24 Haziran seçimlerinden sonra Milli Eğitim Bakanlığı görevine Prof. Dr. Ziya Selçuk getirildi. Her seçim sonrası eğitim alanında bir dizi değişiklik yapıldığı için öğrencilerin ve velilerin gözü, yeni bakan Selçuk’a çevrildi.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da geçtiğimiz günlerde basın toplantısı yaparak yeni eğitim dönemi hakkında bilgiler verdi. Selçuk, yeni eğitim sisteminin ahlak üzerine kurulacağını vurgulayarak, “Temel kavramımız adalet olacak. Ben bakan olmaya değil, gören olmaya çalışacağım. Veriye dayalı bir politika üreteceğiz.” ifadelerini kullandı. Selçuk ayrıca, “2 ay içerisinde 3 yıllık bir program açıklayacağız” dedi.
“SÜRPRİZLE KARŞILAŞMAYACAKLAR”
Bakan Selçuk açıklamasını şöyle sürdürdü: “Hangi ay, hangi sene ne yapmak istediğimizle ilgili program sunacağız. Nereye gelmek istediğimiz konusunda arzu ve hayallerimizi paylaşacağız. Hiçbir öğrencimiz, hiçbir velimiz sürprizle karşılaşmayacak. Oyunun ortasında kurallar değişmeyecek. Elbette beceremeyeceğimiz, başaramayacağımız şeyler olacak. Temel kavramımız adalet olacak. Ben bakan olmaya değil, gören olmaya çalışacağım. Bunu yaparken adaleti şiar edinmek vurgulamak istediğim şey. Bizim önceliklerimiz olacak. Dezavantajlı çocuklar, öğretmenler ve önceliklerimiz olacak. Veriye dayalı bir politika üreteceğiz.”
Bakan Selçuk, veliler ve öğrencilerin öğretmenlere not vermesinin öngörüldüğü Öğretmen Performans Değerlendirme Yönetmeliği taslağına ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine, “Çok net bir mesaj, öğretmen performansıyla ilgili ilan edilen şeyin işlevsel olduğunu düşünmüyorum ve böyle bir şeyi Bakanlık olarak uygulamayacağız. Ben önce kendi performansımdan başlamayı tercih ederim.” dedi.
“ÇOCUKLAR VE ÖĞRETMENLER ÖNCELİKLİ”
Peki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un mesajlarından nasıl bir anlam çıkarılmalı? Yeni dönemde hem öğrencileri hem de öğretmenleri neler bekliyor? Eğitim alanında olumlu anlamda değişiklikler mi olacak yoksa eski sisteme müdahale edilmeden devam mı edilecek? Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün’le konuştuk.
Basın açıklamasında çocukların ve öğretmenlerin ön plana çıktığını ifade eden Düşkün, “Eğitimde çocuk odaklı bakış açısının gelişmesine ihtiyaç duyuluyor. Kararlar alınırken, bunların çocuğu her yönüyle nasıl etkileyeceğinin ön planda tutulması gerekiyor. Bakanın ‘Benim heyecanım çocukların heyecanı, benim öfkem çocukların öfkesi’ sözüne dayanarak önümüzdeki dönemde, çocukların durumunun öncelikli olarak gözetileceğini ümit edebiliriz.”
Bakan, öğretmenlerin performansını değerlendirmeyi öngören çalışmanın işlevsel olmadığını ve uygulanmayacağını dile getiriyor. Öğretmenin gelişimi ve ihtiyaçlarının karşılanması için daha iyi araçların, öğretmenleri de içine katan kapsayıcı ve diyaloga dayalı yollarla geliştirilmesi için çaba göstereceğine inanıyorum.”dedi.
“KÖKLÜ VE ANİ DEĞİŞİKLİK YAPILMAYACAK”
Düşkün, Bakan Selçuk’un “2 ay içerisinde 3 yıllık bir program açıklayacağız” açıklamasını da şu şekilde değerlendirdi: “Eğitimde sistemsel değişiklik ihtiyacının zamana yayılarak, veriye dayalı olarak, paydaşlarla işbirliği ve kendi ifadesiyle ‘güç birliği’ yapılacağını söyledi. Bugüne kadarki değişiklikler içinde ani, yeterli veriye, durum analizine ve etki değerlendirmesine dayanmayan, uzlaşının aranmadığı örnekler eğitime yarar getirmedi. Bundan sonra, daha ayakları yere basan bir reform anlayışını duymaya ihtiyacımız vardı.”
Sistem yeniden değişirse öğrenciler bundan nasıl etkilenecek? sorusunu da yanıtlayan Düşkün, Selçuk’un “Hiçbir öğrencimiz hiçbir velimiz sürprizle karşılaşmayacak” açıklamasını dikkate değer bulduğunu ifade etti. Düşkün, “Önümüzdeki dönemde, sınav döneminin çok daha dingin geçmesi için çalışmalar yapılacağını dile getirdi. Buradan, köklü ve ani değişiklikler yapılmadan dikkatli düzenlemeler yapılacağını anlıyorum. Bu durum, önümüzdeki yıl öğrencilerin ve ailelerin daha az kaygılı bir süreç yaşamalarını sağlayabilir.” diye konuştu.
“OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ÜCRETSİZ OLMALI”
Çocuğun gelişimi için büyük önem taşıyan okul öncesi eğitimin, henüz tüm çocuklar için ücretsiz olarak sağlanamadığını söyleyen Düşkün, şöyle devam etti: “Bu kademede okullaşma oranları artıyor; ancak özellikle yoksul ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime erişimi düşük düzeyde kalıyor. Önümüzdeki dönemde, en az bir yıl zorunlu, ücretsiz ve nitelikli okul öncesi eğitimin her çocuk için sağlanması amacıyla gösterilen çabaların artmasını bekliyorum. Ulusal ve uluslararası pek çok değerlendirme, çocukların okuma, matematik, fen gibi temel alanlarda öğrenme düzeylerinin düşük olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde öğrenme sorunu üzerinde daha çok durulmasını bekliyorum.”
EĞİTİM-SEN BAKANLA GÖRÜŞTÜ
Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu üyeleri Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ile eğitimcilerin sorunlarına ilişkin öneri ve talepleri hakkında görüştü. Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Doğan’ın Bakan Ziya Selçuk’la paylaştığı dosyada şu ifadelere yer verildi: “Eğitim sistemimizin en önemli unsurlarından birisi olan öğretmenlerimizin toplumsal statü, eğitimin niteliği, ekonomik, sosyal ve özlük haklar konusunda oldukça geri durumda olduğunu, sendika olarak öğretmenlik mesleğine hak ettiği saygınlığın kazandırılması için, mesleğin çağdaş ve bilimsel bir anlayışla yeniden ele alınmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz.”
SON 20 YILDA NELER OLDU?
Son 20 yılda eğitimde 5 farklı sistem uygulandı ve bu süre zarfında 11 farklı bakan göreve geldi.
1997-2004-Lise Giris Sınavı (LGS) uygulandı. Not ortalaması 5 üzerinden 4 olan öğrenciler resmi/özel fen ve Anadolu liselerine girmek için LGS’ye girme hakkına sahip oldular. Özel okullar ve polis kolejlerinin ayrı sınavı vardı.Sınavları tek çatı altında toplamak amacıyla kaldırıldı.
2005-2008- Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) uygulandı. Not ortalaması 5 üzerinden 4 olan öğrenciler için tek sınav yapılmaya baslandı.Telafi sınavının olmaması, derslerin ve öğrenme süreçlerinin önemsizleşmesi, sistemin sınav odaklı olması, gerçek hayata ve ortaöğretime hazırlamaması benzeri nedenlerle kaldırıldı.
2008-2011- Çoklu Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile Ortaöğretime Geçiş Sistemi (OGES) uygulandı. 6, 7 ve 8. sınıfların sonunda hesaplanan sınıf puanlarının (SP) ağırlıklandırılmış ortalaması alınarak Ortaöğretime Yerleştirme Puanı (OYP) hesaplanmaya başlandı. SBS’lerin dershaneye başlama yaşının 4. sınıfa düşmesine, okul dışı kaynaklara yönelimin artmasına okulda uygulanan eğitimin önemini kaybetmesine, öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimlerinin olumsuz etkilenmesine neden olduğu için çoklu seviye belirleme sınavı kaldırıldı.
2011-2013- Tüm bu süreçte Millî Eğitim Bakanı olarak görev yapan isimler de sık sık değişti. Tekli SBS ile Ortaöğretime Geçiş Sistemi (OGES) uygulandı. OYP, 8. sınıf SBS puanı ve ortaokul not ortalaması dikkate alınarak belirlendi. SBS’ler sadece 8. sınıfın sonunda uygulanmaya başlandı. Çoklu ve tekli SBS ile OGES’te sınava girmek istemeyen öğrenciler, mahallelerinde evlerine yakın bir genel liseye ya da sınavla öğrenci almayan bir mesleki ve teknik liseye gidebiliyorlardı. OGES, tek bir sınav ile öğrencilerin anlık performanslarını ölçmenin önüne geçmek ve öğretim programlarına odaklanarak sınıftaki kazanımları ön plana çıkarmak gibi gerekçelerle kaldırıldı.
2013-2017- Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi uygulandı. 2013-14 egitim-ögretim yılında genel liselerin Anadolu liselerine dönüşümü̈ tamamlandı. “4+4+4” düzenlemesi olarak bilinen 12 yıl zorunlu eğitime geçildi. Ortaöğretime geçiş için TEOG getirildi ve ortaöğretime yerleşecek tüm öğrenciler için zorunlu kılındı. 8.sınıfta altı temel dersin her biri için ikişer sınav, bir yılda toplam on iki sınav merkezi olarak yapılmaya başlandı. Din Kültürü̈ ve Ahlak Bilgisi dersi değerlendirmeye eklendi. Çoktan seçmeli sorulara dayanması nedeniyle öğrencilerin test çözmeye odaklanması, sınavla öğrenci alan okul sayısının zaman içerisinde artmasıyla zaten ayrıştırıcı bir yapıda olan sistemin, tüm okulların sınavla öğrenci almaya başlamasıyla daha ayrıştırıcı ve daha rekabetçi bir yapıya dönüşmesi nedeniyle 2017-2018 eğitim-öğretim yılı başında kaldırıldı.