6-7 Eylül olaylarının 69’uncu yılında

1955 yılında Rum vatandaşların evleri, işyerleri, okulları ve kiliseleri yağmalandı. Kimi komşularının evine saklandı eşyalarını emanet etti, kimi de ülkelerini terketmek zorunda kaldı

05 Eylül 2024 - 12:40

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu olarak adlandırılan Türk tarihindeki en karanlık olaylardan biri 1955 yılında İstanbul’da yaşandı. İstanbul’da yaşayan Rumların hedef gösterildiği hadisenin ateşleyicisi 6 Eylül 1955'te Demokrat Parti'nin yayın organı olan İstanbul Ekspres gazetesindeki ‘Atatürk'ün Evi Bombalandı’ manşetiydi. Atatürk’ün Selanik’te doğup büyüdüğü evin bombalandığı söyleniyordu. Akşam saatlerine doğru Taksim Meydanı'nda toplanmaya başlayanlar, slogan ve afişlerle İstiklal Caddesi’ne ardından da tüm İstanbul’a yayılacak olan saldırıyı ateşledi. 

PEKİ HALK NELER YAŞADI, NELER HİSSETTİ?

6-7 Eylül olaylarının 69’uncu yılında halkın neler yaşadığını neler hissettiğini öğrenmek istedik ve o zamanlar daha birer çocuk olan tanıklarla konuştuk.  Aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ endişe duyanlar oldu. Onların isimlerini gizli tuttuk.

“AHIRDA İKİ GÜN SAKLANDIK”

6-7 Eylül’de henüz bir çocuk olan Rum yurttaş hatırladıklarını şöyle anlatıyor: “6 Eylül öncesi gayrimüslimlerin evlerini kırmızı boyayla işaretlediler. Hazırlık yapmışlar, çünkü yağmaya gelenlerin çoğu İstanbullu değildi. Kimin kim olduğunu bilmiyorlardı. Bizim evimiz bildiğim kadarıyla işaretlenmedi. Olaylar başladığında ailecek komşumuzun evinin altındaki ahırda saklandık. Olaylar yatışana kadar iki gün boyunca orada kaldık. Ama ilginçtir ki bu olaylarda bazı Rumlar da onlarla bir olup Rum evlerini talan ettiler. Benim semtimde bu olay varsa, İstanbul’un birçok semtinde de bu yaşanmıştır. ‘Korunma amaçlı’ diyerek ceplerini dolduranlar oldu. 

6-7 Eylül’den sonra ailem tekrar bir şey olacak diye çok korktu, oyun oynamak için ya da denize girmek için bile evin önünden ayrılamazdık. Kıbrıs Çıkartmasında da tekrar tedirginlikler başladı, ev karartmaları oldu. Aynı olaylar tekrar olacak diye hep bir tedirginlik ve korku yaşandı. 

İnsanların algılayamadığı nokta, bizi Yunanistan’la eş tutuyorlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, bizim Yunanistan’la hiçbir bağımız yok. Biz Doğu Romalıyız, Romalı Rum’a dönüştü. Sen Yunanistan’a hangi şartlarda gidiyorsan aynısı benim için de geçerli. Ama bilgisi az olan kişiler Rum olduğumuz için bizi Yunan zannediyorlar. Biz Türk vatandaşıyız, vergimizi verdik. Babam burada dört buçuk yıl askerlik yaptı, ben 20 ay oğlum 15 ay askerlik yaptı. Acemi birliğimi Amasya, usta birliğimi Aşkale’de yaptım, o malum yerde. Bir deyim vardır, ‘ne İsa’ya yarandık ne Musa’ya yarandık’, buradan Yunanistan’a giden Rumlara Türk tohumu, burada kalana gavur diyorlar. 

Kayıp Vatan diye bir belgesel var, buradan Yunanistan’a giden Rumlar’ın vatan hasretini görsün insanlar. Onların vasiyetlerinde hep ‘beni doğduğum yere gömün’ derler. Bir arkadaşımın kız kardeşi ‘beni doğduğum yere Kandilli ’ye gömün’ dedi, öyle de yaptık. Vatan burası, Yunanistan’da çok rahat yaşasan bile; İstanbul’da çocukluğun geçmişse İstanbul’un havasını almışsan… Eşimle ve oğlumla Yunanistan’a gittik dostlarımızı gördük, Topkapı’ya geldiğimizde otobüsten inince çamur dolu bir çukura bastım ‘yağmurda olsun çamurdan olsun vatanımız toprağımız olsun’ dedim. 

“EVİMİZİN TÜRK EVİ OLDUĞUNA İKNA OLUNCA UZAKLAŞMIŞLAR”

Rum zannedilen Türk ailesinin bir ferdinin o günlerden anımsadıkları şöyle: Anneannemin Çengelköy’deki evindeydik, o dönemde Çengelköy Rumların yoğunlukta olduğu ve Türklerle Rumların nesiller boyu kardeşçe yaşadığı bir yerdi. Hatta aile büyüklerimiz arasında akıcı bir şekilde Rumca konuşanlar da vardı. 6 Eylül gecesi, dışarıdan gelen gürültülerle irkildik. Dedem bir şekilde neler yaşandığından haberdar oldu. Rumların evleri kırmızı boyayla nasıl işaretlendiyse bizim evimiz de işaretlenmişti. Bu nedenle annem ve anneannem her ihtimale karşı hemen para ve ziynetlerini perdelerin içine, kıvrım yerlerine dikerek saklamaya çalıştılar. Ayrıca herhangi bir saldırı durumunda kaçabilmemiz için dedem evin arka sokağa açılan üçüncü kattaki pencerenin önüne gitmemizi istedi. Böylece arka yolan açılan kapıya ulaşabilecektik. Kısa bir süre sonra, evin bahçe kapısından elleri sopalı bir grubun girmekte olduğunu fark ettik.  Dedem, evin bir Türk evi olduğunu söyleyerek gelenleri eve giremeden durdurmuş. Sanırım, aralarında ailemizi bilenler de varmış evimizin Türk evi olduğuna ikna olunca uzaklaşmışlar. Amaçları soygun olan bu güruhun, Rum evlerinin yanı sıra pek çok Türk evine de girdiğini öğrendik. Geceyi korku içinde geçirdik. 

