştı.
Sağlık sorunlarının artması üzerine emekliliğini istedi.1924’te Viyana yakınlarında Kierling Sanatoryumu'na kaldırıldı ve oradan çıkamadı. Prag'a gömüldü. 40 yaşında öldüğünde ardında bir kaç eser bıraktı. Bu eserlerden en çok bilinenleri Dava, Dönüşüm, Şato ve Milena’ya Mektuplar adlı eserleriydi.
Kafka, yakın arkadaşı Max Brod’a eserlerinin hepsini yakmasını vasiyet etti. Kafka’nın vasiyetini yerine getirmeyen Max Brod, Kafka’nın dünya edebiyatında önemli bir konuma gelmesini sağladı. Nazilerin Çekoslovakya'yı işgali sırasında üç kız kardeşi de toplama kamplarında öldürüldü, Kafka ile ilgili birçok belge yok edildi.
Franz Kafka’nın Altıkırkbeş Yayınları tarafından okurla buluşturulan Aforizmalar isimli kitabından kısa bölümler paylaşıyoruz.
AFORİZMALAR
günah, ıstırap, umut ve doğru yol üzerine
1.
Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de, hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek değil de, insanı çelmelemek içindir sanki.
2.
İnsanların tüm kusurları sabırsızlık, yaptıkları işte yönteme vaktinden önce son veriş, ve sözde bir sorunu sözde bir çit içine almaktır.
3.
İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik.
Sabırsız oldukları için Cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü geri dönemiyorlar.
5.
Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir.
6.
İnsanoğlunun gelişiminin kesin sonuca ulaşacağı an, sürekli yinelenip durur. Devrimci düşünsel hareketlerin geçmiş bütün her şeyin geçersiz olduğunu ilan etmeleri bunun için doğrudur, henüz hiçbir şey olup bitmemiştir çünkü.
14.
Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hâlâ gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.
16.
Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.
19.
Kötü'nün ondan bir şeyler gizleyebileceğinize inanmanızı sağlamasına izin vermeyin.
21.
El taşı olabildiğince sıkı kavrar. Daha da uzağa fırlatabilmek için sıkıca kavrar taşı. Ama o kadar uzağa da götürür yol.
22.
Sen ödevsin. Ama görünürde öğrenci yok.
24.
Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.
25.
Aceleyle kaçıp ona sığınmadıktan sonra insan yaşamdan nasıl zevk alabilir?
26.
Sayısız sığınak vardır, ancak kurtuluş yolu tektir; ama kurtuluş olasılıkları yine de sığınaklar kadar çoktur.
Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır.
29.
Kötü'ye kapıları açmaya seni iten art niyetler senin değil, Kötü'nündür.
Hayvan, hışımla çekip alır kırbacı efendisinin elinden ve kendi efendisi olmak için kendi kendisini kırbaçlar, bilmez ki bu, efendisinin kırbacına atılmış yeni düğümün yol açtığı bir hayalden başka bir şey değildir.
32.
Kargalar, tek bir karganın gökleri yok edebileceğini iddia eder. Buna hiç kuşku yok, ama bu yine de göklere ilişkin hiçbir şey ifade etmez, çünkü gökyüzü kargaların yokluğu demektir.
36.
Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece.
39a.
Kötü'ye taksit taksit ödeme yapılamaz - oysa hep böyle yapılmaya çalışılır.
Büyük İskender, gençliğinde kazandığı askeri başarılara, kurduğu mükemmel orduya, içinde hissettiği dünyayı değiştirmeye yeten güçlere karşın, Çanakkale Boğazı'nın önünde kalıp asla karşıya geçemeyebilirdi. Bu da ne korkudan, ne kararsızlıktan, ne de irade güçsüzlüğünden olurdu, sadece yerçekimine bağlanabilirdi bu.
39b.
Sonsuzdur yol, ne kısaltılacak ne de eklenecek bir şey vardır, ama yine de herkes kendi çocuksu karışını tutar yolun üstüne. “Gerçekten de bu bir karışlık yolu gitmen gerekir, bu senden esirgenmez.”
40.
Kıyamet Günü'nü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdır; aslında o bir tür sıkıyönetim mahkemesidir.
48.
İlerlemeye inanmak henüz bir ilerleme olduğuna inanmak anlamına gelmez. Yoksa bu, inanmak için yeterli olmazdı.
51.
Yılanın aracılığı gerekliydi: Kötü, insanı ayartabilir, ama insan olamaz.
