Başrolünde Demet Evgar’ın olduğu ‘Bahar’ dizisinin geçmiş bir bölümünde; diziye adını veren karakterin ‘bekar bir anne’ olarak yeni hayatına başlaması bir ‘single mom’ partisiyle kutlanmıştı. Tek ebeveyn annelere cesaret veren bu sahne, bu kadınların toplumsal hayatta karşılaştığı zorluklara da dikkat çekiyordu. Türkiye’de sayıları 2 milyonu aşan bekar anneleri araştıran Uzman Sosyolog Funda Alpaslan Talay, “Yeni yoksulluk ve kadın yoksulluğu: Sosyal yardım alan tek ebeveyn kadınların deneyimleri, beklentileri ve umutları” başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırladı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Talay ile söyleştik.
- Sizi tanıyalım. Kadın yoksulluğunu çalışmaya nasıl ve neden karar verdiniz?
Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans mezunuyum. 2012 yılından bu yana Antalya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı bünyesinde görev yapıyorum. 2012-2021 yılları arasında Antalya’nın 19 ilçesinde dezavantajlı gruplar ve ihtiyaç sahiplerine yönelik saha araştırmaları, sosyolojik gözlemler ve sosyal incelemeler gerçekleştirdim. 2021-2024 yılları arasında Sosyal İnceleme, Tetkik ve Analiz ekibinde birim sorumluluğunu yürüttüm; Mayıs 2024 itibarıyla ise Sosyal Yardımlar Şube Müdürü olarak görev yapmaktayım. Saha çalışmalarım ve sosyal incelemelerim sırasında, kadın yoksulluğunun yalnızca kadınları değil, çocukları ve dolayısıyla toplumun geleceğini de doğrudan etkileyen çok boyutlu bir mesele olduğunu gözlemledim. Yoksulluğun en derin ve en görünmez haliyle kadınların hayatında nasıl şekillendiğini, sosyal yardımların ve dayanışma ağlarının bu mücadelede nasıl bir rol oynadığını bizzat sahada deneyimledim. Bu farkındalık, akademik çalışmamda kadın yoksulluğuna odaklanma kararımı pekiştirdi.
- “Tek ebeveyn kadın yoksulluğu” kavramını açıklar mısınız?
Çeşitli nedenlerle (boşanma, eşin vefatı, terk edilme, eşin cezaevinde olması vb.) tek ebeveyn konumunda olan kadınlar, hem hane geçindiren hem de çocuklarının bakımını üstlenen kişiler olarak çifte sorumluluk taşıyorlar. Tek ebeveyn kadın yoksulluğu, ekonomik ve sosyal dezavantajların kesişiminde yer alan, tek başına çocuk yetiştiren kadınların maruz kaldığı çok boyutlu bir yoksulluk biçimi. Bu kadınlar iş gücü piyasasına erişimde, sosyal destek mekanizmalarına ulaşmada ve çocuk bakım hizmetlerine erişimde ciddi engellerle karşılaşıyorlar.
EN ÇOK ELAZIĞ’DA
- Türkiye’de tek ebeveyn kaç kadın var? Tam rakam biliniyor mu?
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de tek çekirdek aile olarak tanımlanan hanehalklarının oranı yıllar içinde azalma eğiliminde. 2014 yılında %67,4 olan bu oran 2023’te%63,8’e gerilemiş. Tek ebeveyn ve en az bir çocuktan oluşan hanelerin oranı ise 2022 yılında toplam hanehalklarının %10,3’ünü, 2023 yılında ise %10,6’sını oluşturmuş. 2022’de bu hanelerin %8’i anne ve çocuklardan, %2,3’ü baba ve çocuklardan oluşurken, 2023’te bu oranlar sırasıyla %8,2 ve %2,4 olarak kaydedilmiş.
