Salgın tüm Türkiye genelinde yayılmaya devam ederken vakaların yüzde 60’ından fazlasının İstanbul’da olduğu biliniyor. Bunun üzerine bir de cuma gecesi hafta sonu sokağa çıkma yasağının olacağı duyurulduktan sonra yaşanan karmaşa da eklenince tablo gittikçe kararıyor.
İstanbul özelinde birçok uzman ve başta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hafta içini de kapsayan bir sokağa çıkma yasağının gelmesini savunurken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan kabine, hafta sonunu kapsayan bir sınırlamada karar kıldı.
İBB Bilim Kurulu da Mart ayının sonundan itibaren özellikle İstanbul’da yaşananlara odaklanan bir çalışma yürütüyor. Kurul, 13 Nisan Pazartesi salgın yönetimine dair önerilerde bulundu. Hasta olanların tanısının konması, izole edilmeleri, temaslıların taranmaları, yakınlarına test yapılması gibi önerilerin yer aldığı açıklamada düzenli geliri olmayanların, yoksulların mağdur olmamasını sağlayacak düzenlemelerin alınması gerektiği belirtildi.
Kurulda yer alan Prof. Dr. Nilay Etiler, gazetemizin sorularını yanıtlayarak, İstanbul özelindeki son durumu ve yapılması gerekenleri anlattı.
İBB Bilim Kurulu nasıl çalışıyor, toplantılarda ağırlıklı olarak neler tartışılıyor?
Bilim Kurulu olarak mart ayının sonunda başladık çalışmalarımıza. Haftada iki toplantı yapıyoruz, kentin salgın ile ilgili gündemlerini ele alıyoruz. Bilim Kurulu, sağlık konusundaki meslek örgütlerinin yerel temsilcilerinden oluşuyor. Bu kişilerin çoğu aynı zamanda kendi alanlarında akademik unvanlara sahipler. Ortaya çıkan yerel sorunları gündeme alıp bilimsel olarak temeli olan öneriler geliştiriyoruz ve bunu İBB’ye öneriyoruz.
“İSTANBUL İÇİN ÖZEL ÖNLEM ALINMALI”
İstanbul açık ara en fazla vakanın görüldüğü il. Burada acilen sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli mi, ne yapılmalı?
İstanbul, sizin de belirttiğiniz gibi en fazla vaka sayısına sahip il durumundadır. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre Türkiye’deki vakaların yüzde 60 kadarı İstanbul’da bulunuyor. Oysa İstanbul, Türkiye nüfusunun yüzde 18’ini oluşturmaktadır. Bu da İstanbul’da vakaların ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor.
İstanbul’a dair özel bir önlem alınması gerektiği düşüncesine katılıyorum. Ancak yapılması gereken geçtiğimiz hafta sonunda olduğu gibi hiç kimsenin sokağa çıkmadığı bir sıkıyönetim tarzı bir uygulama değil, toplumun zorunlu ihtiyaçlarının karşılandığı işyerleri hariç tüm işyerlerinin çalışmaya ara verdiği, haneden sadece bir kişinin günde bir kez olmak koşuluyla evin ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkabildiği bir uygulama olmalıdır. Elbette buna çalışanların haklarının korunmasına dair düzenlemeler ile sosyal hizmetler eşlik etmelidir. Bazı ülkeler böylesi uygulamalar yaptı. Bunun bir kereye mahsus olmak üzere üç ya da dört hafta sürmesi, sonrasında da yine mevcut koruyucu uygulamaların (maske kullanımı, güvenli fiziki mesafenin korunması vb) sürdürülerek hayatın yavaş yavaş normalleştirilmesi gerektiğini savunuyorum.
Bunlar yapılmadığı takdirde, salgının kontrol altına alınması süreci çok uzayacak. Bu süreçte evde kapalı kalması önerilen kişilerde ruh sağlığı sorunlarının ortaya çıkması, salgın dışındaki sağlık hizmeti ihtiyacının ötelenmesi ile diğer toplum sağlığı sorunlarının çıkması muhtemel. Ayrıca yaşanacak ekonomik kaybın da daha fazla olacağını düşünüyorum.
