Türkiye’nin ilk kadın futbol muhabiri Gül Sökmen, “Hangi takımdan olursanız olun, Çarşı’ya sempatiyle yaklaşırsınız. Çarşı benim ilk gözağrım” diyor.
Türkiye’nin ilk kadın futbol muhabiri Gül Sökmen, “Hangi takımdan olursanız olun, çArşı’ya sempatiyle yaklaşırsınız. çArşı benim ilk gözağrım” diyor.
Aysel KILIÇ
Gül Sökmen, Türkiye’nin ilk kadın muhabiri. Gazeteciliğe ve futbol muhabirliğine henüz ortaokul çağlarında karar vermiş. Futbol muhabirliğine olan sevdasını gazeteci Halit Kıvanç’a yazmış. Kıvanç, Sökmen’i yanıtsız bırakmamış ve ona rehber olmuş. Üniversite öğrencisiyken mesleğe adım atan Sökmen, yıllarını futbol haberciliğine adamış. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmış. Çalıştığı gazetelerin arasında Gazete Kadıköy de var. Deneyimli gazeteci Gül Sökmen ile bir araya geldik, futbolu, muhabirliğini, zorluklarını ve güzelliklerini konuştuk.
-Futbol muhabiri olmaya nasıl karar verdiniz?
Ortaokul ikinci sınıfta gazeteci olmaya çoktan karar vermiştim. Ama mutlaka futbol alanında gazeteci olmalıydım. Futbola olan bu düşkünlüğüm tamamen ağabeyimle birlikte büyümemden ileri gelir. Çocukluğum onunla geçti. Ağabeyim sürekli radyodan maç dinler, gazetelerin spor sayfalarını okurdu. Yaşadığım mahallede de fazla kız yoktu, daha çok erkekler vardı. Erkekler futbol oynardı ve ben de ağabeyimle oyuna katılırdım. Kaleci yaparlardı beni. Ben de futboldan kopamaz oldum.
HALİT KIVANÇ’A MEKTUP YAZDI
-Futbol oynadınız ama peki ya bu alandaki eğitiminiz?
1960’ların başıydı. Milliyet gazetesi okuyorduk. Bir gün Halit Kıvanç’a mektup yazmaya karar verdim. Yazdım da. Halit Kıvanç bana cevap verdi. Çok mutluydum, dünyalar benim oldu. Bunun üzerine bir daha yazdım. Bana yine yanıt yazdı, “gel tanışalım” dedi. Ailem çok istekli olduğum görünce, babam elimden tutup Halit Kıvanç’a götürdü. Halit Kıvanç’la tanışınca heyecandan üç gün uyuyamadım. 13-14 yaşlarında bir çocuksunuz ve Halit Kıvanç gibi bir gazeteci sizi yanınıza çağırıyor, bu çok güzel bir duyguydu. Tanıştık. Halit Kıvanç, ‘önce gazetecilik okullarına gir, oku, sonra yine bana gel’ dedi. Benim gazetecilik okullarından bile haberim yoktu o zamana kadar. Halit Kıvanç’ın yönlendirmesiyle liseden sonra İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi’ne girdim. Bütün öğrenimim boyunca, kafayı futbol muhabirliğine taktım.
-Futbol muhabirliğine ilk nerede başladınız?
Talihsiz bir zamanda okuduk. Üniversiteli olduğum zamanlar 80 öncesiydi. Üç gün boykot, iki gün ders, her gün kavga… Sonra birinci sene bir tanıdık aracılığıyla Dünya gazetesine girdim. Türkiye’nin ilk futbol kadın muhabiri oldum. Maçları izledim. Galatarasaylıydım ve doğal olarak Galatasaray’a gitmek istedim ama göndermediler, Fenerbahçe’yi de ben istemedim. Sonra beni Beşiktaş’a verdiler. Beşiktaş takımının muhabiri oldum.
“çArşı İLK GÖZ AĞRIM ”
-Beşiktaş’a çalıştığınıza göre ‘çArşı’yla da bir yakınlığınız olmuştur.
Galatasaraylıyım. Ama çArşı’ya hangi takımdan olursanız olun bir yakınlığınız olur. Herkesin bir sempatisi var gruba. Ben çArşı ile Gezi olaylarında tanıştım. İlk göz ağrım oldu. çArşı, sadece bir taraftar grup değil, bir sosyal grup çünkü. çArşı, Atatürk dışında, kendine bile karşı olan bir grup. Ben onlara Beşiktaş taraftarları diye de bakmıyorum. Hakikaten sosyal bir fenomenler. Herkesin sempatisini kazanabiliyorlar. Bu nedenle yargılandıkları davalarında onları yalnız bırakmamalılar.
-Mesleğinize dönersek, erkeklerle aynı alanda çalışmak zor muydu?
Futbol muhabirliği yaptığım zamanlarda erkeklerin elinde az çekmedim. Erkek meslektaşlarım, ’Abi ne işi var bu kadının burada’ diye söylenip dururlardı. Sürekli pantolon giymek zorunda kaldım. Bir gün etekle geldim, bütün toplar antrenmanda bana geldi. Erkek arkadaşların girdiği her yere giremiyordum. Örneğin futbolcuların soyunma odasına gidip haber alamıyordum. Çok büyük haberler yaptığım zamanlarda da çok söyleniyorlardı. Bir kadın muhabirin onlara haber atlatmasını kabul edemiyorlardı. Belli bir dönemden sonra bu durum değişti, el üstünde tutuldum.
-Muhabirlik döneminde unutmadığınız anınız var mı?
Evet, polisten cop yemiştim. Hiç unutmuyorum, Galatasaray-Altay Kupa Maçı idi. Ali Sami Yen Stadı’ndaydık. Galatasaray kupayı kaybetti. Ortalık birbirine girdi. Bir kargaşa, bir felaket… Basın tribününün kapısını açıyordum çıkmak için ama dışarıdan da taşlar… Halit Ağabey beni çekti kurtardı. Sonra basın tribününde mahsur kaldık. Polis pat küt daldı içeriye. Bir copu da bana indirdi. Hayatımda yediğim ilk coptu. O kadar öğrenci olayları oldu cop yemedim ama basın tribününde yedim.
“FUTBOLUN TADI KAÇTI”
-Kadın gazetecilere futbol muhabirliğini önerir misiniz?
Bugün bu koşullarda hiç önermem. Erkeklere de önermem. Çünkü artık futbolun tadı kaçtı. Futbol, sermayeye, endüstriye, yalana dönüştü.
-Ne zamandan beri böyle?
Futbol 2000’den sonra büyük bir değişime uğradı. Herkes ya popçu ya da topçu olmak isteyince, mesleğin tadı tuzu kalmadı. Acayip paralar ve acayip havalar futbolu yozlaştırdı. Çocukluğumda, gazeteciliğimde forma aşkıyla futbola sarılırdı oyuncular, ama şimdi öyle değil. Şimdi forma için değil, para için futbol oynuyorlar.
-Bir dönem Gazete Kadıköy’de de çalıştınız.
Evet, uzun yıllar çalıştım orada. Hatta Gazete Kadıköy’deki ilk haberim spor üzerineydi. Fenerbahçe’nin eski futbolcularından ‘Mikro Mustafa’ lakaplı Mustafa Güven’le röportaj yapmıştım. Gazetede yayımlanan İlk haberim oydu.