Bu veriler, tek ebeveynli ailelerin Türkiye’de yıllar içinde artış eğiliminde olduğunu gösteriyor. 2022 TÜİK verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 26 milyon hanehalkı bulunduğu düşünüldüğünde, yaklaşık 2,7 milyon hanenin tek ebeveyn ve çocuklardan oluştuğu, bunların da yaklaşık 2 milyonunun anne ve çocuklardan oluştuğu tahmin ediliyor. 2023’te hanehalkı sayısının yaklaşık 27 milyona ulaştığı göz önüne alındığında, tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan hanelerin sayısının 2,9 milyona, bunların içinde anne ve çocuklardan oluşan hanelerin sayısının ise 2,2 milyona yükseldiği söylenebilir.
2023 verilerine göre anne ve çocuklardan oluşan hanehalklarının oranının en yüksek olduğu iller, %10,3 ile Elazığ, %10,2 ile Bingöl, %9,9 ile Adana olurken, bu oranın en düşük olduğu iller ise %5,2 ile Ardahan, %6 ile Kars ve Yozgat oldu.
“YOKSULLUĞUN EN KARMAŞIK HALİ...”
- Yoksulluk ülkemizde zaten büyük bir sorun. Kadın yoksulluğu keza öyle, bir de bunun üstüne tek ebeveyn kadın yoksulluğu... Katmerli bir sorun yumağından bahsediyoruz değil mi?
Evet, tek ebeveyn kadın yoksulluğu, yoksulluğun en keskin ve karmaşık hali... Çünkü burada sadece maddi imkânsızlıklar değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği yapısal engeller, sosyal dışlanma ve psikolojik yük de devreye giriyor. Kadın hem geçimini sağlamak hem de çocuklarının bakımını üstlenmek zorunda kalırken, bu süreçte yeterli destek mekanizmalarına erişemiyor. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel alanlarda dezavantajlar daha da derinleşiyor ve bu durum sadece bireysel bir sorun olmaktan çıkıp nesiller arası bir yoksulluk döngüsüne dönüşüyor.
- Peki neden “tek ebeveyn kadın yoksulluğu” diye bir olgu var? Mesela ‘tek ebeveyn erkek yoksulluğu’ da var mı? Bunu açar mısınız?
Tek ebeveynlik, her cinsiyetten bireyi etkileyebilir; ancak kadınlar için bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle çok daha derinleşmiş bir yoksulluk biçimine dönüşüyor. Erkekler de tek ebeveyn olduklarında ekonomik zorluklarla karşılaşabilir, ancak genel olarak iş gücü piyasasında daha avantajlı konumda oldukları için yoksulluk riski kadınlara kıyasla daha düşük.
Kadınların tek ebeveyn olarak yoksulluğa sürüklenmelerinin temel nedenlerinden biri, toplumsal olarak bakım emeğinin büyük ölçüde kadınların sorumluluğuna bırakılmış olması. Bir kadın hem çocuk bakımını üstlenmek hem de gelir elde etmek zorunda kaldığında, iş gücüne katılımı kısıtlanır, çoğunlukla güvencesiz, düşük ücretli veya esnek çalışma koşullarına mahkûm edilir. Buna karşılık, erkekler tek ebeveyn olduklarında genellikle çalışma hayatlarını sürdürebilir ve çoğu zaman çocuk bakımında aile büyüklerinden ya da ücretli bakım hizmetlerinden destek alma şansına daha fazla sahip olurlar.
Kadınların yaşadığı dezavantajlar yalnızca iş güvencesizliğiyle sınırlı değil. Çalışma hayatına katılabildiklerinde bile çeşitli ayrımcılık biçimleriyle karşılaşabilirler. Örneğin, geç saatlere kadar çalışmaları çocuk bakım sorumlulukları nedeniyle zorlaşırken, vardiyalı işlerde veya gece mesailerinde çalışmaları neredeyse imkânsız hale gelir. Erkek çalışanlar için bu bir engel teşkil etmezken, kadınların bu kısıtlı zaman aralıklarında iş bulabilmeleri daha da zorlaşır. Dahası, işe girdiklerinde "yalnız kadın" olarak görülmeleri, iş yerinde farklı tekliflerle karşılaşmalarına ve istismara açık hale gelmelerine neden olabilir.
