Sait Maden: Bütün Şiirleri

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Sait Maden ile devam ediyor.

10 Ekim 2025 - 11:23

SAİT MADEN (3 Mayıs 1931-10 Mayıs 2013)

Şair, çevirmen, yayıncı, ressam, fotoğrafçı ve grafik tasarımcı Sait Maden 3 Mayıs 1931'de Çorum'da dünyaya geldi. 13 yaşındayken şiir yazmaya, 18 yaşında Fransızca’dan çeviriler yapmaya başladı. 1949-1955 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim dalında Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'nden mezun oldu. 1950 yılında Varlık dergisinin tercüme şiir yarışmasını Charles Baudelaire'in “Moesta et Errabunda” (Hüzün ve Serseri) şiirinin çevirisiyle kazandı. Federico García Lorca'yı ana dilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrendi. Lorca'nın bütün şiirlerini, Baudelaire'in Kötülük Çiçekleri'ni, Pablo Neruda, Louis Aragon, Octavio Paz, Vladimir Mayakovski, Paul Éluard, Saint-John Perse'in bazı şiirlerini çevirdi. Birkaç kuşak dünya şairlerini onun çevirileriyle tanıdı. Louis Aragon'dan Türkçe’ye aktardığı Elsa'ya Şiirler Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü kazandı. Bu çalışmalarının yanı sıra kendi kaleme aldığı şiirler de İstanbul, Türkçe, Soyut, Yazko Edebiyat, Varlık, Gösteri gibi önemli dergilerde yayımlandı. 1955-1960 yılları arasında tiyatro dekorları ve sinema afişleri tasarladı. 1960'tan sonra ilgisini tamamen grafiğe yoğunlaştırdı. 8 bin kitap ve dergi kapağı çizerek bu alanda bir rekora imza attı. Kitaplarında kendi tasarımı fontlar kullandı. 500 civarı logo, broşür, ambalaj ve etiket tasarımı yapan Maden, siyasi partiler için seçim afişleri de tasarladı. 1958-1963 yılları arasında gazetecilik yaptı. 1968'de faaliyete geçen Grafik Sanatçıları Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. Bir süre bu derneğin başkanlığını da üstlendi. Logo tasarımlarını 1990'da “Simgeler” adlı albümde topladı. 1996'da Çekirdek Yayınları’nı kurdu. 2011'de PEN Türkiye Şiir Ödülü'nü aldı. 10 Mayıs 2013'te hayatını kaybetti.

Maden’in Everest Yayınları tarafından yayımlanan “Bütün Şiirleri” kitabında yer alan eserlerinden birkaçını paylaşıyoruz.

BÜTÜN ŞİİRLERİ 

Ses biriktiriyor

nicedir Gece.

 

Ses biriktiriyor nicedir

Gece iç çekiş fısıltı inleyiş daha.

 

Ses biriktiriyor nicedir Gece çığlık üstüne 

çığlık, uğultu üstüne uğultu.

 

Ses biriktiriyor nicedir Gece ağzında 

dağdan dağa, denizden denize, gökten göğe dek.

 

Ses biriktiriyor Gece ağzında, yüreğinde

bağır bağır bağırmak üzere sınırsız bir boğuntuyu.

(Syf 37)

 

NE KALABİLİR SENDEN?

Ne kalabilir senden, yüzünün çizgileri mi,

kurumuş bir yaprağın okunmaz çizgilerinde; 

ne kalabilir senden, sesin mi, bir bilinmedik 

ırmaktaki sazlar arasından yükselen, kuytu

kurbağa sesinde; suyun gelip gelip döğdüğü 

Issız bir kıyıdaki yosunlar, çakıltaşları

ne saklayabilir gölgenden senin; her saniye

milyonlarca doğuşun, ölümün, yenilenişin 

arasında var mı yer sana, gök mü umursadı

yer mi seni şimdiye dek; eline geçirdiğin 

bütün uçlar, görünmez iplerin bütün uçları 

seni çıkarmadıysa bir yerlere, dönüp dönüp 

sende düğümleniyorsa hepsi ne bu çırpınma, 

çektiğin gibi üstüne gecenin yorganını 

saklan olup bitecek her şeyden sonsuza değin

gör, düş mü girer koynuna artık yıldız mı girer

hayvansı bir uykuya dal gitsin, ne var kalacak senden

bu ıpıssız çölde, rüzgâr dakikada bir

yeni haritalar çizdikçe şu uçsuz bucaksız 

kum yığınlarına, söyle, ne var kalacak senden

 

belleğinde kuşun ağacın suyun, kör bir sfenks

umursamazlığıyla kendi iç uzayına dalmış 

zamanın çevresinde eserken milyonlarca toz,

 toz benzeri bütün geçmişler, bütün gelecekler?... (Syf 64)

 

GÖÇ

Işık vuruyor tepeden. Uçamıyoruz. 

Ağaçlardan öteye geçemiyoruz.

Akarsuyun acımasız deviniminde

Çözülüp dağılıyor biçimlerimiz.

