Antikacı NİYAZİ …

Kadıköy Metropoliti Prof. Dr. Tano Papas, Gazete Kadıköy okurları için eski Kadıköy esnafından antikacı Niyazi’yi kaleme aldı…

24 Nisan 2014 - 11:13

Eski zamanlarda, Kadıköy’ün o eski taşlı, Arnavut kaldırımlı ve gaz lambaları ile aydınlatılan yollarında, şimdilerde ise az rastlanılan sempatik ama bir o kadar da renkli satıcılara rastlanırdı. Bu satıcılar arasında günümüzde malesef rastlaması zor olan bazı meslek grupları vardı, Silivri yoğurtçusu, sütçüler, soğuk kış gecelerinde içimizi ısıtan bozacılar, tuhafiyeciler, malzemeciler, tefle ayı oynatanlar ve tabiki eskiciler yer almakta idi. Bu eskicilerin bazıları arasında, Niyazi Erikçi Galeri Antiğin sahibi, Ömer Öztürk, Yılmaz Tuğcu ve bunlar gibi daha niceleri vardı.
Bu eskiciler ekseri Karaman kökenli olup Niğde ve Nevşehir yörelerinden göç etmiş insanlardı. Bütün gün sokak sokak sırtlarında taşıdıkları o siyah çuvalla dolaşıp “eskici veya eskiler alayım” gibi kelimeleri telaffuz ederek Allah ne verdiyse (elbise ve bunlara benzer eski olan her şeyi) civar evlerden alarak hayatlarını sürdürmeye çalışırlardı. Bir nevi halen günümüzde rastladığımız zerzavat veya meyve satanlar gibi... 1980’ler ve sonrasında zamanın değişimi karşısında onlarda nasibini aldı, siyah çuvalın yerini üç tekerlekli el arabası almış olsa da daha uzun yıllar sesleri Kadıköy’ün sokaklarında yankılanmaya devam etti.
Niyazi’nin de antika ve eski eşyalarla olan hayatı, Kadıköy’ün ara sokaklarında o daha çok küçük yaşta iken başlar. Niyazi 1938 senesinde Nevşehir’de dünyaya gelir. Daha dokuz yaşında iken o da diğerleri gibi “cennet” Istanbul’un yolunu tutar. Niyazi memleketi Nevşehir’deki üç sınıflık ilk okulunu bitirmişti, sonrası ise “çekirdekten” yetişerek yani sırtında siyah bir çuval ile kendini Kadıköy’ün sokaklarında bulmuştu. Daha yirmibeş yaşında iken ilk dükkânını bit pazarı Kadıköy Balıkçılar çarşısında bulunan Aya Efimiya Rum Ortodoks Kilisesi’nin yakınında açmıştı. Daha sonra Milli Piyango binasının arka tarafında ve son olarak iki dükkânlarından birincisini Dr. Esat Işık caddesinin köşesinde bulunan büyük dükkânda Doğu Halı Pazarı adı ile ilerki zamanlarda aynı dükkânda antika eşyalar da satacaktır. Son dükkânını ise Tellalzade Sokak’ta bugün antikacıların yoğun olduğu bölgede açar. Bugün itibarı ile aynı dükkânda oğlu Muzaffer durmaktadır, zira 1967’den beri babasının yanında bu meslekte tecrübe kazanış bir simadır. Niyazi’nin, oğlu haricinde üç de kız evladı vardı. Niyazi ise maalesef 1996 yılında aramızdan ayrılarak ebediyete intikal etmiştir.
Niyazi dış görünüş olarak, orta boylu, esmer, seyrek saçlı, hafif eğri burunlu ve bıyıklı bir simaya sahipti. Daima temiz giyinen, bakımlı ve az defalar etrafınca kravatsız görülmüş bir kişi idi. Niyazi, dönemin Kadıköy Rum Ortodoks Metropoliti Meliton ile de dostluk kurmuştu. Metropolit Meliton her cumartesi günü Niyazi’nin Dr. Esat Işık Caddesi’nde bulunan dükkânını ziyaret eder, Niyazi, Metropolite votka ikram ederdi. Aynı şekilde bazı zamanlarda Niyazi de Metropoliti Moda’daki evinde ziyaret ettiğinde Metropolit Meliton da ona domates suyu ile karıştırılmış viski ikram ederdi.