Ayrıca, nafaka ve velayet gibi hukuki süreçler de kadınların dezavantajına işleyebilir. Erkekler, tek ebeveyn olduklarında genellikle daha yüksek gelire sahip oldukları için yoksulluk riski daha düşük olurken, kadınlar için nafaka ödemelerinin düzensizliği, iş güvencesizliği ve sosyal desteklerin yetersizliği yoksulluğu daha da derinleştiren faktörlerdir.
Özetle, kadın ve erkek tek ebeveynler arasındaki yoksulluk deneyimi aynı değil. Kadınlar için bu durum, ekonomik güvencesizlik, sosyal dışlanma, cinsiyete dayalı ayrımcılık ve istismar risklerini içeren çok daha yapısal ve derinleşmiş bir sorun yumağı.
- Kadınlar bu yoksulluğun sosyal, psikolojik ve kültürel boyutlarını nasıl yaşıyorlar?
Tek ebeveyn kadınlar, sadece ekonomik yoksullukla değil, aynı zamanda toplumsal önyargılar, sosyal dışlanma ve duygusal yük ile de mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Tek ebeveyn kadınlar, toplum tarafından çoğu zaman “eksik aile” olarak görülüyor ve yalnız anne olmanın yarattığı önyargılarla karşılaşıyorlar. Örneğin, ev kiralamak istediklerinde “bekâr kadın” olmaları nedeniyle ev sahipleri tarafından güvenilmez bulunabiliyorlar. İşyerlerinde çocuk bakım sorumlulukları nedeniyle daha az tercih edilebiliyor veya kariyerlerinde ilerleme şansları kısıtlanabiliyor. Ayrıca, boşanmış ya da dul olmaları nedeniyle mahallelerinde veya geniş aileleri içinde dışlanma yaşayabiliyorlar.
Tek ebeveyn kadınlar hem çocuklarının tüm sorumluluğunu taşımak hem de geçimlerini sağlamak zorunda oldukları için sürekli bir kaygı ve baskı altında yaşayabiliyorlar. Kendilerini yalnız ve çaresiz hissedebiliyor, destek mekanizmalarına erişemediklerinde duygusal yükleri daha da ağırlaşabiliyor. Gelecek kaygısı, özellikle çocuklarının eğitimini ve sağlığını tek başına üstlenmek zorunda olmaları nedeniyle yoğunlaşıyor. Ayrıca, toplumun onlardan hem iyi bir ebeveyn hem de güçlü bir birey olmalarını beklemesi, zamanla yıpranmalarına ve ruhsal olarak zorlanmalarına neden olabiliyor. Türkiye’de aile yapısına ve geleneksel cinsiyet rollerine dayalı algılar, tek ebeveyn kadınları zor durumda bırakabiliyor. Kadınların anne olarak çocukları için “fedakârlık” yapması beklenirken, kendilerine ait bir sosyal yaşam kurmaları veya bireysel hedeflerini gerçekleştirmeleri toplum tarafından desteklenmiyor. Bu durum, kadınların kendilerini değersiz ve toplumdan soyutlanmış hissetmelerine neden olabiliyor. Ayrıca, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştıklarında, “çocuklarını ihmal eden anne” gibi haksız eleştirilere maruz kalabiliyorlar.
- Tek ebeveyn kadınların yaşadığı yoksulluk, ekonomik bir sorun olmanın ötesine geçiyor dediğiniz gibi. Bu duruma toplumsal cinsiyet perspektifinden bakınca ne görüyoruz?
Tek ebeveyn yoksul kadınların yaşadığı sorunlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin en keskin biçimde ortaya çıktığı alanlardan biri. Toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, bu kadınların yoksulluğu üç temel yapısal faktör tarafından şekillendiriliyor: bakım emeğinin görünmezliği, iş gücü piyasasındaki cinsiyet ayrımcılığı ve sosyal destek mekanizmalarındaki eksiklikler.
