METİN ELOĞLU- Odun/ Horozdan Korkan Oğlan

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Metin Eloğlu ile devam ediyor

22 Haziran 2023 - 19:13

METİN ELOĞLU (11 Mart 1927- 16 Ekim 1985)

Üsküdar’ın Çamlıca semtinde doğup büyüdü. Bulgurlu ve Kısıklı ilkokullarında okudu. Üsküdar Sultantepe Ortaokulu'nda öğretmenleri Sabahattin Kudret Aksal ve İ. Hilmi Soykut’un etkisiyle edebiyata yöneldi. rtaokuldan mezun olduktan sonra, 1943’te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. Akademi'de Ş. Toray, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Z. Kocamemi’nin atölyelerinde çalıştı. 1946’da siyasi nedenlerden dolayı iki ay tutuklu kaldı. Olay üzerine Akademi’deki kaydı silindi. 1947’de askere alındı; disiplinsizliği yüzünden askerliği beş yılda bitirebildi.

Edebiyata öyküyle adım attı. 1942'de Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde ilk öyküsü yayınlandı. İlk şiiri 1943’te İzmir’de Kovan dergisinde Mehmet Metin imzasıyla çıktı. İlk kitabı Düdüklü Tencere 1951 yılında yayımlandı.  Dizin kitabı ile   1972 TDK Şiir Ödülü ’nü aldı. Şairliği yanında ressam olarak da tanınan Metin Eloğlu, soyut ve figüratif çalışmalar yaptı. "Genelev", "Çıkmaz Sokak", "Gecekondu Sofrası" gibi büyük kompozisyonlar, İstanbul görünümleri ile yazar ve şair portreleri yaptı. Çok sayıda sergi açtı. 1. DYO Sergisi’nde (1967) ve Yarımca Sanat Şenliği’nde (1976) birincilik ödülleri aldı.

16 Ekim’de İstanbul’da hayatını kaybeden Metin Eloğlu’nun Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Odun/ horozdan korkan oğlan isimli kitabından şiirler paylaşıyoruz.

OLAĞAN

Hep böyle olur

Anaç gökler daha bir bulutlanır

Denizler yosunlara sokulur

Aşk bozulur, güven bozulur

Sinsilikler pusular

Derken yerine oturur hepsi,

Sen niye tasalısın

 

Güney bahçeleri ayaza sardı mıydı

Kız gibi portakalı kırağı vurur

Güz güneşinde ipe mandallanınca

Koçan gibi kolyozlar kurur

Yani hep böyle olur

 

Bıçağın altına yıkılınca küttedek

Öküzün yüreği oynar

Kumrunun içi ürperir

İnsanın aklı durur

Hep böyle olur

 

Eve gelince karşına bir kapı çıkar

Açıp girersin

Şu sevdiğin umduğun.

Sini başka işine yarar musluk başka işine

Kilimin saksın tenceren.

Anahtarın yoksa çilingir bulamazsın

Omuzlayıp kırarsın

Burası kendi evin

Sen niye tasalısın.

(Syf 16)

LOKMAN HEKİM’İN SEV DEDİĞİ

Bu yürek,

Seni seveceğini biliyordu herhalde

Bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir

Bire bin veren buğday

Elmadaki mayhoşluk

Hukuki beşer

Çınçınlı Hamam,

Çizmedeki kedi,

Sanki elleriyle koymuşlar gibi

İkimizden bir işmar

 

Seni sevmemiş olsam sözlerim yarı yarıya,

Gözlerim yarım,

Ellerim Çolak Hüseyin eli

Seni sevmesem, nefes almayı beceremem ki

Bugün günlerden ne

Cumartesi.

Seni sevdiğim için Cumartesi elbet

Seni sevdiğim için bak temmuz ayındayız

Ayşe onbaşı, Pir Sultan Abdal büsbütün sevdalıyım sana

Bu gemiler nereye gidiyor seni sevdiğim için

Seni sevdiğimden suyun akası geliyor

Bacaların tütesi

Nurhayat’ın halleri  seni sevdiğim için güzel

İbrahim’in dilleri

İnsan seni sevince tutsaklığa kızar tabi

Savaşın adı geçse cinifrit olur

Ereğli’nin kömürünü düşünür ne kömür o be

Raman’ı düşünür, Çukurova’yı düşünür

Seni sevdiği için Haliç’te bir uğultu

Marmara’da bir deniz

Isparta bahçesinde güller seni sevdiği için koncalanıyor

Seni sevdiğim için kilim dokuyor Avşar’da

Yarın sabahlar seni sevdiğim için icat edildi

(…)

