Asırlık aşı vesikaları

​Kadıköy’de bir sahafta bulunan 100 yıllık aşı vesikaları, tarihin farklı zamanlarında benzer salgınların yaşandığı ve aşılamada da benzer önlemlerin alındığını kanıtlıyor

13 Mart 2022 - 09:38

Covide karşı mücadelede maskeler kısmen atıldı ancak aşı kartları geçerliliğini koruyor. Bilhassa ülke dışına çıkmak isteyenler aşı belgelerini ibraz etmek zorunda. Peki ya günümüzden 100 sene evvel de böyle kartlar var mıydı? 

Sorunun yanıtı Kadıköy’ün -küçücük minicik içi dolu turşucuk misali- bünyesinde derin sırları barındırmaya muktedir sahaflarından birinden geliyor. Bahariye Caddesi üzerindeki Kafkas Pasajı’nın az sayıdaki kitap dükkanlarından birinin sahibi olan Bahtiyar İstekli’nin mekanındayız. “Tarihçi değilim ama tarihe meraklıyım” diyen sahaf İstekli’nin geniş arşivinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son seneleri olan 1900’lardan Cumhuriyet’in ilk yıllarına dek aşı kartları bulunuyor. 

(Kadıköy Belediyesi Heyet-i Sıhhıyesi’nın  (sağlık dairesi) bu belgesi Haydarpaşa Mahallesi-Nazif Bey Sokak’ta oturan Rasim beyin kızı Şevket hanım (yaş 14) adına düzenlenmiş bir belge. “Muayenesi icra olunarak hali hazırda emrazı sariyeden (bulaşıcı hastalık) sağlim bulunduğu anlaşılmakta” denilerek, bu sıhhat vesikası verilmiş.  Belgenin diğer yüzünde de çiçek aşısı tatbik edildiği belirtiliyor/ 24 Eylül 1928. )

Bahtiyar bey, “Osmanlı döneminde seyahat veya bazı özel durumlarda aşı zorunluluğu vardı. O nedenle herkes aşısını olup belgesini alırdı” diyor. Osmanlı döneminde İngiltere tarafından İstanbul'a elçi olarak atanan Edward Wortley Montagu'nun eşi olan İngiliz yazar Leydi Mary Wortley Montagu’nun mektuplarında bu konuya değinildiğini anlatan İstekli, şöyle devam ediyor:

“Leydinin 1700’lerin başında İstanbul sefaretinde yaşarken kaleme aldığı kitaptan, bir tür çiçek aşısı yapıldığını anlıyoruz. Belki tam olarak aşı diyemeyiz ama hasta olan kişinin kollarına çizik atılıp, henüz hasta olmamışlara kan sürülürmüş. Bugün tıbbı açıdan aşı diye adlandırdığımız yöntemin ilk hali diyebiliriz.” dedi.

(Bahtiyar İstekli: “Siz de aşı belgenizi alıp saklarsanız 100 sonrası için bir pandemi hatırası bırakmış olursunuz.”)

İLK AŞI KADIKÖY’DE 

Bahtiyar İstekli, Fransız mikrobiyolog ve kimyager Lousi Pasteur’un kuduz aşısı çalışması yaparken devlet başkanlarına mektup yazıp yardım istediğini belirterek, şunları söylüyor:

“Bu mektuplardan birini de 2. Abdülhamid’e göndermiş. Abdülhamid’de kendisini çalışmalarını yapmak üzere İstanbul’a davet etmiş. Pasteur bunu kabul etmeyince, Abdülhamid ikinci bir teklifle kendisinin yanına Osmanlı’dan görevli göndermeyi teklif etmiş. Böylelikle Osmanlı’nın da bu konuda ilerlemesini istemiş. Pasteur bunu kabul edince, 1800’lerin başında Mekteb-i Tıbbıye-i Askeriye’de hocalık yapan Aleksander Zoeros Paşa başkanlığında Dr. Hüseyin Remzi ve veteriner Hüseyin Hüsnü beylerden oluşan bir heyeti göndermiş. 10 bin altın ve bir de Mecidiye nişanı vermiş Pasteur’e. Bu ekip 1885’te Osmanlı’ya dönerek  Darü’-Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi’ni kurarak, kuduz aşısı çalışmalarını burada sürdürmeye devam etmişler. Burası, dünyadaki üçüncü kuduz merkezi, Doğu’nun ise ilki olarak tarihe geçiyor. O tarihlerde Avrupa’yı yakından takip eden Osmanlı’da 1887’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de (Türkiye tarihindeki ilk tıp fakültesi. Bugün Kadıköy’de bulunan Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nin Osmanlı'nın son dönemlerindeki adı) ilk kuduz aşısı üretildi. 1892’de çiçek 1896’de difteri, 1897’de sığır vebası, 1903’te kızıl, 1911’de tifo ve iki yıl sonra da dizanteri ve veba aşıları üretimi başladı.”

Bakteriyolojihâne-i Şâhâne (Bakteriyoloji Enstitüsü)

ÇİN’E OSMANLI AŞISI

Sahaf Bahtiyar İstekli, aşının o zamanlarda çok büyük önem taşıdığını çünkü tifo gibi büyük salgınlar olunca toplu ölümler yaşandığını anımsatarak, hatta 1940’ta Çin’de yaşanan büyük kolera salgınında kullanılmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun bu ülkeye aşı yardımı yaptığı bilgisini verdi.

İstekli, aşının gelişimini şöyle özetliyor: Cumhuriyet’le birlikte 1928 senesinde Hıfzısıhha Enstitüsü kurularak, burası bir üretim merkezi haline getiriliyor. Aşıya büyük ehemmiyet veriliyor. Bu sayede bazı hastalıklar artık görünmez oluyor. Mesela 1971’de tifus, 80’de de çiçek aşısı üretimi sonlandırılıyor çünkü artık hasta yok. 1996’da DBT (difteri, boğmaca ve tetanoz), kuduz aşısı ve 1997 senesinde de BCG (verem) aşısı üretimi tamamen bitiriliyor. Yani ülkede aşı üretimi durduruluyor. Gereken aşılar artık tamamen yurtdışından tedarik edilmeye başlanıyor.”

(Rum milletinden Boyacı Nikola oğlu 22 yaşındaki Konstantin'e ait aşı şehadetnamesi )

AŞI KARŞITI PAŞA

Sahaf Bahtiyar İstekli’ye göre toplumda da aşıya yönelik ilgi ve duyarlılık var. Zira o zamanki toplam nüfusu günümüz İstanbul nüfusu bile etmeyen Osmanlı’da nüfus kaybı yaşanmaması büyük önem taşıyor. Aşı karşıtlığı gibi bir kavramın da olmadığını söyleyen İstekli, şu istisna örneği veriyor; “Irak cephesinde Osmanlı askerlerine kumandanlık eden Goltz Paşa döneminde askerler arasında tifus salgını başlayınca herkes aşılanıyor. Ancak Paşa aşıya karşı olduğu için reddediyor, tifus yakalanarak hayatını kaybediyor.”

 

 


ARŞİV