Tek ebeveyn kadınlar, yalnızca gelir getiren bir birey olmak zorunda kalmıyor, aynı zamanda tüm bakım emeğini de tek başlarına üstleniyorlar. Çocuklarını büyütmek, onların eğitim ve sağlık süreçleriyle ilgilenmek, ev işlerini yapmak gibi sorumluluklar sadece maddi değil, aynı zamanda zaman ve enerji gerektiren büyük bir yük haline geliyor. Ücretli bakım hizmetlerine erişemeyen kadınlar, çalışma saatlerini çocuklarına göre ayarlamak zorunda kalıyor ve bu durum onların tam zamanlı veya güvenceli işlerde çalışmasını zorlaştırıyor. Erkeklerin daha rahat iş gücüne katılım sağlayabilmesi, büyük ölçüde bakım emeğinin kadınlara yüklenmesinden kaynaklanıyor.
Tek ebeveyn kadınlar, iş ararken ve çalışırken çifte ayrımcılıkla karşılaşıyorlar: Hem kadın oldukları için düşük ücretli ve güvencesiz işlere yönlendiriliyorlar hem de işverenler tarafından “çocuk sorumluluğu nedeniyle daha az verimli çalışanlar” olarak görülüyorlar. Esnek çalışma saatlerine olan ihtiyaçları, iş güvencesi olmayan sektörlere mahkûm olmalarına yol açıyor. Çalışma hayatında erkeklerle aynı fırsatlara sahip olmamaları, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarını ve yoksulluktan çıkışlarını daha da zorlaştırıyor.
Kreş ve bakım hizmetlerinin pahalı olması, devlet destekli ücretsiz bakım hizmetlerinin sınırlı olması, bu kadınların hem iş gücüne katılımını hem de çocuklarının refahını olumsuz etkiliyor. Tek ebeveyn yoksul kadınlar ev ya da iş ararken çeşitli uygunsuz tekliflerle karşılaşabiliyor, bu nedenle yalnız anne olduklarını gizleme ihtiyacı hissediyorlar. Tek ebeveyn kadın yoksulluğu, sadece ekonomik koşullarla açıklanabilecek bir durum değil; aksine, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bakım emeğinin kolektif olarak paylaşılmaması, kadınların iş gücü piyasasında dezavantajlı konumda olması ve sosyal politikaların ataerkil yapısı, tek ebeveyn kadınların yoksulluk döngüsünden çıkmasını zorlaştırıyor. Bu nedenle, çözüm yalnızca ekonomik yardımlarla değil, kadınların toplumsal ve ekonomik hayata tam katılımını sağlayacak yapısal değişimlerle mümkün olabilir.
“KADINLARIN SOSYAL DAYANIŞMASI...”
- Araştırmanızda, kadınların yoksullukla başa çıkarken geliştirdikleri stratejileri anlatıyorsunuz. Bunların başlıcaları neler?
En yaygın yöntemlerden biri, sosyal dayanışma ağlarına başvurmak. Aile bireyleri, komşular veya arkadaş çevresi, çocuk bakımından ekonomik desteğe kadar pek çok alanda önemli bir destek mekanizması haline gelebiliyor. Bunun yanı sıra, ekonomik olarak ayakta durabilmek için çoğu zaman güvencesiz ve esnek işlerde çalışmayı tercih etmek zorunda kalıyorlar. Temizlik, hasta bakımı, çocuk bakıcılığı, evde yemek yapıp satma gibi kayıt dışı sektörlerde iş bulma eğilimleri oldukça yaygın. Ancak bu tür işler hem düşük ücretli hem de uzun vadede sosyal güvenceden yoksun olduğu için yoksulluktan çıkışlarını pek mümkün kılmıyor.
Kadınların yoksullukla mücadelede bir diğer yöntemi ise sosyal yardımlardan faydalanmak. Belediyelerin ve devletin sunduğu gıda, nakit destekleri ve eğitim bursları gibi yardımlar, geçimlerini sürdürebilmeleri için hayati önem taşıyor. Ancak bu yardımlar çoğu zaman sürekliliği olmayan ve temel ihtiyaçları karşılamak için yeterli seviyede olmayan geçici çözümler sunuyor. Bazı kadınlar ise kooperatifleşme ya da meslek edindirme kurslarına yönelerek kendi işlerini kurmaya çalışıyor, fakat bu girişimler de yeterli destek ve sermaye olmadan sürdürülebilir bir seçenek haline gelemiyor.
- Son olarak; peki bu çocuklu bekar annelere hangi destek mekanizmaları sunulmalı?