Marianne Fritz: Şeylerin Ağırlığı

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Marianne Fritz ile devam ediyor.

20 Ekim 2023 - 12:07

MARIANNE FRITZ (14 Aralık 1948- 1 Ekim 2007)

14 Aralık 1948'de, Avusturya'nın doğusundaki Weiz şehrinde dünyaya geldi. 1970'lerin başında Viyana'ya taşındı ve ölümüne dek burada yaşadı. 1978'de yayımlanan ilk romanı Şeylerin Ağırlığı ile Robert Walser Ödülü'nü kazandı. İlk roman ve beraberinde getirdiği başarı, Fritz'in hayatının geri kalanını adayacağı, Die Festung isimli çok ciltli projenin habercisiydi. 1980'de bu projenin ilk ayağı olan Das Kind der Gewalt und die Sterne der Romanı yayımlandı; fakat çok az satınca yayıncısı kitabın haklarını bıraktı. Projenin ikinci romanı Dessen Sprache du nicht verstehst 1986'da yayımlandı. Sayfa sayısı 3.300'den fazla olan bu roman, karmaşıklığı ve sunduğu sıradışı dilbilimsel deneyim dolayısıyla hem Jelinek ve Sebald gibi yazarların ilgisini çekti, hem de ağır eleştirilerin hedefi oldu.

Fritz, Almancanın dilbilimsel sınırlarını 1990'larda da aynı proje içerisinde zorlamaya devam etti; sonraki iki cilt, Naturgemäß I-II başlıklarıyla yayımlandı. 2001'de, 1979 ile 2001 arasında Klosterneuburg şehri ile Avusturya Franz Kafka Topluluğu tarafından iki yılda bir verilen Franz Kafka Ödülü'ne layık görüldü. 2007'de 58 yaşındayken kan enfeksiyonu sonucu hayatını kaybetti.

Yazarın Jaguar Yayınları tarafından yayımlanan “Şeylerin Ağırlığı” kitabından kısa bölümler paylaşıyoruz.

ŞEYLERİN AĞIRLIĞI

Wilhelmine 1945 yılında yaşananları acı verici bir keskinlikle anımsıyordu. Wilhelm, ucunda minik Meryem figürü asılı kolyeyi onun değil, Berta'nın boynuna takmıştı. Üstelik bekâretini kaybeden o -yani Wilhelmine- değil Berta olmasına rağmen; ki zaten Berta'nın gün geçtikçe büyüyen karnı bunun en açık göstergesiydi. Berta ile o ikisi arasındaki dostane ilişkiye bakılacak olursa; Berta bir ihtimal Rudolf ile iyi anlaşabilirdi, ama Wilhelm kesinlikle ona göre değildi.

“Rudolf öyle narin, öyle mülayim ki. Hatta karamsar bir yapıya sahip olduğu bile söylenebilir. Onun şöyle güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan birine ihtiyacı var, ayakları yere sağlam basan birine. Üstelik o tam bir hayalperest, düşler âleminde yaşıyor. Rudolf'un çekilip çevrilmesi gerek. Ona ne istediğini bilen biri gerek. Berta, inan ki o sana göre biri değil.”

Arkadaşı Berta kendisine gelip Rudolf'tan çok hoşlandığını söylediğinde Wilhelmine böyle dememiş miydi?

“Berta, ah kara bahtlım! Çocuk yapmak için bundan daha uygun bir zaman bulamadın mı! Rudolf cepheden dönebilecek mi bakalım? Bunu bile bilmiyorsun! Ve üstelik burada Rudolf'tan bahsediyoruz! Çocuk yetiştirmek şöyle dursun tavuk kesmekten âcizdir o! Zavallı adam, dünya üzerinde görüp görebileceğin en yumuşak huylu insan. Hiçbir zaman öyle gözüpek biri olmadı, şimdi kim bilir hangi cephede ve senin aklın fikrin çocuk sahibi olmakta, öyle mi? Berta! Bu resmen delilik!”

Berta kendisine Rudolf'un cepheden son gelişinde boş durmadıklarını söyleyince Wilhelmine ona böyle karşılık vermemiş miydi?

Eğer öyle idiyse, anlaşılan o ki kapıyı Rudolf değil Wilhelm Schrei isminde yabancı bir adam çalınca ve sevgili arkadaşına bir buket papatya ile birlikte bir de mektup uzatınca Wilhelmine'nin fikri bütünüyle değişmişti. Berta her ikisini de değerli bir tacı alır gibi kabul etmişti. “Demek öyle,” demişti Berta, teşekkür etmeye bile gerek görmeksizin. Yabancı adamın biri, böylesi tekinsiz bir dönemde Oder Nehri kıyısındaki Frankfurt'tan kalkıp ta Donaublau'ya kadar gelmişti ve Berta'nın söylediği tek şey, “Demek öyle,” olmuştu.

