Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılışının 86’ncı yılında Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda büyük bir özlemle anıldı. Sunay Akın ve Çocuk Kalpler Kumpanyası’nın ‘Atatürk’ün İzinde Cumhuriyet Yolunda’ başlıklı programında Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı ile eşi Nihal Kösedağı da seyirciler arasındaydı. Kadıköylüler Sunay Akın’ın eşsiz anlatımıyla Atatürk’ün bilinmeyen anılarını ve kumpanyanın seslendirdiği şarkıları dinledi.
ATATÜRK VE KADIKÖY
Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı etkinlikte yaptığı konuşmada, Atatürk’ü anmanın Kadıköy için anlamını ve önemini ifade ederek, her 10 Kasım’da duyulan derin özlemi dile getirdi. Atatürk’ü 10 Kasım günü Kadıköy sahilinde anmanın büyük bir önemi olduğunu söyleyen Kösedağı, “Atatürk 16 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Vapuru ile ayrıldığı İstanbul’a, sekiz yıl aradan sonra 1 Temmuz 1927’de dönmüştür. Bu kez Ertuğrul Yatı’ndadır, deniz yoluyla gitmiş ve yine deniz yoluyla Marmara Denizi’nden İstanbul’a gelmektedir. Ertuğrul Yatı’nı karşılamak için Kadıköy kıyılarından onlarca deniz aracı denize açılmış ve büyük kurtarıcıyı coşkuyla selamlamıştır. Ne acıdır ki Atatürk’ün İstanbul’dan ayrılışı yine aynı güzergahtan olacak, 17 Aralık 1938 yılında naaşını taşıyan Yavuz Zırhlısı gözleri yaşlı Kadıköylülerin önünden geçecektir ve Atatürk İstanbul’a veda edecektir.” şeklinde konuştu.
Atatürk’ün Kadıköy ve Anadolu’da özlendiğini vurgulayan Kösedağı konuşmasına şu sözlerle devam etti: “İlke ve devrimlerinin önemini her geçen gün deha iyi anlarken seni daha çok özlüyoruz Ata’m. Her 10 Kasım’da seni çok daha iyi anlıyoruz Ata’m. Çünkü Atatürk demek demokrasi demektir. Atatürk demek özgürlük demektir. Atatürk demek Cumhuriyet demektir. Atatürk demek laiklik demektir. Atatürk demek tam bağımsız Türkiye demektir. Sonsuza kadar yaşasın Cumhuriyet yaşasın Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk.”
“MUSTAFA KEMALLER HEP 20 YAŞINDADIR”
Mesut Kösedağı'nın ardından sunumuna başlayan Sunay Akın, Atatürk'ün son zamanlarında sağlığının bozulduğunu ve yorgun olduğunu belirtti. Akın, Atatürk'ün bir gün Orman Çiftliği'nde güneşin batışını izlerken dostlarından birinin "Sıhhatine dikkat etmelisin, sen ölürsen devrimlerin, Cumhuriyet’in zarar görür" demesi üzerine, Atatürk'ün gülümseyerek "Mustafa Kemaller hep 20 yaşındadır." dediğini anlattı.
Atatürk’ün 1 Temmuz 1927'de İstanbul'a döndüğünde Kadıköylüler tarafından sandallarla karşılandığını, anlatan Akın şöyle devam etti: “Dolmabahçe Sarayı’na geldi, sarayın içine girdi kimse yok. ‘Hay Allah İstanbullu benden bu kadar kolay mı bıktı?’ diyor ‘Aman efendim ne bıkması, siz rahatsız olmayın diye biz sarayın kapılarını kapattık’ cevabı geliyor. Atatürk, ‘Olmaz böyle şey’ diyor ve sarayın dış kapısına gidip kapıları açtırtıyor. İstanbullu orada ve özgürlüğüne kavuşturduğu İstanbul’a, halkına ilk konuşmayı yapıyor: ‘Bu saray benden önce zıllullahların (Allah’ın gölgesi demek, padişahlar için Allah’ın gölgesi derlerdi) sarayıydı, bundan sonra zıll olmayanların, gerçeğin sarayı olacak, halkın sarayı olacak ve o kapılar bir daha hiç kapanmayacak.’ Ve Atatürk 10 siyah atın çektiği bir top arabasının üstünde ayrıldı Dolmabahçe Sarayı’ndan, bu Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’a vedasıdır.”
