Üniversiteye girişte yeni dönem

YKS baraj puanının kaldırılmasının sınav ve eğitim sistemine nasıl yansıyacağı hakkında konuşan Eğitim Uzmanı Hasan Yiğit, “Eğitimin niteliği istenen düzeye yükseltilemediği için baraj puanını düşürmek gibi bir yola başvuruldu” dedi

23 Şubat 2022 - 13:10

Her yıl milyonlarca öğrencinin üniversiteye giriş için katılım sağladığı Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) ile ilgili önemli bir karar alındı. Yükseköğretim Kurumu’ndan yapılan açıklamaya göre bu yıldan itibaren ilgili puan türlerinde sınav puanı hesaplanan tüm adaylar için ortaöğretim başarı puanı eklenerek yerleştirme puanı hesaplanacak. Üniversiteye giriş kapsamında uygulanan YKS ile ilgili alınan karara göre sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puan türlerinde sınav puanı hesaplanması için baraj uygulaması kaldırıldı. Bu yıldan itibaren uygulanmakta olan Temel Yeterlilik Testi (TYT) puan türünde 150 puan almış olma şartı ile yerleştirme puanlarının hesaplanmasında; TYT puan türü için 150, sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puan türleri için 180 olan sınav puanı barajı uygulaması kullanılmayacak.

Eğitimde ve sınav sisteminde yaşanan bu değişiklik hakkında gazetemize konuşan Eğitim Uzmanı Hasan Yiğit, “Sınavlar yeni nesil sorulardan oluşmasına rağmen eğitim bu düzeye yetişemiyor. Böylelikle her geçen gün başarımız düşüyor” dedi.

“BİR MİLYON ADAY BARAJ ALTINDA KALDI”

Yiğit, YKS barajının kaldırılması hakkında şunları söyledi: “Üniversite sınavında yapılan değişikliklere öğrenciliğimden bu yana onlarca kez tanık oldum ama söz konusu baraj sistemi her dönem mutlaka vardı. Geçen yıl üniversite sınavına giren yaklaşık iki buçuk milyon adaydan bir milyona yakını baraj altında kalarak tercih hakkı elde edememişti. Bu yıl baraj sisteminin kaldırılmasıyla YKS’ye giren tüm öğrenciler tercih yapabilecekler. Bu değişiklik, baraj altında kalacak bir milyona yakın öğrenciye umut vaad etse de dört yıllık üniversite kontenjanlarında artış olmayacağı için bu üniversitelere yerleşen öğrenci sayısında bir değişiklik oluşturmayacaktır. Buna karşın açıköğretim fakültesi, iki yıllık bölümler ve özel üniversitelere yerleşen öğrenci sayısında büyük bir artış olacağını düşünüyorum.”

“EĞİTİMDE NİTELİĞİN DÜŞMESİNİN GÖSTERGESİ"

Sınava hazırlık sürecinde fırsat eşitliği olmadığını belirten Yiğit, “Hepimiz biliyoruz ki sınava hazırlık sürecinde tüm öğrenciler aynı şartlara sahip değil. Bu fırsat eşitsizliği pandemi nedeniyle daha da artmış durumda. Yapılan bu değişiklik, sınava yeterince hazırlanamayan ve baraj altında kalacak bir milyona yakın öğrenciyi sisteme dahil etmek için alınmış bir karar gibi görünüyor” dedi ve şöyle devam etti: Bu kararın temelindeki mantık şu: Hatırlarsınız, 2012-2013 eğitim-öğretim döneminde 4+4+4 eğitim sistemi ile bir değişikliğe gidilmişti. İlköğretime başlama yaşı 7 iken, bu değişiklikle 6 yaşa çekilmişti. O dönem 6 ve 7 yaşındaki 1.sınıfı birlikte okudular. Şu an bu sistemden gelen öğrenciler, 800.000 kişi artarak geliyorlar ve 2024’te YKS’ye üç buçuk milyon üniversite adayı girecek. Bu çok yüksek bir sayı. Baraj puanının kaldırılmasıyla da üç buçuk milyona yakın üniversite adayından üniversiteye yerleşemeyen öğrenci sayısının azaltılması hedefleniyor. Sistemsel tıkanıklığa bu şekilde çözüm bulunmaya çalışılmış.”