Tamam, çok acı çekiyordu ama bu kadarı da fazlaydı! Zavallı Wilhelm söyleyecek söz bulamamıştı. Peki, Berta Faust ne yapmıştı? Wilhelm'i olduğu yerde bırakmış, masaya oturmuş, dümdüz etmesi gerekiyormuş gibi masa örtüsünü sıvazlamış ve bir kez daha "Demek öyle,” demişti başını bile kaldırmaksızın.

Berta Faust işte böyle biriydi. Kafası hep başka yerlerdeydi; hiçbir zaman bedeniyle aynı yerde değildi.

Talihsiz Berta'nın şansına neyse ki Wilhelmine oradaydı. Wilhelm'e şnaps, pastırma ve ekmek ikram eden de o olmuştu; Berta(!) değil, Wilhelmine. Bunlar, bazılarını Berta'nın babasının, bazılarını ise (Berta değil!) Wilhelmine'nin karaborsadan ve çiftçilerden aldığı, kıymetli şeylerdi. Wilhelmine, aç olduğu her halinden anlaşılan adamı, karnını doyururken rahat bırakmış ve aslında Berta'nın sorması gereken soruları yöneltmek için Wilhelm'in pastırma ve ekmeğe uzanış sıklığının makul bir düzeye gelmesini beklemişti.

“Tamam. Rudolf toprağa düşmüş. Kim bilir daha kaç kişi toprağa düştü? Ama benim asıl bilmek istediğim, onun nasıl öldüğü. Çarçabuk olup bitti mi yoksa uzun mu sürdü?”

Zavallı adam haliyle çekiniyordu ve Berta'nın konukseverlikten uzak suskunluğu nedeniyle öyle şaşkındı ki, kapanması gerektiği için hiç değilse bir kez konuşulması şart olan şeyler hakkında pek konuşma isteği duymuyordu.

Hayır, Berta cepheden gelen adamla hiç mi hiç ilgilenmemişti. Berta'nın yaşadığı trajediyi bile o, yani Wilhelmine dile getirmek zorunda kalmıştı!

“Zavallıcık! Onlar âdeta birbirleri için yaratılmışlardı! Bir bu eksikti. Zaten hamile, evde erkek de yok. Bu çok kötü oldu! Hamile bir kadın ile yaşlı bir mezarcının elinden ne gelir ki, üstelik bu yaşlı babasıysa? Aslına bakarsanız, damatları Rudolf'u da sayacak olursam, Faust ailesinde çakı gibi tam dört adam vardı! Aklımı kaçıracağım! Berta, bir şey söylesene!”

Berta kıkır kıkır gülmüş ve “Demek öyle,” demişti.

“Gülecek ne var? Bu kadar komik olan nedir?" diyerek Berta'ya öfkeyle çıkışmış ve sonra Wilhelm'e dönerek: "Faust kardeşlerin en aklı başında olanı Karl idi. Ondan en son Mart 1945'te haber aldık. O zaman en azından Modena tarafındaki Castel Franco Askeri Hastanesi'nde olduğunu öğrenmiştik. Ancak onun ikiz kardeşi Richard'dan haber yok, kim bilir belki de yazmaya üşeniyordur. Kendisinden en son Mart 1944'te haber aldık, o günden bu güne bir kez olsun yazmadı. Üstelik Yukarı Silezya o kadar uzak da değil; en azından birkaç gün izin koparabilirdi. Wastl'a gelince; o da Donaublau'daki aile evinde hayatta olduğuna dair kendisinden haber bekleyen bir annesi ve kız kardeşi olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Wastl, Grajewo'da; Karl da Modena yakınlarında bir yerde, Richard ise Yukarı Silezya'da. Söyler misiniz, buna haber vermek denir mi? Hiç değilse birileri aracılığıyla eve mektup gönderebilirlerdi; yani başlarına bir şey gelmesi ihtimaline karşı. Bunu hesaba katmaları gerekmez mi? Berta, bir şey söylesene!”

“Hayır. Böyle devam edemez! Bir şeyler değişmeli. Peki ya siz? Donaublau'da kalacaksınız değil mi? Zaten bugün hiçbir şehrin diğerinden farkı yok. Sonuçta hepsi birer moloz yığını. Bugünlerde, nerede olursa olsun, insanın sıfırdan başlaması gerek. Faust kardeşler hemen şu yan tarafta kalıyorlardı. Üç boş yatak, iki dolap, bir masa ve üç de sandalye, bunlar sizin için yeterli olmalı?” Ve Wilhelmine merak dolu gözlerle Wilhelm'e bakmıştı.