“ ATEŞ TOPU OLARAK GERİ GELECEKSINIZ”
1923 yılında halkın yüzde 4’ünün okuma yazma bildiğini, kadınlarda ise bu oranın binde 2 olduğunu vurgulayan Akın, Atatürk’ün bütün ilkelerini çok sevdiğini ama kız çocuklarına eğitim hakkını sağlamasının kalbinin en güzel yerinde oturduğunu kaydetti. Bu dönemde pek çok okul açıldığını ve Erenköy Kız Lisesi’nin de onlardan biri olduğunu ifade eden Akın konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Cumhuriyetin devrimlerinden biri, yatılı okul hafta sonu herkes evine gidiyor. Nüshet adlı kız çocuğunun gideceği bir evi yok, Nüshet hafta sonu yatakhanenin penceresinden yıldızlara bakıyor. Cumhuriyetle birlikte, Atatürk liseye giden öğrenciler bir sınav açıyor, sınavı kazanan öğrenciler tüm masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere üniversite eğitimi alabilmek için bir yıl Avrupa’ya gönderiliyor. Böyle üç bine aşkın genç Avrupa'ya gidiyor Atatürk onlara ‘Sizleri kıvılcım olarak gönderiyoruz, ateş topu olarak geri geleceksiniz.’ diyor. Sınavı kazananlardan biri Nüshet, üniversite eğitimi için Fransa’nın Lyon kentine gönderiliyor, matematik eğitimi alacak. Sınıf 50 kişi ve 49’u erkek. Nüshet sınıfını üst derece ile bitiriyor, Paris’e geçiyor fizik eğitimi alıyor. Matematik ve fizik hangi bilimle birleşir, astronomi. İstanbul’a geri dönünce ‘Nüshet Gökdoğan’ İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü’nü kuruyor. 1585 Takiyüddin'in Rasathanesi’ni yıktık, 1923 cumhuriyetten sonra yeniden yıldızlara bakmaya başladık. İşte onca yıl aradan sonra bizlere yıldızlara bakmayı gösteren bir cumhuriyet kadınıdır.”
Sunay Akın, Atatürk’ün hayatındaki en kötü günü 13 Kasım 1918’de, İstanbul’un işgal edildiği gün olarak anlattı. Atatürk’ün trenle Adana’dan İstanbul’a geldiğini belirten Akın,
şöyle devam etti: “Atatürk vasıfsız, sıfatsız bir şekilde İstanbul’a çekiliyor. Haydarpaşa Garı’nda bir bakıyor her yerde askerler var, ‘Demek ki bütün ordular lağvedilmiş.’ diyor. Onu gören askerler onu görüp selam veriyor, biri ona tanıdık geliyor yanına yaklaşıyor ‘Asker biz seninle hangi cephede beraberdik?’ diye soruyor ‘Çanakkale komutanım.’ Kendinizi Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerindeki Atatürk’ün yerine koyun düşünün, çok değil üç yıl önce sana inanan binlerce genç o siperleri terketmedi sana inandılar, güvendiler ve orada öldüler. O gün o kadar pişman ki hayatının en karanlık günü, bu pişmanlık onu hayatı boyunca terk etmeyecek. ‘Buraya gelmem büyük bir hataydı, bir an önce Anadolu’ya dönmeliyim.’diyor. Kurtuluş Savaşı’nın kararının verildiği yer Kadıköy Haydarpaşa Garı’nın önü 13 Kasım 1918”.
İLK UMUTLA BERABER ‘KORKMA’
En karanlık dönemin 1921 yılının Ocak ayın olduğunu söyleyen Akın o günlerde gelen ilk umudu şöyle anlattı: “Hiç bir şey yok, zifiri karanlık Ankara’da hilalsiz bir gece. ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’, ama istiklal çok uzak gözüküyor. Meclis’de çıt yok. Biri birdenbire ayağa kalkıyor ‘Benim bir fikrim var, güzel bir şiir bulalım, bize güzel bir şiir lazım.’ Tarihin en karanlık en kötü gününde bize güzel bir şiir lazım diyen kaç millet meclisi vardır. Bir yanda salgın hastalık bir yanda şark güçleri meclis karanlık berbat bir durumda. Anadolu’ya haber veriliyor, 724 tane şiir geliyor. Zaten Anadolu’da 725 kişi okuma yazma biliyor biri yazmamış. Şu millete bak, bunlar çok güzel insanlar. Şiirleri okumaya başlıyorlar, Mehmet Akif de Ankara’da, ‘Koca şair bir şiirde sen yazsana’ diyorlar. O da çıkarıyor kağıdını kalemini yazacak ilham bekliyor. Birden bire bir haber ilk umut ilk zafer: İsmet Paşa, İnönü’de işgal güçlerini durdurdu. Ve başlıyor yazmaya ‘Korkma’ çünkü o dönemde yazılacak en güzel sözcük oydu. ‘Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak. Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak… ’ İstiklal Marşı diye bildiğimiz şiirin her dizesi İsmet İnönü’nün, İnönü zaferinin ilhamıyla yazılmıştır.”