Agah Aydın: Sosyal medya olmasaydı çıldırırdık

Psikiyatr Agâh Aydın, “Toplumsal olarak iyileşmemizin önündeki en büyük engel, üstümüzdeki baskılar. Sosyal medyanın kısıtlanması da bu baskılardan biri”

08 Nisan 2016 - 11:18

Gökçe UYGUN

Sürekli patlayan bombalar, ülkenin doğusundaki sokağa çıkma yasakları, batısındaki ‘fiili ve ruhi’ yasaklar, çocuklara tecavüz haberleri, göçmenlerin dramı ve daha fazlası…
Peki bu katliamlar nasıl bitecek? Bu acılarla nasıl başa çıkacağız? Toplumsal travma mı yaşıyoruz? Bu ve benzeri soruları psikiyatrist, psikoterapist Agâh Aydın’a sorduk.

 Tüm bu yaşadığımız acılar toplumda travma yarattı mı?
 Travma bir şeyi/durumu ‘anlamlandıramamak’tır. ‘Bunlar niye benim başıma geliyor, ne yapabilirim’ sorularına yanıt bulamamak ve suçlu hissetmek… Tüm bu yaşadıklarımızı düşününce; evet travma yaşıyoruz.

Yıllardır Doğu’da yaşanan savaşa Batı mesafeliydi. Ama şimdi…
Ülkenin batısını doğusunu bırakın, Boko Haram örgütünün Afrika’da yaptığı bir katliam bile aslında herkesi etkiliyor. Dünyanın herhangi bir yerinde bir insan öldüğünde, herkesin bir parçası ölüyor aslında. İnsan dediğimiz varlık öteki ile tanımlanır. Ötekilerden biri ölünce, bizim de bir yanımız ölür. Yani bunu bilinç düzeyinde bilelim ya da bilmeyelim, hep bir yas halindeyiz. Türkiye’de de Doğu’da da Batı’da da yaşanan her olay herkesi etkiliyor. Çünkü uzakta bir olay olduğunda ‘Bize bir şey olmaz’ duygusunu oluşturmak, o korkuyu bastırmak için bile bir enerji harcarız.

Geçenlerde İstanbul’un Pazar günü boşaldığını anımsarsınız. Bu korkularımız nedeniyle resmen sokaklardan evlerimizi çekilmiştik.
Aslında Ankara ya da İstanbul’da terörde ölen insan sayısı, trafik kazalarında ölen insan sayısından az. Yani büyük bir metropolde bir bombaya denk gelme ihtimaliniz çok düşük teknik olarak. Olasılık düşük ama yaydığı korku, yaşattığı kaygı çok daha yüksek. 15 milyonluk bir kentte insanların başına bir şey gelme ihtimaline karşı sokağa çıkmamaları terör adına bir nevi ‘başarı’ aslında.
Sokaklarda insanlar boş boş dolaşıyor, sürekli bir korku, anlamsızlık duyguları… Olayın nerede olduğu çok da önemli değil. Oluş yerine göre bizim ondan kaçınma ve bastırma biçimimiz değişiyor. Büyük kentlerde yaşanan olaylara gelince; bu terör örgütlerinin bilinçli yaptığı bir şey. Çünkü orta sınıf tedirgin olmadığı zaman, iktidar örgütün/örgütlerin taleplerine kulak asmaz. Eğer orta sınıfı tedirgin ederse ‘başarılı’ olur ki orta sınıf da tedirgin edildi bence şu an.

Sosyal medya kullanımının etkisi nedir? Bir yandan insanlar içlerini boşaltıyorlar ama bir yandan da aynı korkuları paylaşa paylaşa daha da korkar hale gelmiyor muyuz?
Katılmıyorum buna. Aksine sosyal medya yaşanan sıkıntı düzeyini azaltıyor. Ne yazarsanız yazın, hangi tarafta olursanız olun, olay hakkında konuşmak insanların yas ve korkularını boşaltmalarını sağlıyor. Bu anlamda sosyal medya çok önemli, hele ki bizim gibi kapalı ve baskıcı bir toplumda. Bir şekilde insanların kendilerini ifade edebilecekleri, kendileri gibi düşünen kişilerle karşılaştıkları çok kıymetli bir alan. Sosyal medya da olmasa çıldırırdık…

Kriz zamanlarında sosyal medya susturulmaya çalışılıyor
Sosyal medyayı karalamak girişimleri ise muktedir zihniyetin sonucu. Yani ‘olayı yazıp çizip konuşmazsak olmamış gibi yapabiliriz’ düşüncesinin bir ürünü. Travmalarda tanıklar olayı kapatma eğiliminde olur. Yokmuş gibi varsayılırsa, o travmanın etkisinden korunmanın mümkün olabileceği yanılsaması yaşanır. Sosyal medya ise bu yanılsamayı gerçeğe tostlatan bir yer. Bu nedenle hangi gerekçeyle olursa olsun sosyal medyaya dokunulmasına asla izin vermemeliyiz.