Bingöl vilayetinde kamyondan inince,

Tığ gibi bir delikanlıya soruyorum,

Siz nerenin bulutlarısınız böyle

Biz sizin sevdanızın bulutlarıyız

Bir yıldızlı akşamı varsa Ankara’nın

1953 kışları içinde

Karnı tok sırtı pekse hısım akrabanın

Konu-komşu dirlik düzenlik içindeyse

Birbirimizi daha çok sevelim diye

 

İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor

Şair oluyor mesela

Meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri

Caysın be güzel

Caysın be iyi

Tütünü bırakıyor tütün neyime zarar

Keseme zarar ciğerime zarar sevdama zarar

Seni sevince adamın pabuçları eskimiyor

Beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi

Seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen

Saçları zencefilli

Erkencecik evine dönmek istiyor canı

Zembilinde karpuzlar hürriyetler duvaklar

Annesinin elini öpüyor ilkten

Yeğenine çukulata almış onu veriyor

Bakıyorsun - Güzin karanfil çiçeğini sever ya -

Güzin’e bir demet kırmızısından almış

Sırf seni seni sevdiği için ya başka neden?

Hep seni düşün

Hep seni yaşat

Hep seni yıka

Seni doyur üç öğün

Seni bir kanım uyut sonra uyandır

Lokman hekim seni sev diyor bana

 

Seni sevmeseydim, ilkbaharı kodunsa bul

İstanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde

Umut diye bir şey yoktu ki yeryüzünde seni sevmeseydim

Hak hukuk bereket diye

Eşitlik kardeşlik hürriyet diye

Yüreğime sağlık ne iyi ettim.

(Syf 18- 20)

ŞİŞEDEKİ

Şişede durduğu gibi durmaz ki kâfir

Tutar insana yaşamayı sevdirir

(Syf 21)

UYAN

Hadi uyan

Gün ışığı çilemeye başladı başucunda

Denizler bir mavilik edindi günden

Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu

Bu türküyü dinlemeyecek misin

 

Hadi uyan

Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın

İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine

Yoksul olsan da uyan

Garip olsan da uyan

Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için

Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için

Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için

Hadi uyan

Denizi dinle yaşamak desin

Toprağı dinle barışmak desin

Göğü dinle sevişmek desin

Bir plak konmuş gramofona

İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü

Uyan diyor, uyansana

 

Hadi uyan

Sevdiğim uyan

N'olur uyan

(Syf 29)

 

NEDİRCİK YAVRUSU

Beni saran birçok şey var

İstanbul dostlarım yaz günleri

Seninki oracıkta

Sofraya çöküyorum acıkmışım dolma molma var

Şıp sofrada

Geçen pazar İstinye'de balığa çıktık

Bu peşimiz sıra

İki lüfer tuttuk diyelim

Birinin gözlerinde birinin pullarında

Bir kadınla yatacak olsam

Cup benden evvel koynunda

Nicesini sevmiş özlemişimdir

Zamanla bıktım unuttum belki

Ama bu hep aklımda.

 

(Syf 33)

EŞCİL

Aşksa bu, ben buna varım, günlerim sığı;

Gündüze dek kalasın diye sevdim seni geceden

Eşcilim ben, ben buyum, ne güzel huy bu;

Bir hız gelsen, hemen olsan, sonra yazlar;

Bunca yıldan tatmadığım bir tırança balığı;

Belki gözlerimin kıymığı şu denizler!

(Syf 40)

 

AŞKLAMA

Şaraptı rakıydı şuydu buydu

Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten

Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem

İçtiğim hep aşktı benim gerisi tortu

 

Sevişik bir keçi yumukgöz oğlağına

Özüne aşk sızmış o sütü emziriyor

Yumurtasını bir kovuğa koyarken

Aşkı da koyuyor anaç zargana

 

Aşk mavisi tükendiyse o boşuna denizde

Bil ki diken diken bir çamurla örtülüdür sığlığı

Niye enez bu zambak diye sordular mıydı

Aşksız geçen günlerinde örselenmiş, de

 

Aşk bürünmeseydi de bak hiç şakır mıydı

Şu bi damlacık isketeyi tâ gagadan kuyruğa

Kişi gönlünü yitirdi mi ne yüzle çıkar sokağa

Yaşamda nesi varsa aşk işte onun adı

 

Ansıyın aşkla yağdı da sular

Ondan kokulandı ıtır çiçeklendi elma

Doğayla el ele bizi üreten bir sevgi var

Evrende en soylusu sezdim ki bu çoğalma

(Syf 46)

 

(

YİTİKÇİ

Hadi git azıcık İstanbul iste

Kosunlar o denizi bir çanağa

Bir çıkına elesinler o günlerimi

O yazdan Üsküdar’dan ne kaldıysa Elif’ten

Doldur ceplerine

Onlarda yoksa komşularında vardır

Tanırlar sevinirler

Beni bay Meyin gönderdi, de

(Syf 50)

 

Etiketler; metin eloglu

ARŞİV