Türkiye’de zorunlu eğitimin süresi 2012-2013 eğitim-öğretim yılı itibarıyla 12 yıla çıkarıldı. Eğitim Reformu Girişimi’nin “Kız Çocuklarının Eğitim Hakkı” raporunda yer alan verilere göre 2011-12’de yüzde 67,4 olan ortaöğretimde ortalama net okullulaşma oranı 2012-13’te yüzde 70,1’e, 2017-18'de yüzde 83,6'ya, en güncel verilerin olduğu 2021-22'de ise yüzde 89,7'ye çıktı. Ancak ERG’nin raporundaki veriler eğitimde başka bir sorunun da büyüdüğüne işaret ediyor: “2019 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre Türkiye’de 5-17 yaş grubunda yaklaşık 720 bin çocuk çalışıyor. Bu sayının 508 bini oğlan, 212 bini ise kız çocuklardan oluşuyor.
Ev içi emek faaliyetlerine ise kız çocuklar oğlanlara kıyasla daha yoğun katılıyor. 5-17 yaş grubunda kızların yüzde 51,3’ü ev işlerine yardımcı olurken oğlanlarda bu oran yüzde 40 olarak kaydedildi. Kız çocuklar ev içi emek ve bakım faaliyetlerine daha fazla zaman harcıyorlar. Genellikle ev işi yaptıklarını söyleyen kız çocuk sayısı oğlan çocuk sayısının neredeyse iki katı, bu oran bakım emeğinde ise iki kattan da fazla. Ev işi yapan kız çocukların yüzde 4,4’ü, oğlan çocukların ise yüzde 1,4’ü ev içi emeğe haftada 21 saatten fazla zaman ayırıyor. Ev dışı ortamlarda oğlanlara kıyasla daha az çalışan kız çocuklar, ev içi emeğin önemli bir bölümünü üstleniyorlar. Raporda, haftada ortalama 21 saatten fazla ev işlerine katkı sunan kız çocukların ev içi ücretsiz emeğinin de çocuk işçiliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret edildi.
UNDP tarafından Aralık 2022’de yayımlanan “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Yer Alan Genç Kadınlar Mevcut Durum ve İhtiyaç Analizi Araştırması” eğitime erişimin kesintiye uğramasının nedenleri arasında “eğitimin aile için maliyetli olması”, “ev işleri sorumluluğu” ve “ailenin uygun görmemesi” ön planda yer alıyor. Türkiye’de işgücü istatistiklerine bakıldığında ise 15-24 yaş genç istihdamında kadınların işsizlik oranının erkeklerin 1,5 katı olduğu paylaşılıyor.
“YÜZDE 22’YE YÜKSELDİ”
İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın hazırladığı “Ekonomik Krizin Eğitim Maliyeti” araştırmasına göre yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden ailelerin temel ihtiyaçların yanı sıra eğitim ve sağlık harcamalarından vazgeçmeyi bir öncelik haline getirdiği öne çıkıyor. İPA’nın raporuna göre 2020’de yapılan eğitim harcamalarının yüzde 74,7’si devlet tarafından finanse edilirken bu oran 2021 yılına gelindiğinde yüzde 72,5’e geriledi. Bu doğrultuda, 2020 yılında eğitim harcamaları içinde hanelerin yaptığı harcamaların payı yüzde 20 iken 2021 yılında yüzde 22’ye çıktı. Bu sonuca göre zorunlu eğitimin maliyetinin beşte birinden fazlası ailelerin bütçesi üzerinden karşılanıyor. Eğitim harcamalarındaki yıllık enflasyon ise Ağustos 2023’te yüzde 48,61 oldu. Enflasyonun artması, kitaplar, okul kıyafeti, ulaşım, okul kayıt parası vb. kalemlerdeki eğitim maliyetlerini karşılamayı daha da zorlaştırdı. Bir yıl içinde okula başlama maliyeti; okul öncesinde 7 bin 626 TL’den 17 bin 234 TL’ye, ilkokulda 12 bin 500 TL’den, 28 bin 295 TL’ye, ortaokulda 13 bin 304 TL’den 30 bin 6 TL’ye, lisede 13 bin 717 TL’den 31 bin TL’ye yükseldi.
KAMU BÜTÇESİ AZALDI
Raporda, kamu tarafından eğitime ayrılan bütçenin her geçen yıl daraldığı da vurgulandı. 2011 yılında hanehalklarının eğitime yaptığı harcama 13 milyar 782 milyon iken, 2021 yılına gelindiğinde 75 milyar 774 milyon TL’ye yükselerek 5,5 kat arttı. Devletin eğitime harcadığı bütçe artsa da GSYH içindeki oranı düzenli olarak düştü. Raporda şu ifadelere yer verildi: “Yoksulluğun da etkisiyle, eğitimin hanelerin sırtına binen bu mali yükü her geçen gün çok daha fazla öğrencinin çocuk işçiliği ve/veya çocuk evliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalmasına, dolayısıyla da okul terklerine yol açıyor. Derinleşen yoksulluk düşük ve orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde pandemiden önce yüzde 57 civarında seyreden öğrenme yoksulluğunu pandemi sonrasında yüzde 70 düzeyine yükselerek kitlesel öğrenme kayıplarına yol açtı, okul terklerini kaçınılmaz hale getirdi. Benzer süreçler Türkiye’de de deneyimlenmiş olup çocuk yoksulluğu önce pandemi, sonrasında ise ekonomik krizle ivme kazandı. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden aileler temel ihtiyaçların yanı sıra eğitim ve sağlık harcamalarından vazgeçmeyi bir öncelik haline getirmek durumunda kaldılar. Eğitimden kopma riskini telafi edecek yeteri önlem alınmadığı sürece, başta kız çocukları, engelli çocuklar ve mültecilerin oluşturduğu kırılgan gruplar olmak üzere, binlerce çocuk ekonomik gerekçelerle okul terkine başvurmak zorunda kalmaya devam edecek.”
“DÖRTTE BİRİ OKULA AÇ GİDİYOR”
Raporda, çocukların yeterli ve sağlıklı beslenemediğine dair veriler de paylaşıldı: “Gıda enflasyonunun aşikar bir sonucu olarak çocuklar yalnızca evde değil okulda da yetersiz besleniyor ya da beslenemeyip derslere aç gidiyor. Nüfusun dörtte birinden fazlasını (yüzde 27) oluşturan çocukların dörtte üçü okul çağında olup okul çağındaki çocukların da en az dörtte birinin okula aç gittiği tahmin ediliyor.”
“EĞİTİM ARTIK ZENGİN İŞİ”
Raporda, 2022-2023 eğitim-öğretim yılında toplam 19 milyon 904 bin 679 öğrencinin örgün eğitim aldığı ifade edilirken, toplam 75 bin 19 eğitim kurumu içinde devlete ait okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19) olarak kaydedildi. Kamu yatırımlarında eğitim alanına ayrılan payında düşü olduğuna dikkat çekilen raporda “Düşüş eğilimi eğitiminin ‘anayasal hak olarak parasız sağlanması gereken bir kamu hizmeti’ olmaktan çıkardı. Sonuç olarak nitelikli eğitime erişim ve eğitimde başarı çoğunlukla özel okulları tercih eden üst orta sınıf ailelerin çocuklarına ait hale geldi” ifadelerine yer verildi. 2021 yılında 1 milyon 452 bin 331 olan açık öğretimde okuyan öğrenci sayısı 2022 yılında 1 milyon 738 bin 198’e yükselmişken; 2022-2023 eğitim öğretim yılında 608 bin kişi daha artarak 2 milyon 346 bin 654’e ulaştı.