KÜÇÜK İSKENDER (28 Mayıs 1964- 3 Temmuz 2019)
küçük İskender (Derman İskender Över), 28 Mayıs 1964’te İstanbul’da dünyaya geldi. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde beş yıl eğitim gördü. Tıp eğitimini de, daha sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü de yarıda bıraktı.
İlk şiiri Milliyet Genç Sanat Dergisi'nde, İskender Över ismiyle çıktı. Profesyonel olarak 1985'te Adam Sanat Dergisi'nde şiirleri yayımlanmaya başladı. Şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok edebî türde eserler verdi. Yurt dışında yayımlanan antolojilerde şiirleriyle yer aldı. 2000 yılında Orhon Murat Arıburnu, 2006 yılında Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014’te Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü, 2017’de Necatigil Şiir Ödülü’nü aldı. Avrupa ve ABD’de şiir okumalarına, panellere, sempozyumlara katıldı. Ağır Roman ve O Şimdi Asker’in de bulunduğu beş filmde rol aldı. 3 Temmuz 2019’da hayatını kaybeden küçük İskender verdiği bir röportajda, “Benim öldüğümü duydukları gün dansa gitsinler. Bir gün önce dansa gidenler de çok özledikleri sevgililerini arasınlar. Arayanlar varsa parti versinler. O gece. Çok eğlensinler. Ben öldüm diye eğlenmesinler. Böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler.” demişti.
küçük İskender’in Can Yayınları tarafından yayımlanan Cangüncem ve Bir Çift Siyah Eldiven kitaplarından kısa bölümler paylaşıyoruz.
Cangüncem
Lütfen
bir dakika
Bu toplamdaki şiirseller, hayaller, görüntüler, açılımlar, etütsüz belirlemeler, deneysel değinmeler ve hezeyanlar doğaçlama yazılmış, karalanmış cangüncemlerden, güncelerimden aynı savruklukla derlenmiştir.
Bölümler arasında yer yer görülebilecek benzerlikler, tekrarlar ve kopukluklar, bana özgü duyumların, yöneltildiği kişilerin adlarının ve yaşanan ilişkilerin çoğunun bu toplama alınmamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca defterler, günümüzden geçmişe doğru temize çekilmiş, zaman karmaşası bilinçli olarak– dibe, başlangıca, fötal duyarlığa itilmeye çalışılmıştır. İlgilenenler için, defterlerin tutulduğu tarihler, sırasıyla ilişikte belirtildi.
Her türlü bozukluk, koruma altına alındı!
Dünyamdaki kimi adları, bilerek atladım. Kendimi tutkularımla sınırlandırmaya çabalamam, böyle bir sonuç doğurdu.
Bu çalışmanın yayımlanmasının başlıca dört nedeni var:
l. Bazı düşüncelerin baskın zaaflar sonucunda geldiği samimi(uç) noktaların okura birinci elden, subjektif sansürle aktarılması.
2. Bugüne dek inatla savunduğum ‘okura açılmış bir edebiyatçının özel hayatının, o edebiyatçının ortaya koyduklarını yorumlamada baz alınması gerektiği ilkesi’ni geçerli kılmak.
3. Bir söyleşimde açıkladığım ‘Türkçe yazsam da Türkçe Şiir’in dışındayım, savının okur ve ilgili eleştirmenler önünde tartışılabilmesini kolaylaştıracak ‘ara grafik’in belgelenmesini sağlamak.
4. Olası bir ölümü izleyen süreçte ‘günceler’in denetimli / denetimsiz basılıp basılmayacağı ikilemini nötralize etmek.
Hayatıma hoşgeldiniz.
küçük İskender
Mayıs 1994, İstanbul
dokuz
ayağı kırık bir at var kalbimde
kim vuracak?
On
sonra biri görünür, bir ses bozulmaz.
kirli ağustos’un sıcağından bezgin bir eylül’ün
tahtına çıkılır
on bir
gecesi ölümsüz bir sevgili yoktur
geceyi ölümsüz bir yalpalayış sırtlanır.
bir erkek kardeşim olsa hemen ölür.
bir çiçek yanar, yanışı hatırda kalır.
yirmi iki
aşk, çıkılamamış bir kıtanın, ancak hissedilebilen
bitki örtüsüdür.
yirmi beş
sanki hangi sevdanın balistik raporu var ki.
umut ile ruhumun eklem yerindeki bu kireçlenme
ne zaman başlamıştı?
kırk yedi
yaşadığım çağı seviyorum. çünkü hayat bana bir şair
olarak öncelik tanıyor anlam ve öğe bakımından.