7 Eylül sabahı, babamla birlikte neler yaşandığını görmek üzere Çengelköy’ün sokaklarında dolaştık. Durum tahminlerimizin ötesindeydi, korkunçtu. Evlerin kapısı, penceresi kırılmış ve yağmalanmıştı, paramparça mobilyalar ve eşyalar evlerin bahçesindeydi. İşin garip tarafı, evlerin çevresinde tek bir Rum’a denk gelmedik. Bir anda tüm Çengelköylü Rumlar yok olmuştu. Hastalandığımızda bana ve ablamla ilgilenen çocuk doktoru Madam Eleni’nin piyanosu paramparça bir halde bahçesindeydi. İskele meydanındaki kilisenin önünde de paramparça papaz cübbesi vardı. O geceden sonra Rumların büyük bölümü Türkiye’yi terk etti.”

EMANET KAHVE RENGİ ÇANTA

6-7 Eylül’de Rum komşularını saldıran korumaya çalışan bir çok aile oldu. Ülkeyi terk etmeye karar veren Rumların mallarına ve eşyalarına sahip çıktılar onlara yardım ettiler. Rum komşularının emanetini koruyan aileden olan bir yurttaşımız o günleri şöyle anlattı:  “Olaylar yaşandığında çok küçüktüm, ailemin anlattıklarını hatırlıyorum. Ama unutmadığım bir anım var. Beyoğlu’nda yaşıyorduk o zaman Rum komşumuz olaylardan sonra İstanbul’dan Yunanistan’a giderken, babama sünnetçi çantasına benzeyen kahverengi deri bir çanta verdi. Beyoğlu’nda kuyumcuydu, babama ‘şimdi giderken yanımda götüremem. Çanta sende kalsa olur mu’ diye sordu. Babam da kabul etti ama tek bir isteği vardı; çantanın içindekiler tek tek sayılıp yazılacak ve karşılıklı imza atılacaktı. Oturdular yazdılar imzaladılar. Babam bize arada hatırlatırdı ‘ölürsem bu çanta bizim değil, gelip alacaklar’. Tam olarak ne kadar süre geçti hatırlamıyorum ama yaklaşık iki yıl sonra babama Yunanistan’dan bir telefon geldi, komşumuz aradı ve bir tanıdığının çantayı alacağını söyledi. Tanıdığı gelince çanta tekrar açıldı, sayım yapıldı imzalar atıldı ve çanta teslim edildi.”

 NELER YAŞANDI?

Gayrimüslimlerin dükkanlarının yağmalanması ve saldırı olaylarının kontrol altına alınamaması sebebiyle 6 Eylül gecesi sıkıyönetim ilan edildi. 7 Eylül sabahına kadar süren olaylarda resmi kaynaklara göre, 4 bin 214 ev, bin 4 iş yeri, 73 kilise, bir sinagog ve 26 okul ile aralarında fabrika, otel gibi yerlerin bulunduğu toplamda 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı. Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi hayatını kaybetti. 


 KADIKÖY’DE NELER OLDU?

Geçmişte Rumlar’ın yoğun olarak yaşadığı İstanbul semtleriyle ilgili kitaplar yazan Orhan Türker’in Halkidona’dan Kadıköy’e Körler Ülkesinin Hikâyesi adlı kitabındaki “6-7 Eylül olaylarında Moda Çarşısı” başlıklı bölüm şöyle;

“O yıllarda Moda Çarşısı adeta bir operet dekorunu çağrıştıracak kadar renkliydi. Caddenin iki yanına dizili dükkânların sahipleri ve çalışanları–birkaç Türk’ün dışında- çoğunlukla Rumlardan oluşuyordu. Meyhaneci Perikli, kasap Aleko, manav Dimitro, berber Vladimiros, eskici Aleko gibi isimler arasında serpilmiş birkaç Türk, Bulgar ve Ermeni dükkânı da vardı. Çarşıda Rumca, bazen Türkçe’den daha fazla kullanılıyordu. 6 Eylül olayları Kadıköy’de İstanbul’un pek çok yerinde yaşananlara göre ucuz atlatılsa da,  evlerin camları kırılıp kapıları zorlanmıştı. 7 Eylül sabahı cam kırıklarından geçilmeyen Moda çarşısında sağlam veya tahrip olmuş her dükkkânın önünde bayraklar asılıydı. Meyhaneci Perikli’nin dükkânının önü parçalanmış, masa, sandalye ve tabak çanakla dolmuştu. Kırılan şişe ve fıçılardan dökülen rakı ve şarapların kokusu tüm sokağı kaplıyordu. Pastacı Stasuli’nin dükkânı da tamamen tahrip olmuştu. Sokağa yığılan camların arasında ezilmiş kadife çikolata kutuları,  kırık limonata bardakları vardı. Yerlere saçılmış kakao ve vanilya torbalarından ortalığa tarifi güç, hoş bir koku yayılıyordu. 6-7 Eylül gecesinin maddi hasarı Kadıköy’de çabuk silindi ve hayat görünürde normale döndü. Ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bu olay, 9 yıl sonra Yunan vatandaşlarının sınırdışı edilmesiyle birlikte Rumların göçü için itici etken oldu."


 


ARŞİV