Ekonomik krizin gölgesinde eğitim

Yüksek enflasyon ve yoksulluk nedeniyle eğitime erişemeyen çocuk sayısı artıyor. Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Kayıhan Kesbiç, eğitimde eşitsizlik döngüsünden kurtulmanın gelir eşitsizliğinin giderilmesiyle mümkün olduğunu söylüyor

13 Şubat 2025 - 09:47

Eğitim Reformu Girişimi’nin Eğitim İzleme Raporu 2024’e göre, 2023-24 eğitim-öğretim yılında, zorunlu eğitim çağında örgün ve yaygın eğitim dışındaki çocuk sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 38 arttı ve yaklaşık 612 bin 814’e yükseldi. Bu sayıya T.C vatandaşı olmayan mülteci ve göçmen çocuklar da eklediğinde yaklaşık 855 bin 174’e ulaşıyor. Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve gelir adaletsizliği hayatın her alanını etkilediği gibi eğitimi de olumsuz etkiliyor. Eğitim harcamaları artarken, enflasyon karşısında eriyen ücretler masrafları karşılamaya yetmiyor. Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Kayıhan Kesbiç ile eğitime erişemeyen çocuk sayısının neden arttığını ve gelir adaletsizliğinin eğitimde fırsat eşitliğini nasıl etkilediğini konuştuk.  

“YARDIMLAR DEĞER KAYBETTİ”
Gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısına göre Türkiye’de gelir eşitsizliğinin son 18 yılın en yüksek seviyesinde olduğunu paylaşan Kesbiç, “Buna bir de yüksek enflasyon ortamında etkisi gittikçe azalan sosyal yardımlar ve çalışan çocuk sayısında görülen artış eklenince eğitim dışına çıkan çocuk sayısı arttı. Eğitim dışına çıkan çocuk sayısı lise kademesinde ve özellikle 15-17 yaş grubunda yüksek. Bu yaş grubundaki çocuklar ev içinde veya dışında çalışmak zorunda kalıyorlar ve eğitimi terk ediyorlar.” dedi.

Kesbiç’e göre enflasyonun etkisi ailelerin ekonomik durumlarına göre farklılaşıyor. Yoksul ailelerin özellikle gıda enflasyonu nedeniyle enflasyondan çok daha yoğun bir şekilde etkilendiğini söyleyen Kesbiç, “Bu etki, yoksul ailelerin eğitime, çocukların sağlıklı gelişimleri için gerekli olan beslenme ve kıyafet gibi harcamalara daha az kaynak aktarabilmelerine neden oluyor. Yoksul ailelere mensup çocukların eğitime devamı için gerekli olan sosyal yardımlar yüksek enflasyon ortamında ciddi şekilde geriledi. İhtiyaç sahibi çocuklara okula devam karşılığında verilen Şartlı Eğitim Yardımı, enflasyon sürecinde ciddi anlamda değer kaybetti. 2020 yılında ortaöğretimdeki bir kız öğrenci için aylık 75 TL ödenirken, bu miktar 2021’de 90 TL’ye, 2022 ve 2023 yıllarında ise 150 TL’ye yükseldi. 2020’de ödenen aylık miktar baz alınarak, TÜİK yıllık enflasyon verileri üzerinden bir değerlendirme yapıldığında, aylık Şartlı Eğitim Yardımı miktarlarının 2022’de 155 TL, 2023’te ise 238 TL seviyesinde olması gerekiyordu.”

“42 KAT FARK VAR”
Kesbiç’in paylaştığı bilgilere göre kamu, oransal olarak bakıldığında Türkiye’de en çok eğitim harcaması yapan kesim. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranının 2025’te yüzde 9,9, son üç yıldır da yüzde 10 seviyesinde olduğunu kaydeden Kesbiç, şöyle devam etti: “Birleşmiş Milletler, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda, kamu harcamalarının yaklaşık yüzde 15-20’sinin üniversite öncesi eğitime ayrılmasını öneriyor. Ancak, Türkiye bu orandan oldukça uzakta. Eğitim bütçesi, çocuk yoksulluğuyla mücadelede ve eğitimin niteliğinin artırılmasında kritik önemde. Son 20 yılda Türkiye'de MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranı en yüksek yüzde 12-13 seviyesine ulaştı. Birleşmiş Milletler tarafından önerilen bütçe oranının altında olmasına rağmen, merkezi yönetim bütçesinin yüzde 12-13’üyle bile birlikte MEB bütçesinin zorunlu eğitim çağındaki tüm çocuklara ücretsiz okul yemeği sunulabileceğini hatırlatmak gerekiyor.”

