JANE AUSTEN (16 Aralık 1775- 18 Temmuz 1817)
Jane Austen 16 Aralık 1775’te İngiltere Hampshire’da bir papazın yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. O yıllarda kadının eğitim alması hoş karşılanmıyordu. Babası tarafından ilk eğitimi verildi. Reading’deki Manastır Okulu’na gönderilen Jane, daha sonra eğitimini evde sürdürdü. İlk öykülerini 12 yaşında yazmaya başladı. İlk romanını “Sağduyu ve Duyarlılık” 1811’de yayımlandı. Bunu 1813’te “Aşk ve Gurur”, 1814’te “Mansfield Park”, 1815’te “Emma”, ölümünden sonra 1817’de “Northanger Manastırı” izledi. Jane Austen romanlarını anonim yayımlasa da her kitabın kapağı Jane’in önceki eserlerine atıfta bulunmaktaydı. Böylece her kitabın aynı yazara ait olduğu belirtilmiş oluyordu. “Gurur ve Önyargı”dan sonra Jane’in kayda değer bir hayran kitlesi oluştu.
Austen, 1817’de sağlığı iyice bozulduğu için son yapıtı “Sanditon”u yarım bırakmak zorunda kaldı. 18 Temmuz 1817’de öldü ve Winchester Katedrali mezarlığına gömüldü.
Tüm romanları sinema ya da televizyona uyarlanan yazarın Can Yayınları tarafından yayımlanan “Aşk ve Gurur” kitabından kısa bölümler paylaşıyoruz.
AŞK VE GURUR
Parası pulu olan her bekâr erkeğin kendine bir yaşam arkadaşı seçmesinin kaçınılmaz olduğu, herkesçe benimsenen bir gerçektir.
Bir semte yeni taşınan böyle bir bekârın duygu ve görüşleri ne denli az bilinirse bilinsin, bu gerçek çevredeki ailelerin kafasına öyle bir yerleşmiştir ki zengin bekârı kendi kızlarının birinden birinin tapulu malı sayarlar.
Bir gün Bayan Bennet kocasına şöyle dedi: “Azizim, Bay Bennet, duydun mu, Netherfield Park Konağı en sonunda kiraya verilmiş!”
Bay Bennet bunu duymamış olduğunu söyledi.
Karısı,“Ya, verilmiş,” dedi. “Şimdi Bayan Long buradaydı, o anlattı.”
Bay Bennet karşılık vermedi.
Karısı sabırsızlanarak, “Konağı kim tutmuş, öğrenmek istemiyor musun?” diye bağırırcasına sordu.
“Belli ki sen bana söylemek istiyorsun. Ben de seni dinlemekte bir sakınca görmüyorum.”
Bu kadarcık yüz bulma karısına yetti.
“Hayatım, nasıl bilmezsin, Bayan Long diyor ki Netherfield Park’ı ülkenin kuzeyinden gelen çok varlıklı bir genç adam kiralamış. Pazartesi günü dört atlı, kapalı bir arabayla konağı görmeye gelmiş; öyle beğenmiş ki Bay Morris’le şıp diye anlaşma yapmış; Bayan Long diyor ki Michaelmas Yortusu’ndan önce taşınacakmış; hizmetçilerinden bir kısmı gelecek haftanın içinde geliyorlarmış.”
“Adı neymiş?”
“Bingley.”
“Evli mi, bekâr mı?”
“Aa, bekâr elbette, hayatım! Hem de zengin bir bekâr; yıllık geliri dört beş binin üzerindeymiş. Kızlarımıza gün doğdu, vallahi!”
“Nasıl? Bundan onlara ne yani?”
Karısı, “Sevgili Bay Bennet, neden canımı sıkıyorsun?” dedi. “Onun kızlarımızdan birini almasını aklımdan geçiriyorum, elbette, sen de bal gibi biliyorsun.”
“Kendisi bu semte bu niyetle mi taşınıyor?”
“Niyet mi? Saçma! Neler de söylüyorsun! Ama kızlarımızdan birine gönül vermesi akla yakın bir şey. Onun için taşınır taşınmaz ona hoş geldine gitmelisin.”