yaşadığım ülkenin kültürü yalnızca güzel ve
keyif verici; birey olarak gelişmemi engelliyor.
yaşadığım ülkenin insanlarından kendim de dahil olmak üzere hiç memnun değilim. Bu insanların bu gezegenden ne beklentileri olduğunu henüz anlayamadım. İtibar çıkmazı’nda oturuyorum.
elli dokuz
anlayamadığım:
lanetli bir yönde oluşum
en büyük taraftar, pusuladır.
seksen dokuz
yalnızca bilmek, şiiri öldürür, şairi
kısırlaştırır. şiir, şairi için yanlış
düşen telefon numarasıdır.
yüz on
oy verme işlemim tamamlandı. Hiçbir ‘his’
tek başına iktidara gelemedi.
yüz otuz sekiz
en uzun yüzümle
sizin mazilerinizin konakları önünde
geceleri
ıslık çalmaktayım.
yüz kırk bir
korkulardır insanın yaşını büyüten.
gözlerini kısaltan ve kişiyi kavramlı, hacimli kılan. korkulardır sevgiyi çoğullayıp
düşüncelerini çarçabuk tüketen.
çok korkunuz
yüz kırk sekiz
üstümdeki bu hüzün
kuluçkadan ne zaman kalkacak
yüz altmış iki
hatıraya elini süremezsin
gözkapakların birikir.
iki yüz yirmi bir
kim bilir, onu bıraktığım yerde
hangi çiçek açtı, nasıl bir yağmur yağdı oraya apansız
hangi sinema yapıldı da
hangi film oynuyor
kimler yer gösteriyor şimdi orada
bölünüp çoğalan yalnızlığa
iki yüz altmış beş
bir tek benim üzülmem diyalektiğe aykırı
iki yüz kırk iki
bir aşk kuyusu var içimde
kaç çocuk düştü de boğuldu
çıkamadı bir türlü!
ah bir türlü!
iki yüz altmış altı
talihin üstüne rastlantısallıkla yürümeli
üç yüz yirmi dört
hüzne yatay geçiş yapan yalnızlığımı
hangi örgüt üstlendi?
üç yüz kırk üç
ezbere bildikleri tek adres
dünyadır bazı bitkilerin
üç yüz yetmiş yedi
öyle bir terk ettin ki beni
kan oturdu hayatıma…
Dört yüz üç
herkes kendi kendisinin psikayatristi, başkalarının
psikoloğudur. sofrayı bu kez kuran kaldırmayacak,
çünkü biz masayı devireceğiz! şiire ahlak misyonu,
terbiye, süzme kibarlık yüklemeye çalışanlar sitemin
şairleridir. 1980 sonrası şiirimizin en olumsuz
gelişimi, bu patolojik rezalettir. bazı amip şairler,
şiiri yönlendirme yolunda gayet güçlü adınlar atabilmeyi
becerebilmişlerdir; ben bunların ortaya çıktığı zamanlarda
ne yazık ki yoktum, ama yine de okurdan özür dilerim.
dört yüz dört
şiirin içindeki su sözcüğü,
şiirin içindeki ateş sözcüğünü
söndürebilir
Bir Çift Siyah Eldiven
alpha
nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!
hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!
naz
Ağaçlar
göğe doğru büyür
sanırsın
Oysa uzanırlar birbirlerine
ağaçlar yaklaşmaya çalıştıkça
bazen şımarıp geri çekilir gökyüzü, tüm görkemiyle
çocuklar, itmekteyken ağaçları yukarı, ölürüm yeryüzünde.
çubuk
Adıyla çağıracak kadar samimiydik sonbaharla
örtüler geldi rüzgârla örterek rüzgârı
sen bir tek bana yoksuldun o sıra
Yapılırken içine ırmak karışmış bir ayna
bunu durmadan kanıtlayacak sana,
aynaya bakarken, yalnızca bana baktığını unutma!
ayrılıp giderken, sakın! sakın aynayı geceye ters tutma!
vaha
Ağaçların ağaç olmaktan bıktıkları gün gel
sana toprak yedireyim
mavi tahta bir kaşıktan,
Sonra oturup başka bir yerdeki acılardan sözedelim biraz
sana güzel şarkılar söyleyeyim, ölmüş bir üstad’tan
kalma kara bir tamburu çalaraktan; ağla sen!
küçük ırmağın yatakta, ebeveynleri dağların arasına girdiği an
özeleştiri
Suç
büyüyünce
şiir
Saçların
Çözülünce
ihanet olur
tutamam kendimi… cinayet olur!