İklim Kanunu Teklifi, geçen hafta TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edildi. Teklife göre, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararı gözetilerek alınacak tedbirlere ve düzenlemelere süresinde uymakla ve bunları uygulamakla yükümlü olacak. Ulusal Katkı Beyanı, net sıfır emisyon hedefi ile İklim Değişikliği Başkanlığı’nın yayımladığı strateji ve eylem planları doğrultusunda sera gazı emisyonları azaltılacak. Strateji ve eylem planları dönemsel olarak ulusal ölçekte hazırlanacak, uygulanacak ve uygulanması izlenecek.
Teklifte İklim Değişikliği Başkanlığı’nın görev ve sorumlulukları netleştirildi. Kurumlar arası koordinasyon, faaliyetler ve standartlar başkanlıkça belirlenecek. Başkanlık, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerine ilişkin ilerlemeleri izleyecek. Karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaları düzenlemek de Başkanlığın yetkisinde olacak. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Başkanlık tarafından kurulacak ve bu kapsamda tahsisatların dağıtımı yapılacak. Net sıfır emisyon hedefinin sağlanmasına yönelik emisyonların dengelenmesi için orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarını engellemek üzere ilgili kurum ve kuruluşlar tedbirler alacak. İklim değişikliğinin etkilerine karşı su kaynaklarının yönetimi sağlanacak. Denizel ve karasal korunan alanların niteliği ve oranı yükseltilecek. Kanun teklifinde belirtilen uygulama ve planlama araçlarına ilişkin hazırlama ve uyarlama yükümlülükleri, ilgili kurum ve kuruluşlarca en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar yerine getirilecek. Cumhurbaşkanı, bu süreyi bir yıla kadar uzatabilecek.
“SOMUT ADIM ATILMIYOR”
İklim Kanunu Teklifi, iklim krizinin yarattığı ve ortaya çıkaracağı sorunları çözebilecek mi? Çevre örgütlerinin, STK’ların ve bilim insanlarının “kapsayıcılıktan uzak” eleştirisinde bulunduğu kanunun eksikleri neler? Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz ile konuştuk. İklim krizi gibi hayatın neredeyse her alanına dokunan bir sorunu çözmek için kapsayıcı bir düzenlemenin yapılması gerektiğine işaret eden Gürbüz, “Ancak hükümet, muhataplarına danışmadan ya da duymak istemedikleri önerileri söyleyecek kişi ve kurumları sürece dahil etmeden ilerledi, bu da bizi içi boş bir kanun ile karşı karşıya bıraktı. İklim Kanunu Teklifi bu hatanın sonuçlarını gözler önüne koydu zaten. Herkesin eleştirdiği hatta sivil toplum örgütlerinin geri çekilmesini istediği bir metin çıktı ortaya.” dedi.
Gürbüz’e göre kanunun en büyük eksikliği sorunu çözme adına somut adım atılmaması ve kangrene dönmüş konuların es geçilmesi. “Türkiye’nin iklim krizine katkısının durdurulması sera gazı emisyonlarının azaltılmasına bağlı.” diyen Gürbüz, şunları söyledi: “Sera gazı emisyonları enerji, ulaştırma, tarım, ormancılık ve sanayi gibi belli başlı sektörlerdeki insan faaliyetleri nedeniyle ortaya çıkıyor. İşin başında da fosil yakıt dediğimiz petrol, kömür ve gaz kullanımı var. Türkiye’nin emisyonlarının yüzde 70’inden fazlası enerji sektörüyle ilişkili. İklim Kanunu başta kömür olmak üzere, bu kaynakların kullanımının nasıl azaltılacağına dair bir yol haritası çizmiyor. Trafik Kanunu üç kez kırmızı ışık ihlali yaparsanız ceza veriyor, İklim Kanunu ise ne kömür kullanmayı sınırlıyor ne de kömürden vazgeçme konusunda kademeli bir takvim ortaya koyuyor. Suçun ne olduğunu tanımlamıyor, önleyici ceza önermiyor. Çözümü teşvik edecek yasal bir altyapı da sunmuyor. Bağlayıcı bir seragazı emisyon azaltım hedefi konulabilirdi örneğin. Almanya’nın iklim kanununda 2030’a kadar seragazı emisyonlarının yüzde 65 oranında azaltılması hedeflenmiş. Bizde tek referans noktası 2053 net sıfır emisyon hedefi ama oraya nasıl gidileceğine dair bir yol haritası yok. 2025 ile 2053 arası bomboş.”
“KARBON VERGİSİ GETİRİLMELİYDİ”
Emisyon Ticareti Sistemi’yle (ETS) hidroelektrik, güneş, rüzgâr, jeotermal gibi enerji kaynaklarından enerji üreten şirketlerin karbon kredisi kazanıp bunu paraya çevirebileceklerini kaydeden Gürbüz, “Bu da firmalara ek bir gelir olur. ETS gelirlerinin büyük bölümünün de genel bütçeye gideceği taslak metinde belirtilmiş. Kanunun 12. maddesinin altıncı fıkrasında da bu gelirin firmalarca iklim değişikliği ile mücadeleyle ilgili alanlarda kullanılacağı yazılı. Yeşil dönüşüme ayrılmayla kastedilen bu ama bu gelirlerin sadece yeni yatırımları finanse etmede kullanılması yerine adil geçişi destekleyecek mekanizmaları da içine alması beklenirdi. Emisyon ticaretinin de ne kadar etkili olacağı belli değil.” diye konuştu.
“Aynı şekilde karbon denkleştirme dediğimiz, fidan dikme gibi etkisi net olmayan yöntemler şirketlerin karbon yüklerini hafifletmesine de İklim Kanunu taslağında yeşil ışık yakılmış.” diyen Gürbüz, “Bunların yerine karbon vergisi koymak, firmaları kalıcı bir dönüşüme yönlendirecek, sera gazı emisyonu çıkaran üretim yöntemlerini terk etmeye yönlendirecekti. Şimdi ise bir kömür santralı sahibi şirket, başka bir yerde rüzgâr santralları kurarak karbon kredisi toplayabilir, böylece de yoluna da karbon fiyatları çok yüksek rakamlara ulaşana kadar eskisi gibi devam edebilir. İklimi kurtarmak için bu kadar zamanımız yok. Türkiye hem geriden geliyor hem de yavaş hareket ediyor.” dedi.
Dezavantajlı grupları da kapsayacak bir iklim kanunun yapılması gerektiğini söyleyen Gürbüz, şöyle devam etti: “Muhtemelen bu yasa, ‘yaptık, bizde de var’ demek ve sınırda karbon düzenleme mekanizmasını kolaylaştırmak, emisyon ticaretini başlatmak için çıkarılıyor. Gerçekten işe yarayacak, sera gazı emisyonlarını azaltacak, enerji ve diğer sektörlerdeki dönüşümü adil bir şekilde hayata geçirecek bir yasa çıkarmak için öncelikle konunun muhataplarıyla bir araya gelmelisiniz. Sadece iklim alanında çalışan bizim gibi sivil toplum örgütlerini kastetmiyorum. Kömür santrallerinde çalışan işçilerin haklarını savunacak sendikalardan enerji sektörüne, iklim değişikliğinden daha çok etkilenen kadınlar, yaşlılar gibi dezavantajlı grupların temsilcilerinden afet uzmanlarına kadar geniş katılımlı bir süreçten bahsediyorum.”