‘Sosyal medyada yazıp çiziyorsunuz ama eylemlere gelmiyorsunuz’ diye tepkiler de var…
Yazmak, konuşmak önemli eylemlerdir travmada. Çünkü sizin gibilerin olduğunu bilirsiniz.

“İyileşmenin tek yolu hikayelerimizi paylamak” diyorsunuz.
Toplumsal ya da bireysel anlamda travmatik süreçlerle karşılınca biraraya gelmek önemli. O olay hakkında konuşmak, paylaşmak. Bu ilk adım. İkinci adım ise mağdurlara olay hakkında konuşunca ‘başına kötü bir şey gelmeyeceğinin güvencesinin’ verilmesi. Tabi bunun olabilmesi için demokratik bir ortam şart. Mağdurlara olayın faillerinin cezalandırılacağı garantisinin de verilmesi gerek. Travmaların iyileşebilmesi için iyi işleyen bir adalet sitemin olması.

Biz Türkiye’de hep böyle travmalarla mı yaşayacağız?
 Travma hep kafamızda döner durur, zaman da durur. Ancak travma iyileştiğinde zaman ileriye doğru akmaya başlar. Türkiye’deki toplumsal olaylara, konulara bakın; hep aynı yerde aynı konularda dönüp duruyoruz.

Türkiye için zaman durmuş mu?
Öyle… Misal bir zaman Deniz Gezmiş üzerinde konuştuğumuz şeyleri sonra Uğur Mumcu üzerinden konuştuk. Yakın zamanda da Hrant Dink üzerinden konuşuyoruz. Konuşuyoruz da konuşuyoruz…

Travmanın iyileşmesi için demokratik ortamın gerekliliğinden bahsettiniz. Ana katliamlara tepki için eylem yapanlara polis müdahale ediyor.
Bu, tramvayı kronikleştirir. İyileşmenin önündeki en büyük engel, üzerimizdeki bu baskılar… Konuşmamamızın engellenmesi. Bazen güvenlik gerekçesiyle de olsa sosyal medyayı susturmak da buna dahil.

Peki ya tüm bu katliamlara sessiz kalanlar…
‘Bu zaten askerdi, bu fahişeydi...’ gibi gibi söylemlerle ölümlere sessiz kalmak, travmaları arttırır. Bir şiddetin ortaya çıkması tanıkların onayı ile mümkün. Yani tanıkların bu olayları görmezden gelmesi şiddeti sürekli kılar. Yani birileri onay vermezse hiçbir diktatör ya da terör örgütü katliam yapamaz. Mesela IŞID yandaşlarına ‘Nereyi bombayalım’ diye soruyor. Savaşı başlatan da bitiren de tanıklardır. Tanıkların sorumluluk alıp, ‘Bu yanlış, bunu yapmayın’ diyerek, ‘kötü tanıklık’tan ‘iyi tanıklığa’ geçmesi gerek. İyi tanıklığa geçilince de mağdurlar rahatça konuşabiliyor. Size karşı silahla savaşanlara karşı silahla karşılık vermekten daha kıymetli tanıklık yapmak. Günümüzde bunun yollarından en etkilisi de sosyal medya.

‘Sosyal medyada yazıyorum ama bir şey değişmiyor’ dememek lazım yani.
Çok şey oluyor! Geçenlerde Meclis’te tecavüzle ilgili komisyon kurulmasını, sosyal medya sağladı! Mesela bu taciz tecavüz olayları 30 yıl önce de vardı ama ‘kol kırılır yen içinde kalır’ düşüncesiyle susuluyordu ama şimdi sosyal medya sayesinde ortaya çıkmaya başladı bunlar. Herkes kendi çapında, gördüğü her olumsuzluğu dile getirmeli. Hangi ideolojiden olduğuna bakılmaksızın mağdurlardan yana taraf olunmalı. Biraraya gelmek ve eylemli hale geçmek gerek..

‘TERÖRLE YAŞAMAYA ALIŞMAK’ MI?
Bu söylem de bastırmanın bu yönü. ‘Hayata devam etmek’ ise çok yakın bir anlamı varmış gibi görünse de öyle değil. Elbette hayata devam etmeliyiz ama travmalarımızı da konuşarak... Yas süreçlerinde neden taziyeye gidilir? Kayıp yaşayan kişi, kaybı ile yüzleşsin diye. Ama burada kesinlikle kayıpların, olayların üstünü kapatmayı kastetmiyorum. Sosyal medyada insanların bu acılar hakkında yazması da bir tür taziye ziyareti aslında. ‘Sana bir şey yapıldı, gördük, tanığız ve bunun üstünün kapatılmasına izin vermeyeceğiz’ demek…

Etiketler; Agah Aydın

ARŞİV