Kadıköylü akademisyen Duygu Parmaksızoğlu, belirsizliğin ve endişeli bir bekleyişin hüküm sürdüğü Fikirtepe"nin kentsel dönüşüm öyküsünü, ABD"deki üniversitesinde tez haline getirdi.
GÖKÇE UYGUN
Fotoğraflar: Mustafa SÜRMELİ
New York Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Antroplog Duygu Parmaksızoğlu doktora tezi için İstanbul'daki kentsel dönüşümün en sorunlu alanlarından olan Fikirtepe’yi seçti. Parmaksızoğlu ‘na, "Belirsiz Gelecekte Ortaklık: İstanbul 'da Kentsel Dönüşüm" adlı tezini, Fikirtepe’yi ve Kadıköy’ü sorduk.
Kadıköy’ü yaşayan bir akademisyen olarak size şunu sormak isterim; Kadıköy neydi, ne oldu?
Ben Feneryolu’nda büyüdüm, ailem de Feneryolu’ludur. Kadıköy’ün eski sakinlerindeniz. Kadıköy’ün bana göre en önemli özelliği yeşil alanlarının bolluğu, sokakları, mahalleleri ve mahalle yaşamı… Son 10 yılda Kadıköy de Türkiye’nin inşaat eliyle büyüme modelinden nasibini aldı. Bu sıcak para ve ithalata dayalı büyüme modelinin detaylarına girmek istemiyorum, ancak kent planlaması ve mekanın dönüşümü üzerine bir Kadıköylü olarak yaptığım bir takım gözlemler var.
Nedir bu gözlemler? Kadıköy’ün özellikle son yıllardaki hızlı değişimi ilçenin toplumsal ve sosyal yapısını nasıl etkiliyor?
Kadıköy bölgesi, İstanbul geneliyle kıyasladığınızda, parkları, yeşil alanları olan bir bölge. Ancak yine de bölgeyi yeşil kılan bu parklardan ziyade ayrık nizam apartmanların sahip olduğu geniş bahçeler, ağaçlar. Kentsel dönüşüm furyasıyla bölgemizdeki pek çok apartman geniş bahçeleri (ya da bu durumda “arsa payları”) sayesinde müteahhitlerin iştahını kabartmış ve yeni yapılan apartmanlar bulundukları parsellerin neredeyse tamamına yerleşip bahçe namına bir şey bırakmamıştır. Bu binaların altları da otopark olduğu için küçücük kalmış bahçe paylarına ağaç vs. dikilememektedir.
‘’KADIKÖY’Ü KADIKÖY YAPAN UNSURLAR YOKOLUYOR’’
Yeni yapılan binaların çoğunda balkon bile yok…
Evet, bu yeni binaların birçoğu balkonsuz olup sokakla ilişkisi olmayan izole binalardır. Balkon, sokak ve bina arasında fiziksel bir ilişki kurar, sokağa canlılık ve yaşam veren unsurlardan biridir ve bu unsur şu anda yok olmaktadır. Ayrıca, bu yeni yapılan binaların altlarındaki dükkanlar eskiden yerlerinde olan dükkanların yerini alamamaktadır. Mahallelerdeki esnaf hayatı da ölmektedir. Esnaf hayatı bir mahallenin sokaklarına hareket ve yaşam katar, esnaf varlığı yok oldukça sokaklar çoraklaşır, insansızlaşır. Halbuki bir şehre ruhunu, dokusunu veren şey dev binalar değil, sokak ve mahalle yaşamı, caddelerin hareketliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin yoğunluğu ve çeşitliliğidir. Dönüşüm, nüfus yoğunluğunu ciddi şekilde artırırken insanlar arasındaki etkileşimi azaltan, tek tipleştiren ve izole eden bir düzen hazırlamaktadır. Benim gözlemlerime göre bu süreç yarattığı çevre tahribatının da ötesinde yakında Kadıköy yakasında bildiğimiz anlamda yaşayan sokaklar ve mahalleler bırakmayacaktır. Yani Kadıköy’ü Kadıköy yapan unsurlar yok olma yolundadır.