Çadırlarını topluyor az ilerde yaz. (Syf 95)

 

DİRİLİŞ

Gölgesi bir gülüş gibi
dolanıyor gecemizde,
sarıca bir yaprak gibi
gölgesi dingin, rüzgarlı.
Gecemizde bir doyulmaz
tütsü gibi ta derinden,
kanadıyla yüzümüzü
okşayan bir melekçe dost,
alnımıza düşüp sık sık
iri düş damlalarınca
yokluğu bir gülüş gibi
dolanıyor gecemizde
yarı aralık bir kapı
gerisindeki bir çift göz
ürkekliğiyle, yağmura
açılmış bir el ayası
gibi evecen, kuşkulu,
düşen yaş gibi kirpikten
bir bakışma arasında,
koyu kıvamlı bir şarap
akışıyla sürahiden,
alev alev, kızılca kor
baskınıyla bir sevdanın
uyanıyor ağzımızda
ruhu, bal renginde ruhu. (Syf 128)

 

AÇIL EY GİZEM!

Sana indim alaca dağlarımdan günün birinde

sana senin gizliliğine

senin ağızlarına o sonsuz dile

güz mağ’ralarının o derin sessizliğinde

usul usul biriken bengisuya, göksel içkiye

sana indim alaca dağlarımdan yabanıl, ilkel

ağzında bir ceylan götüren aslan inceliği içinde

öyle tadlar dolup dilime

öyle şiirler

esritici binbir düşün birikimiyle

sana indim seninle hem ölüme hem dirilişe

sana sende kurtuluş diye

ve gözlerimde kızıl çakıntılar, kor çizintiler

ulaştım işte

bal kuyuna senin. Açıl! açıl ey gizem! (Syf 131)

 

BU TOPRAKLAR ANAMIN YÜZÜ

Bu topraklar anamın yüzü

Sabah aydınlığında, akşam 

gölgesinde uzayıp giden

bu ıssız ovalar, sarı gök, 

uzun karga sürüleriyle

bir baştan bir başa yırtılmış sessizlikler:

anamın yüzü;

bu namaz kıldığı seccade 

bir ömür boyunca ninemin, 

güneyden kuzeye, doğudan

batıya düş ilmikleriyle, 

kan nakışlarıyla dokunmuş

kutsal yaygı: anamın yüzü, 

boş göklerin dilsizliğinde sallanırken insanla 

Tam arasında parıldayan giz 

aman vermez bir kılıç gibi; 

onun yüzü hep: taştan taşa (Syf 167)

 

BİR SES

Aradığı bir yürek mi var,

Bir çukur mu, bir mağara mı?

Nerden geliyor o ses?

Yer kilitli,

Gök bulutlu,

Ortalık sağır.

Bağır bağır bağır duyulası yok. (Syf 184)

 

BİTEN YAZA ŞARKI 

Eğ yüzün şu gölgeye. Konuşma.
Geniş bir çarşaf gibi yay sessizliği
öyle düz, beyaz
üzerine bu dingin, çıplak ölünün.

Konuşma. Saç sözlerini
eski, silik sikkeler gibi toprağa.
Yanımızda yazın çıplak ölüsü
bir dağdan öbür dağa. Ey üzünç!

Yanımızda göz göz unutmabeni
Çiçekleri... Dokunma. Dokunma. Öldü
nicedir canınla beslediğin yaz
ve dindi su. Parça parça akıyor güneş.

Akıyor yüzün elimden. Eğil. Kulak ver
ağır ağır buruşmasına
bir yüreğin. Yoo hayır. Değil hiç kimse.
Yanımızda yüzükoyun yaz.

Kal biraz. Üzerime ger sessizliği
bir serin çarşaf gibi. Sınırsız. Beyaz.
Öldü yaz. Akıyoruz kuşla, yaprakla
dalgın gecesine bir uçurumun. (Syf 228)

 

KİMLİK 

Ben de var oldum bütün bu nesneler arasında
su gibi, ağaç gibi, ot gibi gerçek.

Kimi kanatlar öptü, kimi ayaklar alnımdan,
ya sevinçten içerim pır pır; ya korkudan benzim uçuk.

Titredim karşısında dünyanın gün gün, saat saat
taşlar arasında ben yüce, düşler arasında ben küçük

Bütün değişimlerin durdum eşiğinde uykusuz
bir yüzüm gecelerden içeri, bir yüzüm tanlara açık.

Ve tenle can arasında mevsimler boyu
bir elim çöl, bir elim çiçek.

Her şeyle, her şeyle, her şeyle kardeşliğim var:
denizle kum, yaprakla çiğ, balıkla kılçık.

Dağın arka yamacında kalanlara kör
götüren kervan oldum bulut ve burçak

Uçsuz bucaksız evrene oğullar, oğullar saldım,
atlar ki zor karanlığı yırtıp geçecek

Tattım denizlerin tuzunu, bal sızdırdım güneşlerden,
yaşayanlarla öldüm, ölülerle dirildim, ne kaldı çok çok? (Syf 258)

 

KİMLERSİNİZ, SÖZCÜKLER

1

Suyu sevmez kimi sözcükler,

ne yağmurda, karda gezdirin 

ne musluğun altına tutun.

Bir yerlerine su değdi mi 

öyle bir kir salarlar, 

öyle kara bir köpürtü kesilip 

örterler ki büyük bir hızla 

yaşamın canlı her şeyini

 ne kendilerinden iz kalır ne de sizden! 

Ötesi hiçlik...

2

Kimin gülmek bütün işi

Olur olmaz her şeye. Sudan

Bir balık sıçrasa küçücük, 

önlerinde kedi dursa,

ya da ne bileyim, bir sinek

dokunsa birinin burnuna

işleri bitiktir; sırt üstü

devrilerek boylu boyunca 

bir  gülerler, bir gülerler ki

ölüm de son veremez buna (Syf 423-424)

 

 

Etiketler; Sait Maden

ARŞİV