Niyazi kendi kendini yetiştirmiş ender rastlanan bir kişiliğe sahipti. Ama bakışları adeta bir kartalın bakışları gibi keskindi. Halılardan çok iyi anlardı. Özellikle arka taraflarına da bakarak onların hakkında gerçek bir kanıya ulaşırdı. Aynı başarıyı antika eşyalar üzerinde de göstermekte idi, çünkü bakmasını iyi bilen ve baktıkça görmesini ve gördükçe anlamasını bilen bir kişiydi. Bu kişiliğe örnek temsil edecek bir olay da A. Vollard’ın başından geçer; saf duygular içerisinde bulunan bir kişi nasıl büyük bir koleksiyoncu olduğunu sorar, ancak aldığı cevap onu büyük bir şaşkınlığa uğratır, çünkü karşısında duran kişi hayat üniversitesinin içinde uzmanlaşmış bir şahsiyettir. Zaten doğrusu da bu olsa gerek, hayat üniversitesi ya da bir diğer değişi ile hayat okulu, insana gerçek hayatın bütün zorluklarını, gerçeklerini ve icra ettiği mesleğinin tüm püf noktalarını öğretmekle hükümlü bir sisteme sahiptir. Niyazi de bu yüksek okulda mesleği üzerine tecrübe kazanmış ya da halk dilinde tabir edildiği gibi işinin piri olmuş bir esnaftı. Metropolit Meliton da Niyazi kadar eski eşyalar üzerinde tecrübesi olan bir kişiydi, bu yüzden ikisi bir araya geldiği zaman onları seyredenlere iki cambazın bir ipte oynamasını andıracak bir durum ortaya çıkardı.
Niyazi önceden de zikredildiği gibi işinin ehli bir kişiydi, çünkü dükkânında bulunan her eşyanın ayrı ayrı değerini iyi bilen bir antikacıydı. Dükkânı daima temiz ve bakımlıydı. Her parça kendisi için ayrı bir değer ifade ederdi, bu yüzden de her bir eşyaya ayrı bir sevgi ve ilgi ile yaklaşırdı. Bu eserler bazı insanlar tarafından eski eşya, hurda veya kağıt parçası gibi küçümsenecektir, oysa Niyazi ve onun gibi eskinin değerini bilen kişilere çok şey ifade etmektedir. Maalesef bu göbekli ya da yeni yetme zengin diye tabir edebileceğimiz kişiler, evlerini iç mimara veya dekoratörlere teslim ederek “karikatür” nitelikli sanat eserleri ile donatmaktadırlar.
Niyazi dükkânında sergilediği eşyaların büyük bir bölümünü Moda ve civarında yaşayan Rum evlerinden temin ederdi. Çünkü civarda yaşayan bu ev sahipleri kendisine büyük sevgi ve güven duyarlardı, Niyazi de tam bir eksper olarak eşyaları değerinde satın alırdı. O dönem antikacıların sayısıda oldukça az idi. Bugün ise oğlu Muzaffer dükkânında sergilediği eşyaların çoğunu Fransa’dan temin etmektedir. Ülkemizde Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın 32. maddesi ve 3. paragrafı gereği sadece bu tür eşyaların ithalatına izin verilmekte olup ihracatı yasaktır.
Size anlatmak istediğim kişi eskici Niyazi, kendi çabaları ile başarılı olmuş Kadıköy’ün antikacılarından biriydi. Mekânı cennet olsun.
Bu yazıda bana verdiği bilgilerden ötürü oğlu Muzaffer’e teşekkürlerimi sunarım.      
   

ARŞİV