Eğitimin giderek niteliksizleştiğinin altını çizen Yiğit, “Pandemi ile birlikte eğitimdeki niteliksizlik daha da arttı. Eğer ortaöğretimde verilen eğitim öğrencinin ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olsaydı, baraj puanının kaldırılmasına pek de gerek olmazdı. Baraj puanının kalkması, eğitimdeki niteliğin düşmesinin bir göstergesi aslında. Eğitimin niteliği istenen düzeye yükseltilemediği için baraj puanını düşürmek gibi bir yola başvuruldu.” ifadelerini kullandı.

“BAZI ADAYLAR OKUMANIN ÇOK GEREKLİ OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYOR”

Eğitimde yaşanan genel sıkıntılara da değinen Yiğit, “Okul, öğrenciyi hayata hazırlayan kurumdur ancak bizim öğrencilerimiz sınavlara hazırlanıyor. Sınav odaklı bir eğitim sistemine sahip olmamız, sınavların ‘araç’ değil ‘amaç’ olarak görünmesine neden oluyor. Asıl noktayı gözden kaçırıyoruz. Sınav odaklı okuyan öğrencilerin hayat sınavına gücü kalmıyor. Öğrenciye kazandırılmak istenen kazanımlar, suya yazılmış yazı gibi oluyor” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Son zamanlarda öğrencilerde ‘canım hiçbir şey yapmak istemiyor’ söyleminin fazlasıyla ön plana çıktığını üzülerek gözlemliyorum. Bu da var olan olan genel sıkıntılara tuz biber oluyor. Özellikle sık sık değişen sınav sistemleri, sınava yakın tarihlerde resmî ağızlardan açıklanan ani ve büyük değişiklikler öğrencileri hayal kırıklığına uğratarak motivasyonlarının düşmesine sebep oluyor, hatta üzgünüm ki eğitimden soğutuyor. Üniversite mezunlarının iş bulma süreci ve elde ettiği yaşam standartlarını göz önüne alan üniversite adaylarının bir kısmı, üniversite okumanın artık çok da gerekli bir şey olmadığını düşünüyor. Hayata daha erken atılmanın yollarını araştırıyor.”

“EĞİTİM VE SINAV SİSTEMİ ÖRTÜŞMÜYOR”

Liseye ve üniversiteye geçiş sınavlarındaki sistemi değerlendiren Yiğit, “Bir eğitimci gözüyle şunu söyleyebilirim ki YKS olsun LGS olsun, bu sınavlar çoktan seçmeli olsa da aslında bilgiyi doğrudan sormayan, bilginin yorumlanarak kullanılmasını isteyen, proje bazlı eğitim temel alınarak hazırlanmış sınavlar. Ancak öğrencilerin ne yazık ki çoğu ezbere dayalı, sorgulamayan, bilgiyi doğrudan alan ama işleyemeyen bir eğitim sistemiyle yetiştiriliyor. Bu da var olan sınav sistemi ile örtüşmüyor. Hatta resmi sitelerde yayınlanan soru kaynakları ile sınavda gelen soruların birbiriyle hiç benzerlik göstermediğine de şahit oluyoruz. Sınavlar yeni nesil sorulardan oluşmasına rağmen eğitim bu düzeye yetişemiyor. Böylelikle her geçen gün başarımız düşüyor” şeklinde konuştu.

Eğitimde tüm öğrencilere fırsat eşitliği sağlanması ve eğitimin niteliğinin artırılması gerektiğini dile getiren Yiğit, “Sınav sistemi konusunda daha istikrarlı davranılması gerekiyor. Bu da eğitimin siyaset üstü, bağımsız bir kurum gözüyle görülmesinden geçiyor. Bilişim çağında yaşarken bilgiden ancak bu kadar uzak olunabilirdi. Kullanılmayan bilgi sadece yüktür. Bilginin ve eğitimin temel amacı öğrenciyi hayata hazırlamak olmalıdır. Bu bakış açısıyla kendimizi geliştirebiliriz. Bilinçli veli, sorgulayan öğrenci, kendini geliştiren öğretmenler ve eğitimi temel alan bir yönetim anlayışıyla bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.” dedi.  


ARŞİV