Fikirtepe konulu tezinize gelecek olursak…
Ben halen City University of New York (New York Şehir Üniversitesi)’nde sosyal antropoloji alanında doktora eğitimi almaktayım. Şu anda da doktora tezimi hazırlamaktayım. Tezimin konusu Fikirtepe bölgesindeki kentsel dönüşüm süreci. İstanbul’daki diğer pek çok kentsel dönüşüm projesinin aksine Fikirtepe’deki dönüşüm sürecinde burada yaşayan mahalleliler, dönüşümle beraber ortaya çıkacak ranta ortak edileceklerdi. Türkiye’nin genelinde olduğu gibi burada da müteahhitler eliyle tesis edilecek bir dönüşüm planlandı. Ancak 2011 yılının Ocak ayında start verilmiş olan bu “özel dönüşüm planı” pek çok açmaza sahne oldu. Şu anda da bu açamazlar giderek büyümekte ve 6306 sayılı Afet Yasası’na dayanarak kamulaştırma tehditliyle bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. Ben tezimde bir taraftan bu dönüşüm sürecinin yarattığı sosyal, kültürel, ekonomik etkileri incelerken, bir taraftan da dönüşümle beraber ortaya çıkan insanların risk algısı ve spekülasyon dinamiklerini araştırıyorum.
Tezin hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Fikirtepelilerle görüştünüz mü?
Bir yılı aşkın süren saha çalışmamda Fikirtepe’deki onlarca sokak ve mahalleden insanlarla pek çok görüşme ve röportaj gerçekleştirdim, pek çok mahalle toplantısına katıldım. Ayrıca yeni kurulmuş olan Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Yardımlaşma Derneği’nin de bir üyesiyim. Bunun haricinde saha çalışmam boyunca burada iş yapmaya gelmiş müteahhitlerle, konuyla yakından ilgilenen avukat, mimar ve şehir planlamacısı gibi uzmanlarla da pek çok görüşme gerçekleştirdim. Bu anlamda süreci her yönden incelerken, her kesimden görüşlere de yer verdim.
Şu an teziniz hangi aşamada? Üniversiteye sundunuz mu?
Tezimin saha çalışmasını tamamladım ve yeni yazmaya başladım. Tezde incelemeyi amaçladığım konular ilk olarak "rant ortaklığı" meselesi ve bu rant ortaklığı süreçlerinde ortaya çıkan insanların evlerini ve mahallelerini emlak, yatırım ekseninde algılamaya başlamaları. İkinci olarak da Afet Yasası ile ilgili özel bir bölüm yazmayı hedefliyorum. Bildiğiniz gibi Fikirtepe projesi "özel proje alanı'ndan çıkarılıp Afet Yasası kapsamına alındı Mayıs 2013 itibariyle. Şu anda da bu yasa kapsamında bir kamulaştırma tehditiyle uğraşmakta insanlar. Bu yasanın barınma ve mülkiyet haklarına dair içerdiği ihlaller tezin ana başlıklarından olacak. Bunun haricinde spekülasyon üzerine büyüyen emlak piyasası ve yaklaşan ekonomik krizin etkileri / sonuçları da tezin önemli konuları arasında yer alıyor.
‘’DÖNÜŞÜM FİKİRTEPE’Yİ KÖTÜ VURDU’’
Bahsettiniz ama biraz daha sormak istiyorum. Fikirtepe nasıl bir dönüşümün içinde sizce? Bu konudaki gözlem ve öngörüleriniz neler?
Dönüşüm Fikirtepe’yi çok kötü vurdu. Burası bildiğiniz gibi sadece evlerden oluşan bir yer değil, dükkanları, imalathaneleri, marangozhaneleri, tamirhaneleri ve barındırdığı pek çok esnaf ve zanaatkarla başlı başına da bir ekonomi. Kentsel dönüşüm sebebiyle pek çok sokak, mahalle boşaltıldı, buradaki iş yerleri kapandı. Kalan iş yerleri ise hem müşterilerinin pek çoğunu kaybetti, hem de yatırım yapamadıkları için borçları arttı, pek çoğu iflasa yaklaştı. Hatta borçlarını hafifletmek isteyen bazı esnaflar, ellerindeki parselleri metre metre çantacı tabir edilecek kişilere nakit para karşılığı sattı.