“Bence bunun gereği yok. Kızlarla sen gidin ya da sen istersen bırak, kızlar kendileri gitsinler; belki daha bile iyi olur; çünkü sen de kızlarının hepsini cebinden çıkaracak kadar güzel olduğuna göre, Bay Bingley bir de bakarsın, hepsinden çok seni beğenivermiş!”
“Ruhum, iltifat ediyorsun bana. Gerçi bir zamanlar gerçekten güzeldim ama artık geçti... Bir kadının beş tane yetişkin kızı olunca kendi güzelliğini düşünmekten vazgeçmesi gerekir.”
“Zaten böyle durumlarda çoğu kadının düşünecek güzelliği kalmamıştır.”
“Ama, gözümün nuru, çok ciddi söylüyorum; taşındığı zaman Bay Bingley’yi görmeye gitmen şart.”
“Benim böyle bir şeye söz vermeyeceğimi çok iyi bilmen gerekir.”
(…)
Bay Bingley’ye hoş geldine ilk gidenlerden biri Bay Bennet oldu. Aslında onu gidip görmeye daha ilk baştan niyetlenmiş olmakla birlikte sonuna değin karısına “Gitmeyeceğim,” demekten geri kalmamıştı. Ziyaret günü akşamına dek de karısının bu işten haberi olmadı. Bay Bennet ziyaretini şöyle ortaya vurdu: İkinci kızının, şapkalarından birine süs geçirdiğini görerek damdan düşercesine, “Umarım Bay Bingley şapkanı beğenir, Lizzy,” dedi
Karısı küskün ve kızgın, “Ziyaretine gidemeyeceğimize göre Bay Bingley’nin neyi beğenip beğenmediğini nereden bileceğiz?” diye söylendi.
Elizabeth,“Anneciğim, unutuyorsunuz,” dedi. “Kendisiyle elbet toplantılarda karşılaşacağız. Bayan Long da onu bize tanıştıracağına söz verdi ya.”
“Ben Bayan Long’un böyle bir iş yapacağına hiç inanmam. Onun da iki genç kız yeğeni var. Zaten bencil, ikiyüzlü kadının biridir; bence beş para etmez.”
Bay Bennet,“Al benden de o kadar,” dedi.“Senin bu iş için ona güvenmediğine sevindim, doğrusu.”
Bayan Bennet burun kıvırıp da yanıt bile vermedi. Ama kendini artık tutamayarak kızlarından birini azarlamaya başladı.
“Tanrı aşkına, öksürüp durma öyle, Kitty! Sinirlerime acı biraz. Mahvediyorsun sinirlerimi.”
Kocası, “Kitty öksürmek konusunda hiç düşünceli değildir zaten,” dedi.“Öksürmek için hep olmayacak zamanları seçer.”
Kitty huysuz huysuz, “Kendi keyfim için öksürmüyorum ya!” diye söylendi. “Balo ne zaman, Lizzy?”
“İki hafta sonra, yarınki gün.”
Annesi, “Gerçekten de öyle,” dedi dövünürcesine. “Bayan Long da ancak balodan önceki gün geliyor. Demek ki Bay Bingley’yi bize tanıştıramayacak, çünkü kendisi tanışmamış olacak.”
“Öyleyse, canım, sen arkadaşından daha üstün durumda olup Bay Bingley’yi ona kendin tanıştırabilirsin.”
“Olacak şey mi, Bay Bennet, olacak şey mi, hayatım, ben kendim tanışmamışken! Senin de bu alaycılığın yok mu!”
“Böylesine dikkatli, sakıngan olmana hayranım. İki haftalık bir tanışıklık gerçekten de azdır. İnsan bir adamın gerçek kişiliğini iki haftada öğrenemez. Ama bu tanıştırma işini biz yapmazsak başkası yapar. Hem zaten Bayan Long’la yeğeni olan kızlara da bu işte bir fırsat tanımak gerekiyor. Kendisi böyle bir tanıştırmayı kuşkusuz büyük bir iyilik sayacağına göre, bu görevi sen üstüne almazsan ben alırım.”