Hastanelerde sağlık çalışanlarının koşulları hakkında ne düşünüyorsunuz, atılan adımlar ve koruyucu malzemeler yeterli mi?
Salgın döneminde sağlık çalışanları, en fazla tehlike altında olanlar. Çünkü korona virüsü ile enfekte kişilerle sürekli temas halindeler. Kişisel koruyucu malzemeler dediğimiz maske, siperlik, önlük vb malzemeler sürekli olarak temin edilmesi gereken sarf malzemeleri olduğu için bazı yerlerde aksaklıklar devam ediyor. Diğer yandan sağlık çalışanlarının çalışma süreleri de oldukça uzun. Bu hem onların virüsle temas etme olasılığını artıyor hem de yeterince dinlenme olanağı olmadığı için tükenmelerine neden oluyor. Diğer yandan sağlık çalışanlarının evlerindeki kişilere virüsü taşıma olasılıkları var, bu da ayrı bir kaygı yaratıyordu. İstanbul için İBB’nin girişimiyle bu sorun çözüldü. Sağlık çalışanları için hastanelerin yakınlarında otel ve misafirhaneler bulundu ve buralarda kalmaları sağlandı. Bu sağlık çalışanlarını rahatlatan bir uygulama oldu.
“TÜRKİYE SALGINA HAZIR DEĞİLDİ”
Sağlık Bakanlığı süreci nasıl yürütüyor, acilen yapılması gerekenler neler sizce?
Sağlık Bakanlığı süreci olabildiğince iyi yürütmeye çalışıyor ama bu mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Her şeyden önce sağlık reformu adı altında bugüne kadar yapılanlar, sağlık sistemini tedavi edici hizmetlerin ağırlıkta olduğu bir hale getirdi. Oysa salgın gibi durumlar ancak güçlü halk sağlığı sistemlerine sahip iseniz başa çıkılabilecek durumlardır. Basında pek çok ülke birbiriyle karşılaştırılıyor, başarılı olanlara bakın bunlar güçlü halk sağlığı sistemlerine sahip olanlardır. Özetle şunu söylemek istiyor, Türkiye sağlık sisteminin yapısı itibariyle böylesi büyük bir salgına hazır değildi. Sorunların bir kısmının kaynağı budur bence.
Diğer yandan meslek örgütlerinin bastırmasıyla bir nebze şeffaflık sağlandı ama bu yeterli değil. Her gün yapılan test, pozitif çıkan, yaşamını kaybeden, iyileşen vaka sayılarını vermek şeffaflık değildir. Biraz önce İstanbul’un durumunu sorduğunuzda İstanbul’daki vaka sayısını bile söyleyemedim, çünkü bilmiyoruz. Vakarın yüzde 60 civarında olduğu açıklanıyor, toplam vakaya göre hesaplıyoruz. Sadece vaka sayısı da yetmez, vakaların kişi özellikleri, yer özellikleri salgının zamansal durumu, bunların tümünün paylaşılması gerekir. Şeffaflık bunu gerektirir. Şunu da söylemek isterim, salgının yönetiminde illerde pandemi kurulları var, onlar da sürecin içinde. Ama bakıyorsunuz, sağlık çalışanlarının meslek örgütü temsilcileri yok, tabip odası, eczacılar odası, diş hekimleri odası yok. İllerde belediyeler ile yeterli işbirliği yapılmıyor, sürece katılmıyor. Bunların tümü salgın yönetiminde yapılan hatalardır. Bu hataların karşılığı hastalık ve ölüm olarak karşımıza çıkacak.
Geçtiğimiz hafta cuma günü yaşanan karmaşanın sonuçlarını ne zaman görürüz?
Ortalama bir hafta içinde göreceğiz.