52.
Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.
56.
Eğer kendi doğamız gereği onlardan uzaklaştırılmasaydık, hiçbir zaman üstesinden gelemeyeceğimiz sorular vardır.
58.
İnsan ancak olabildiğince az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur; yoksa olabildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil.
62.
Tinsel bir dünyadan başka bir şeyin bulunmadığı gerçeği elimizden umudumuzu alır, ama bize bir kesinlik bağışlar.
67.
Gerçeklerin peşinden paten kaymayı yeni öğrenen acemi biri gibi koşuyor, üstelik bir de yasak yerde egzersiz yapıyor.
69.
Kuramsal olarak eksiksiz bir mutluluk olanağı vardır: İçimizde yok edilemez bir varlık olduğuna inanmak, ve ona ulaşacağım diye çaba harcamamak.
75.
Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.
77.
İnsanlarla iç içe olmak, insanı kendini gözlemlemeye götürür.
80.
Gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.
81.
Hiç kimse eninde sonunda kendisine zarar verecek bir şeyi isteyemez. Kimi insanda böyle bir durum görünüyorsa -belki de herkeste var bu görünüm- nedeni, o insanın içindeki iki ayrı kişiden birinin kendisine yararlı bir istekte bulunmasına karşın, bu isteğin karar verilirken yarı düşüncesine başvurulan ötekisine zarar vermesidir. İnsan, ancak karar sırasında değil, daha başlangıçta içindeki ikinci kişinin tarafını tuttuysa, ilk kişi ve onunla birlikte söz konusu istek de silinip gider.
84.
Cennet'te yaşamak üzere yaratılmıştık ve Cennet bize hizmet etmek için düzenlenmişti. Sonra yazgımız değiştirildi; Cennet'in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor.
86.
İlk Günah'tan beri İyi ve Kötü'yü ayırt etme yeteneğimiz aşağı yukarı birbirine eşittir; ama yine de bu konuda hemcinslerimizden üstünlüğümüzü burada ararız. Ama işte gerçekte bu İyi ve Kötü bilgisinin çok ötesinde gerçek farklılıklar başlar. Bunun aksi bir görünüm olması şuna dayanıyor: Kimse sadece bilmekle hoşnut olamaz, aynı zamanda bilgisine uygun olarak davranmak ister. Ancak, bunu yapabilecek güçle donatılmamıştır, dolayısıyla kendini yok etmeye yazgılıdır, gerekli gücü ele geçirememe riski bile onu engelleyemez, ama son denemeyi yapmaktan başka bir şey de kalmamıştır ona. (Bilgi Ağacı'nın yemişlerini yeme yasağının çiğnenmesine karşı ölümle tehditte yatan saklı anlam budur; belki eceliyle ölümün, başlangıçtaki anlamı da buydu.) Şimdi bu yapmaya korktuğu bir hamledir; İyi ya da Kötü bilgisinden vazgeçmeyi bile yeğler ("İlk Günah" terimi, kaynağını bu korkudan alır); ama bir kere olmuş olan iptal edilemez, sadece belirsizleştirilebilir. İşte bu amaçla birtakım mazeretler uydurulur. Tüm dünya böylesi mazeretlerle doludur, hatta gözle görülür bütün dünya bir anlık huzur arayan insanın kendini haklı çıkarmasından başka bir şey değildir belki de. Bilginin önceden verildiği gerçeğini bozma, bilgiyi ulaşılacak bir amaca dönüştürme çabası.
95.
Kötü, bazen insanın elinde bir alet gibidir; bilinsin ya da bilinmesin, eğer insan bunu yapmak istiyorsa, kaldırılıp bir kenara konulmasına ses çıkarmaz.
102.
Çevremizdeki acıların tamamını bizim de çekmemiz gerekiyor. Hepimizin ortak bir vücudu yoktur, ama ortak bir büyüme yolumuz vardır, ve bu ise, şu ya da bu biçimde, acılar içinden götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer (her evre de istek ve korku bakımından bir önceki için erişilmez görünür aslında), yaşlanır ve sonunda ölürse, biz de bunun gibi (insanlıkla aramızdaki bağ, kendimizle aramızdaki bağdan güçsüz değildir), yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük olarak nitelemeye de yer yoktur.
103.
Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, böyle yapmakta özgürsün ve senin doğana kalmıştır bu, ama kaçınabileceğin bir acı varsa işte bu da belki bu kendini uzak tutuştur.