Kızlar, gözlerini açmış, babalarına bakakalmışlardı. Bayan Bennet yalnızca,“Laf!” dedi. “Laf!”
Kocası, “Bu sert çıkışın anlamı ne ola?..” diye sordu. “Yani tanıştırma kurallarıyla bu kurallara verilen önemi, laf diye mi geçiştiriyorsun? Sana bu konuda pek hak veremeyeceğim. Sen ne dersin, Mary? Çünkü, sen filozofça düşünen bir genç kızsındır, bilirim; büyük eserler okur ve özetlersin.”
Mary çok parlak, çarpıcı bir şeyler söylemek istediyse de ne söyleyeceğini bilemedi.
Babası, “Mary düşüncelerini sıralayadursun biz Bay Bingley’ye dönelim,” dedi.
Karısı,“Bıktım artık şu Bay Bingley’den!” diye bağırdı.
“İşte buna pek üzüldüm; ama neden daha önce söylemedin, kuzum? Bundan bu sabah haberim olsaydı, taş çatlasa kendisini görmeye gitmezdim. Ne aksilik! Gene de gidip görmüş olduğuma göre kendisiyle dostluk etmekten kaçınamayız.”
Ailenin gösterdiği şaşkınlık tam Bay Bennet’in istediği gibi oldu; Bayan Bennet’in şaşkınlığı belki de hepsininkinden üstündü. Gene de ilk sevinç kaynaşması yatıştığı zaman kendisinin bu işi başından beri beklediğini söylemeye koyuldu.
“Ne iyi kalplisin, sevgili Bay Bennet! Ama eninde sonunda senin aklını bu işe yatıracağımı biliyordum ben. Kızlarını, böyle bir dostluğu savsaklamaya kıyamayacak kadar çok sevdiğini biliyordum! A, canım, öyle sevindim ki! Hem bu sabah gitmiş olmana karşın şu dakikaya değin ağzını açıp bir söz söylemeyişin de ne hoş bir şaka oldu!”
Bay Bennet,“Kitty, şimdi artık canın istediği gibi öksürebilirsin,” dedi ve karısının coşkun sevincinden yorgun düşmüş durumda, odadan çıktı.
Kapı kapandığı zaman kadın, “Ne mükemmel bir babanız var, kızlar!” dedi. “Onun iyiliğine olan gönül borcunuzu nasıl ödeyeceksiniz bilmem. Ben de ödeyemem ya. İnanın bana, bizim yaşımıza gelince, Tanrı’nın her günü, yeni yeni kimselerle tanışmak insanın hiç hoşuna gitmez ama biz sizin hatırınız için her şeye katlanırız. Lydia, canım, gerçi sen ailenin en küçüğüsün ama gene de kalıbımı basarım ki Bay Bingley baloda seninle de dans edecektir.”
(…)
Bununla birlikte Bayan Bennet, beş kızının da yardımıyla, bu konuda sorduğu bütün sorulara karşın kocasının ağzından Bay Bingley’nin şöyle doyurucu bir tanımlamasını alamadı. Bay Bennet’i hanımlar çeşitli yollardan sıkıştırdılar: Açık açık sordular, kurnazca kestirmecelerde bulundular, uzak olasılıkları hesapladılar – gel gör ki o hiçbirinin oyununa gelmedi ve hanımlar sonunda komşuları Bayan Lucas’ın elden düşme bilgisiyle yetinmek zorunda kaldılar. Bayan Lucas’ın anlattıkları son derece olumluydu. Sir William Lucas yeni komşuya bayılmış! Bay Bingley enikonu genç, çok yakışıklı, çok kibar bir adammış. Ve bütün bunlara ek olarak bundan sonraki ilk baloya kalabalık bir arkadaş grubuyla katılmak niyetindeymiş. Bundan sevinçli haber mi olur! Dans etmekten hoşlanmak demek, âşık olmaya doğru atılmış bir adım demekti! Bay Bingley’nin âşık olması konusunda iyice parlak umutlar beslenmeye başlandı.