Bir yandan da boşaltılan bazı evlere Suriyeliler geldi…
Evet, boşalmış evlere tinerciler, Suriyeli mülteciler geldi yerleşti. Sokaklarda hemen hemen her gün bir vukuat var, insanların huzuru, güvenliği kalmadı. Yıkıldı yıkılacak, gittik gidiyoruz derken pek çok insan evlerine çivi dahi çakamadı ve bir çok ev şu an bakımsızlıktan olduğu yerde, içinde yaşayanlar varken çürüyor. Bazı bölgelerde müteahhitlere güvenmiş, sözleşmesini imzalayıp evini boşaltmış insanlar yaklaşık bir senedir müteahhitlerden alması gereken kira bedelini alamıyor. 3 yıldır tam hız devam eden dönüşüm sürecinde şu an gelinen nokta birkaç yıkılmış ada, içinde tinercilerin, mültecilerin yaşadığı boşaltılmış binalar, ve binlerce kızgın, yorgun, güvensiz ve yoksullaşmış mahalleli.
Fikirtepe’de dönüşüm hemen yarın başlasa, bu sorunlar çözülmez mi?
Bugün bütün mahalleyi evlerinden çıkartıp, bütün Fikirtepe’yi yıkıp hemen inşaata başlasanız da en sonunda ortaya çıkması planlanan resim pek de iç açıcı değil. Her adadaki müteahhittin kafasına göre planladığı onlarca “lüks” gökdelen bir araya geldiğinde ortaya çıkan resim bütünlüksüz, kalabalık, ruhsuz ve çirkin bir beton bloklar yığını. Bir de buna eksik alt yapının doğuracağı korkunç trafik ve diğer problemler eklendiğinde son derece kaotik bir görüntü bizi bekliyor. Bütün bu problemler iyi niyet ve iyi bir planlamayla halledilse bile şu an Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar bize çok yakında çok ciddi bir emlak krizinin yaşanacağını gösteriyor. 2014 yılının ilk altı ayında yaşanan 3’te 1’lik orandaki talep daralması ve diğer ekonomik göstergeler artarda patlayacak krizlerin habercisi. Bu durumda buradaki bu dev projenin getirisinden çok götürüsünün olacağı aşikar. Kısacası; büyük rant hayalleri gerçeklerin gölgesinde kalacak gibi duruyor…
Son olarak büyük Kadıköy resmi ile kapatalım röportajı. Kadıköy’ün geleceğine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Nasıl bir insan olmak istediğimiz sorusu, nasıl bir kent yarattığımızdan ayrı düşünülemez. Kentler insanların yarattığı ve içinde yaşamaya mecbur olduğu mekanlardır, insan kenti yaratırken bir taraftan da yarattığı kent insanı yaratır. Ünlü coğrafyacı David Harvey’nin popülerleştirdiği “Kent hakkı” kavramı çerçevesinden baktığımızda kim olduğumuz, nasıl sosyal ilişkiler aradığımız, estetik değerlerimiz, doğayla olan ilişkilerimiz, ve yaşam tarzımız kendi yarattığımız kentin ürünleridir. Kollektif bir hak olan kent hakkı, nasıl bir insan olmak istediğimiz arzusuyla, yaşadığımız kenti değiştirme, yeniden yapılandırma hakkıdır.
‘’KADIKÖY’ÜN ŞANSI, İYİNİYETLİ İNSANI…’’
Kadıköy’ün en büyük şansı ona sahip çıkan iyi niyetli, doğaya, insana saygılı sakinlerinin varlığı. Her ne kadar ranta dayalı, doğal ve tarihi zenginliklerimizi tahrip eden kentsel dönüşüm süreçleri dört bir yandan bizleri kıskacı altına alsa da, buradaki doğaya ve insana saygılı, eşitlikçi, sosyal düşünceli Kadıköy halkı bu tahrip edici süreçlerle savaşacak kendi arzuları doğrultusunda bir kent yaratacaktır inancındayım. Kadıköylüler olarak geleceğimizi planlarken attığımız her adımı kamu yararı prensibi çerçevesinde ve uzun vadeli sonuçları hesaba katarak düşünmeliyiz. Tüm çabamız doğaya ve insana saygılı, eşitlikçi ve toplumcu bir kent yaratmak hedefinde olmalı.