Kamu tarafında veriler böyleyken, eğitime yapılan bireysel harcamaların ise yükseldiği görülüyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü  (OECD) ülkeleri üzerinden bir değerlendirme yapıldığında Türkiye’nin eğitime yapılan bireysel harcamalarda, Kolombiya ve Şili’nin ardından yüzde 15’le Macaristan’la birlikte oransal olarak en çok harcama yapan üçüncü ülke olduğunu belirten Kesbiç, şöyle devam etti: “Eğitime yapılan bireysel harcamaların toplumun tümüne hakkaniyetli bir şekilde dağıldığını söylemek ise oldukça güç. Türkiye’de hanehalkları gelire göre yüzde 20’lik gruplar halinde sınıflandırıldığında, en düşük gelirli yüzde yüzde 20’lik gelir kesiminde yer alanlar tüm eğitim harcamalarının yalnızca yüzde 1,5’ini gerçekleştiriyor, üçüncü yüzde 20’lik kesimde yer alan haneler ise tüm eğitim harcamalarının yüzde 11,3’ünü, en yüksek gelirli üst yüzde 20’lik dilimde yer alan haneler ise eğitim harcamalarında baskın bir paya sahip ve tüm eğitim harcamalarının yüzde 63,1’ini yapıyor. Başka bir ifadeyle, en zenginle en yoksul kesimin eğitim harcamaları arasında 42 kat fark var. Bu fark, kaynak kitaplar, kısa süreli eğitimler, kurslar, dershaneler, özel öğretmenler ve özel okullar gibi harcama kalemlerinde kendini gösteriyor ve imkân farklarını derinleştiriyor.” 

YOKSULLUK VE ÇOCUK İŞÇİLER 
2016-2022 arasında Türkiye’de yoksul çocuk sayısının 8 milyon 960 binden 9 milyon 590 bine yükseldiğini söyleyen Kesbiç, “Çocuk yoksulluğu arttıkça çocukların ev içi emeği de artıyor ya da gelir getiren ev dışındaki işlerde daha fazla çalışmaya başlıyorlar ve hanelerine katkı sağlıyorlar. 15-17 yaş grubu, çocukların diğer yaş gruplarına kıyasla en fazla çalıştığı yaş grubu. TÜİK tarafından yayımlanan 2023 verilerine göre, 15-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 22,1’i işgücünde. 15-17 yaş grubundaki oğlanların yüzde 32,2’si işgücündeyken kızlarda bu oran yüzde 11,5. Kızlar ve oğlanlar arasındaki bu fark, istatistiklerin ev dışındaki çalışma aktivitesine yoğunlaşması ve kız çocukların yoğun bir şekilde üstlendiği ev içi emeğin göz ardı etmesiyle ilgili. Ev içi emeğin de dahil edilmesiyle kız ve oğlan çocuklar arasındaki farkın azaldığını gerek ev içinde gerekse ev dışında çalışmanın çocukların eğitime erişimlerini ve eğitim kazanımlarını benzer şekilde olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz.” dedi. 

PISA araştırmaları kapsamında düzenlenen anketler, çocukların yaşadıkları ev ortamına ve ailelerin sosyoekonomik durumlarına dair bilgi veriyor. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Durum (ESKD) endeksi olarak tanımlanan bu veriler, ebeveynlerin mezuniyet derecelerini, çalışma ve gelir durumlarını, hanehalkının sahip olduğu çeşitli eşyaları değerlendirerek, sosyoekonomik durumu ülkeler arasında karşılaştırılabilir hâle getiriyor. Kesbiç, konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “PISA 2022 sonuçlarında, Türkiye’de sosyoekonomik anlamda en dezavantajlı gruptaki çocukların ortalama matematik puanı 424’ken en avantajlı gruptaki çocukların ortalama puanı ise 523’tü.  PISA 15 yaşındaki bir çocuğun bir eğitim-öğretim yılında 20 puanlık bir öğrenme gerçekleştirebildiğini belirtiyor; bu da iki grup arasında 5 yılda kapanabilecek bir öğrenme farkı olduğunu gösteriyor. Ayrıca PISA araştırmaları ülkeler arasındaki sosyoekonomik duruma dair karşılaştırma olanağı sağlıyor. PISA 2022’de, 36 OECD üye ülkesinin yer aldığı ESKD endeksinde Türkiye son sırada yer aldı. Bu da Türkiye’den araştırmaya katılan 15 yaşındaki çocukların OECD ülkeleri arasında sosyoekonomik durum kapsamında en dezavantajlı grup olduğunu gösteriyor.”  

BU DÖNGÜDEN NASIL ÇIKILIR? 
Türkiye’de bodurluk ve çocukların sağlıklı yemeğe erişiminde de ciddi sorunlar yaşandığını söyleyen Kesbiç, şöyle devam etti: “Türkiye, OECD ülkeleri arasında son 30 günde haftada en az bir kez parası olmadığı için yemek yiyemeyen öğrencilerin oranında en üst sırada. Bu nedenle, ücretsiz ve sağlıklı okul yemeği, çocukların hem eğitim sistemi içinde kalması hem de daha verimli bir okul hayatı geçirmeleri için kritik önemde. Çocukların eğitim sistemi içerisinde kalmasını sağlayacak sosyal politika araçları üzerinde çalışmalar yapılmalı. Halihazırda var olan araçların enflasyon ortamına uygun bir şekilde yeniden kurgulanması gerekiyor. Okullar arasındaki imkân farklarının azaltılması, çocukların kültür ve spor faaliyetlerine erişiminin kolaylaştırılması, akademik ve sosyoekonomik olarak farklı arka planlara sahip çocukların birlikte yer alabilecekleri okul ve sınıf ortamları oldukça önemli. Uzun vadede ise eğitimde eşitsizlik döngüsünden kurtulmak, Türkiye’de gelir eşitsizliğinin giderilmesiyle mümkün.” 

 


ARŞİV