Balığa hasret kalabiliriz!

Yasadışı avcılık, çevre kirliliği ve küçük balıkların avlanması Marmara Denizi’ndeki balık türlerinin ve miktarının azalmasına neden oluyor. İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak yavru balıkların beslenme sahası olan kıyıların korunması gerektiğini söylüyor

14 Mart 2018 - 10:57

Yaklaşık 1 ay sonra balıkçılık için genel av yasağı başlayacak. Ancak hem sayısal verilerden elde edilen bilgilere,  hem de uzmanların paylaştığı bilgilere göre bu yılki av sezonu pek verimli geçmedi. Bu kötü sonucun ise birden fazla nedeni var. Yanlış avlanma teknikleri, denizlerdeki kirlilik, küçük balıkların avlanması, yasak olmasına rağmen Marmara Denizi’nde  trolle balık avlanması... Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın şubat ayında paylaştığı verilere göre ise Türkiye’de denizlerden avlanan toplam balık miktarı son 16 yılda 503 bin tondan 335 bin tona geriledi. Ancak bir başka ciddi konu ise bazı balık türlerinin yok olma eşiğine gelmesi. İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak ve Fenerbahçe Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ferhat Akkaya ile konuştuk. Hem bilimsel veriler hem de sahadaki deneyimler, üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin giderek balığa hasret kalacağını gösteriyor.

“10 CM’LİK LÜFER AVLANIYOR”

Prof. Dr. Saadet Karakulak bu yılki sezonun balıkçılık açısından en kötü senelerden biri olduğu görüşünde. 1 Eylül ile 1 Ocak tarihlerinin  balıkçılık için  en verimli dönemler olduğunu ifade eden Karakulak,  “Karadeniz’den göç eden palamut, lüfer, istavrit balıklarının avcılığı bu dönemlerde yoğun yapılırdı. Aynı zamanda hem Karadeniz hem de Marmara Denizi de hamsi avcılığı gerçekleşirdi. Bu sene sadece Marmara Denizi’ne  40 yıl sonra gelen uskumru avcılığı yapıldı. Tüm balıkların avcılık miktarında korkunç derecede düşüşler görüldü.” diyor.

Karakulak, son yıllarda avlanan balık miktarındaki düşüşün nedenlerini ise şu şekilde sıralıyor:  “Yasadışı ve kayıt dışı avcılık, deniz kirliliği, yeni istilacı türlerin denizlerimize girmesi, küresel iklim değişikliği.”

 Balıkçılıkta kota sistemi uygulanmadığı için balıkçıların da maksimum düzeyde avcılık yaptığını söyleyen Karakulak, balıkların kendi neslini devam ettirmeleri için balıklara bir kez üreme şansı verilmesi gerektiğine işaret ediyor. Karakulak’a göre ne balıkçılar  ne de satıcılar bu kurala uymuyor. Karakulak, özellikle İstanbul’un simgesi olan lüfer balığının 25 cm’de üremeye başlamasına rağmen, Bakanlığın lüferin minimum avlanabilir boyunu 18 cm olarak belirlediğini, buna rağmen balıkçıların 10 cm boyunda olan  lüfer balıklarını kontrolsüz bir şekilde avladığını söylüyor.

“KIYILAR ÜREME ALANI KORUNMALI”

Balıklara yaşam şansı verilmediği için stoklarda azalma yaşandığını söyleyen Karakulak’ın dikkat çektiği bir başka konu ise gırgır ve trol avcılığı. Marmara Denizi’nde 1971 yılından beri trol avcılığı yasak ama Marmara Denizi’nde  bu yasağa uyulmadan avcılık yapılıyor. Karakulak, “Gırgır ve trol teknelerinin açık denizde avcılık yapması gerekir. Gelişmiş ülkelerde endüstriyel balıkçılar okyanusta avcılık yapar, birkaç ay denizde kalabilirler. Bizim gırgır ve trol balıkçılarımız kıyıya bağımlı avcılık yapıyorlar. AB ülkelerinde gırgır ve trol teknelerinin 50 metreden sığ alanda avcılık yapması yasaklandı. Türkiye denizlerinde ise grıgır ve trol teknelerinin 24 metreden sığ alanda avcılık yapması sınırlandırıldı. Kıyısal alanda çeşitliliğin bol olmasından dolayı balıkçılar daha çok kıyısal alanda avcılık yapmak istiyorlar. Oysa bu sahalar balıkların üreme alanları, yavru balıkların da beslenme sahalarıdır. Mutlaka kıyıların korunması gerekiyor.”  şeklinde konuşuyor.

SON 16 YILDA BÜYÜK DÜŞÜŞ

Karakulak Marmara Denizi’nde büyük boylu balıkların gittikçe azaldığını söylüyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının şubat ayı verileri de Karakulak’ı destekler nitelikte. 2000 yılında avlanan kalkan balığının toplam miktarı 2 bin 700 ton iken, 2016 yılında bu rakam 221 tona gerilemiş durumda. Karakulak ayrıca kılıç balığı ve orkinosun denizlerimizi terk ettiğini, köpek balığı ve mersin balıklarının ise tehlike altında olduğunu ekliyor.