Wilhelm kalmıştı. Ancak, Wilhelmine daha ilk günden hak ettiği o anlamlı yüzüğü parmağına ilk olarak 13 Ocak 1960 günü taktı. Her neyse. Neticede taktı.

Ne var ki ucunda küçük Meryem figürü asılı kolye hâlâ Berta'daydı.

(Syf 7-10)

Wilhelm'in yüzündeki gülümseme, Johannes Mueller Rickenberg'e Wilhelm'in alçakgönüllü ve biraz aptal, lakin bir şoför ve ayakçı olarak kurnaz, becerikli ve güvenilir olduğunu gösteriyordu. Bunun yanı sıra patronu Johannes, Wilhelm'ciğinin her şeyi görüp hiçbir şeyi görmediğini, her şeyi duyup hiçbir şey duymadığını, her şeyi kavrayıp hiçbir şeyi anlamadığını çok iyi biliyordu. Kısacası Wilhelm mükemmel bir şoför ve ideal bir ayakçıydı. Wilhelm'in patronunun gözündeki bu profili korumasını sağlayan şey gülümsemesiydi.

Karışımına ne zaman bir tutam aptallığına ne zaman azıcık kurnazlık karıştırması gerektiğini çok iyi biliyordu; ne zaman nerede, hangi koşullar altında gülümsemesinin ortamdaki varlığına yada yokluğuna işaret etmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Gülümseyişiyle yönü zaten belli olan gidişatı onaylıyordu. Böylelikle kuşkucu, düşünceli ve bilge olarak, aptal ve kurnaz olarak, kâhin ve budala, gayretli, kulluk derecesinde sadık bir ruh ve bir isyankâr, eleştirel düşüncelere yatkın bir ruh olarak gülümsüyordu. Bunların hiçbiri açık seçik seçilmezdi gülümsemesinde; daima yer yer belirir, zaman zaman kaybolurdu. Gülümseyişindeki nüansların birini öne çıkarmaya, diğerini gizlemeye her an hazırdı. Ondaki bu incelikli gülümseme yeteneğinin bu derece gelişmesini sağlayan tek şey bahşişler değildi. “Eğer” ve “ama”lara, “şunu da hesaba katmak gerek”lere, “durum göz önüne alındığında”lara, “gözden kaçırmamak gerekir”lere, “buna karşın unutmamak gerekir ki”lere meyleden düşüncelerinin de gülümseyiş çeşitliliğine katkısı büyüktü. Hem her şeye inanıyor hem hiçbir şeye inanmıyordu, hem her şeyden şüphe duyuyor hem duymuyordu; hayal kurmayan doğuştan hayalperest biriydi. Kısacası ait olduğu ulusun önde gelen bir temsilcisiydi.

(Syf 12-13)

Bilge Rahibe, Wilhelm ile Berta'yı göz ucuyla izlemekteydi. Başhemşire Gotaharda, 66 numaralı odayı ziyaretçiye ve onun getirdiği gizemlere bırakarak çıkmıştı. Hayat yarası daha on dakika önce Bilge Rahibe'nin àlemine hunharca girmişti. Ne var ki kendini herkesin kucağına atan bu aşufte, sonsuzdan gelip sonsuza uzanan zamanı ağır bir yük haline getirmeyi becermişti. Bilge Rahibe bu skandal niteliğindeki gerçek konusunda Berta'yı uyarmaya kararlıydı.

“Düşünmen gerek, sevgili Berta. Düşünüp taşınmalısın. Hayat bir yaradır ve bu yara kolay iyileşmez.”

Gözlerini pencerenin parmaklarından ayırmadan sağ eliyle üç kez haç çıkardı, gözleri kafesine dikili üç kez daha haç çıkardı ve tekrar Berta’ya dönerek, “Bilgeler, hayatın iyileşmez gibi göründüğünü söyler,” dedi.

(…)

“Ve hayat, zaten biliyoruz ya, öyle değil mi Berta? Biliyoruz. Hayat bir umuttur ve umut da yaradır. Hiç şüphesiz. Döngü tamamlanıyor. Öyle değil mi?”

Ve Wilhelm’e dönüp devam etti:”Peki ya siz bunu biliyor musunuz? Hayır mı? Umudun yara olduğunu bilmiyor musunuz? Ee o halde ne biliyorsunuz?”

(Syf 30-31)

Berta kaybettiğini anladı, kazanan taraf hep aynıydı: şeylerin ağırlığıyla birlikte yaşamın ta kendisi. Özlem ve yakıcı sessizlik hâlâ orada mıydı? 

Etiketler; Marianne Fritz

ARŞİV