Furuğ Ferruhzad: Yaralarım Aşktandır

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta İranlı şair Furuğ Ferruhzad ile devam ediyor

10 Şubat 2021 - 11:22

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta İranlı şair Furuğ Ferruhzad ile devam ediyor.

FURUĞ FERRUHZAD (5 Ocak 1935- 13 Şubat 1967)

Çağdaş İran şiirinin sıra dışı ve unutulmaz ismi Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935’te Tahran’da dünyaya geldi. Kız sanat okulunda resim, el sanatları ve dikiş-nakış okudu. 16 yaşında, Tahran’ın ünlü simalarından Perviz Şapur’la evlendi, iki yıl sonra da oğlu Kâmyâr doğdu. 1954’te dönemin koşullarında cesur sayılabilecek bir karar alarak kocasından boşandı ve oğlunu bir daha göremedi. 

Kadın kimliğini yok eden her kurala, ataerkil bakışa karşı çıkarak şiire sığındı, başkaldırısını şiirle dillendirdi. Şiirin yanı sıra sinema ve tiyatroyla da ilgilendi, resim yaptı, gazetelerde editör olarak çalıştı. 

Füruğ’un ilk şiir kitabı “Esir”, 1955’te yayımlandı. “Tutsak”, “Duvar” ve “İsyan” adlı şiir kitaplarının ardından, 1963’te yayımlanan “Bir Başka Doğu”ş, Furuğ’un şiirinde bir dönüm noktası oluşturdu. Yazar ve yönetmen İbrahim Gülistan’la tanıştıktan sonra sinemayla çok daha yakından ilgilendi; cüzzamlıları konu alan “Ev Karadır” adlı filmi, 1963’te Almanya’daki Oberhausen Şenliği’nde birincilik ödülüne değer görüldü. 

1967’de, 32 yaşında, bir trafik kazası sonucunda (Şah yönetimi tarafından suikaste uğradığı da söylenir) hayatını kaybetti.

Furuğ Ferruhzad’ın Totem Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulan “Yaralarım Aşktandır” kitabından birkaç şiiri okurlarımızla paylaşıyoruz.

YENİDEN DOĞUŞ

tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir

seni, kendinde tekrarlayarak

çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.

ben bu ayette seni ah çektim, ah

ben bu ayette seni

ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!

yaşam belki 

her gün filesiyle bir kadının geçtiği uzun bir caddedir, 

yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur

yaşam belki

bir adamın daldan kendini astığı bir urgandır,

yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir

 sigaradır

ya da birinin şaşkınca yoldan geçişidir

şapkasını kaldırarak

başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle 

''günaydın'' diyen birinin...

yaşam belki de 

benim bakışımın, senin buğulu gözlerinde kendini

paramparça yıktığı o tıkalı andır

ve bunda

benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim

bir duyumsama var.

(…)

ah…

budur benim payıma düşen

budur benim payıma düşen

benim payıma düşen

bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür

benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenden inmektir

ve ulaşmaktır bir şeylere

çürüyüşte ve gurbette

benim payıma düşen, anılar bahçesinde hüzünlü

 gezintidir

ve “ellerini seviyorum” diyen sesin hüznünde ölmektir

ellerimi bahçeye dikiyorum

yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum

ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda

yumurtlayacaklar

(Syf 204-205)

GEREKSİNİMİN YENİLGİSİ

bir ateşti ve söndü
yürek senin bağlarından kurtulunca
bir bağdı ve koptu
üzüncün tılsımlı camı kırılınca

sarılayım diye sana geldim
oysa gördüm yapraksız bir dalsın
umudumun gözünde sen
ölümün gülümsemesisin

ah ne denli tatlıdır
mezarının başında senin, ey gereksinimli aşk
dans etmek
ah ne tatlıdır
ey yakan ölümcül öpüş,
senden vazgeçmek

ah ne denli tatlıdır
senden kopup başkasına varmak
kapıyı yürek üzüncüne kapamak
cennet buradadır
yemin olsun tanrıya, bulut gölgesi ve ekin kıyısı buradadır

sen hiç düşünme en iyisi

beni ve harlanan acımı
ben acıdan yakınmam
ben yalazdan yanmam

(Syf 107)

HEDİYE

Ben gecenin sonundan söz ediyorum
ben karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum


evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir

Ve oradan mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim diye 

Küçücük bir pencere…

(Syf 175)

VEDA

yorgun, solgun ve örselenmiş

harabe evime gidiyorum

sizin kentinizden tanrıma

coşkun kalbimi götürüyorum.

götürüyorum o uzak noktaya ki

günahın renklerinden arınayım

be denli yersiz ve boşuna istekten

aşkın lekesinden arındırayım

senden uzaklara götürüyorum

ey umarsız umutların cilvesi

diri diri gömeyim diye bir daha

olmasın seninle buluşma hevesi

ağlayış titriyor oynuyor gözyaşım

ah bırak da beni gideyim

ey günahların kaynar pınarı

iyisi senden sakınayım

yemin olsun ki sevinç goncasıydım ben

beni aşkın eli dalımdan kopardı

iç çekmelerin yalazı oldum ancak

benim dudağım o dudağa varamadı

sonunda yolculuk bağlarıyla bağlandım

gülerek bağrımda kan gidiyorum

ey boşuna meyvesiz umut vazgeç

kalbimden benim ben gidiyorum

(Syf 97)

SONRALARI

bir gün benim de ölümüm gelir çatar

ışıklarında bir bahar gününün

tozlu dumanlı bir kışın ya da

haykırışsız şevksiz bir güzün

bir gün benim de ölümüm gelir çatar

birinde bu acı ya da tatlı günlerin

başka günler gibi boş bir günde

gölgesinde bugünün, ayrı günlerin

yanaklarım soğuk mermer

gözlerim karanlık abbaralara dönecek

ben boşalacağım acıdan haykırıştan

ansızın bir uyku beni çalacak

şiirin büyüsünden habersiz ellerim

defterim üzerine usulca süzülür

anımsarım ellerimde benim

bir zamanlar yalazlanırdı şiir

toprak her an beni kendine çağırır

gömsünler beni diye yoldan gelirler

mezarıma bir dal çiçek bırakırlar

ah belki yarı gece o sevgililer

benim hayatımın karanlık perdeleri

benden sonra her biri bir yöne çekilir

benim kağıtlarım ve defterlerim üstünde

tanımadık gözler gezinir

(Syf 122)


ARŞİV