KİŞİ BAŞINA 6 KİLO BALIK

Kişi başı balık tüketiminin AB ülkelerinde yılda 25 kg, Japonya’da ise  60 kg olduğunu söyleyen Karakulak, Türkiye’de ise bu rakamın  6-7 kg arasında olduğu bilgisini veriyor. Karakulak Marmara Denizi’nde balık türlerinin yok olmaması ve balık miktarının yeniden artması için yapılması gerekenleri ise şu şekilde sıralıyor:

-İyi bir balıkçılık yönetimi yapılmalı ve balıkçılar denetlenmeli.

-Balıkların kendilerini yenileme kapasiteleri bulunmaktadır. Bu özelliğinden yararlanılarak balık stoklarının korunması mümkündür. Yeni yavrular yapacak balıkların avlanılmadan denizde kalması, üreme alanlarının korunması ve stoka yeni katılacak olan yavru bireylerin korunması çok önemli.

-Balıkçılıkta yasadışı avcılığının önüne geçilmesi için denizde ve karada denetimler arttırılmalıdır. Denetimde su ürünleri eğitimi alan su ürünleri mühendisleri görev almalıdır.

-Balıkçılık mevzuatlarının mutlaka günümüz şartlarına uygun güncellenmesi gerekiyor.

-Cezalar yetersiz kaldığı için caydırıcı değil. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu acil olarak değişmeli.

-Gelişmiş bir balıkçı filomuz var. Bu balıkçı filosununun başka ülkelerin sularına yönlendirilmesi ve teşvik edilmesi gerekiyor. Özellikle balıkçılıkta gelişmemiş Afrika ülkeleri olabilir.

-Nesli azalan ve hassas türlerimiz için mutlaka deniz koruma alanları ilan edilmelidir.

NEDİR BU TROL AVCILIK?

40 yıldır Marmara Denizi’nde balıkçılık yapan Fenerbahçe Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ferhat Akkaya da 30 yıl önce avladığı balıklarla şu an karşılaşmadığını söylüyor. Akkaya’ya göre bunun temel sebebi ise trol avcılığı. Marmara Denizi’nin trol avcılığına yasak olduğunu ancak denetim yapılmadığı için son yıllarda bu avcılık yönteminin yaygınlaştığını ifade eden Akkaya bu konudaki şikayetlerini şöyle ifade ediyor: “Trol dediğimiz şey denizin dibini tarayarak balığı yerinden söken bir avcılık yöntemi. Büyük, küçük, orta boylu gemilerle de yapılıyor. Kapaklar var, bir torba atılıyor denize, denizin dibi nasıl bir çifti toprağa traktörle çekiyorsa aynı şekilde trolcüler denizin dibini çekiyor. Ve trol ağlarının gözü 1 cm’den kısa bir göz.  Yani ne varsa her şeyi; yavru, boy, tür gözetmeksizin alıyor.  Tamamen kaçak, yasal olmayan yöntem.”

“DENETİM YAPILMIYOR”

Akkaya ilgili birimlere şikayet etmelerine rağmen bu avcılık yönteminin yeterince denetlenmediği görüşünde. “Burada büyük bir haksız kazanç dönüyor. Ha ormandan kaçak odun kesmişsin, ha denizde trol yapmışsın. Bütün gece bunlar trol çekiyor, Boğaz da bile  -çekiyorlar” diyen Akkaya, trolle yapılan avcılığın olumsuz etkilerini ise şu şekilde anlatıyor: “Balıkçılar için en büyük etkisi; gırgırlar dâhil bütün ekmek yiyen esnafa haksız rekabet. Balık yataklarını yavruları kesinlikle öldürüyor. Balıkların en ufaklarını dâhil yakalayarak imha ediyor. Mesela bir mezgit balığı bu mezgitin 10 cm’den ufağını yakalayamazsın ama trol torbasına girer bu. Diyelim ki 10 kasa satılabilir mezgit için adam 1,5 ton küçük balığı ölmüş vaziyette denize kürekle döker, sahile getirmez. Bunun mutlaka ve mutlaka etkin denetlenmesi lazım.”

HANGİ BALIK?

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), azalan balık stoklarına ve sürdürülebilir balıkçılığa dikkat çekmek için “Hangi Balık” isimli bir rehber hazırladı. Bu rehber, tüketicilere hangi balıkları yiyemeyeceklerinden çok hangi koşullarda tüketebileceklerine odaklanıyor. Tüketicilere yiyecekleri balıkları seçerken dikkat etmelerini öneriyor. Rehber aynı zamanda Akdeniz ülkelerinde rastlanan 10 balık türüne ait tanınmış şeflerden alınmış 10 yemek tarifi içeriyor.

Siteye buradan ulaşabilirsiniz: http://www.balikrehberi.org


ARŞİV