Bu yıl yaz sıcakları biraz geç gelse de sıcak hava etkisini iyiden iyiye hissettiriyor. Ancak sıcak havalar kentlerdeki yoğun yapılaşmaya bağlı olarak daha bunaltıcı oluyor. “Climate Central” tarafından 5 Temmuz 2017’de yayınlanan “İklim Değişikliği Dünyanın Şehirlerini Nasıl Değiştirecek?” adlı araştırma raporunun sonuçlarına göre; sera gazı emisyonlarının azaltılmaması durumunda 2100 yılında İstanbul’un Kahire kadar sıcak olacağı ön görülüyor.
Raporda, nüfus yoğunluğunun artması ve kentsel ısa ada etkisi ile beraber, kalabalık ve büyük şehirlerin kırsal kesimlere göre 7 derece daha sıcak olacağı, bunun sonucunda ise bu sıcaklığın tehlikeli ve ölümcül sonuçları olacağı vurgulanıyor.
Şu anda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 54’ü şehirlerde yaşıyor ve 2050’de kentsel nüfusun 2 buçuk milyar kişi artması bekleniyor. Bu şehirlerin daha sıcak olması durumunda ise hava koşullarının değişmesi ve aşırı sıcakların daha da artması bekleniyor. Sıcaklık değerlerin yüksek seviyeye ulaşmasında sadece insan nüfusunun artması etkili değil. Yeşil alanların yapılaşmaya açılması, su kaynaklarının tüketilmesi, yüksek katlı binaların yapılması ve şehir içinde betonlaşmanın artması da sıcaklığı arttıran en önemli faktörlerin başında geliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz yıl hazırladığı rapora göre, İstanbul’da kamuya açık yeşil alan oranı yüzde 2.20. Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen minimum yeşil oran yüzde 9 iken, yine İBB’nin verilerine göre İstanbul’da kişi başına yüzde 6 yeşil alan düşüyor. Kadıköy’de ise kişi başına 3.03 metrekare yeşil alan düşüyor.
Kamuya açık yeşil alan oranı, Moskova’da yüzde 54, Sidney’de yüzde 46, Viyana’da yüzde 45.50, Londra’da yüzde 33, Tokyo’da ise yüzde 3.40.
“10 DERECELİK FARK VAR”
İstanbul ve Kadıköy’deki yeşil alanların azalması ve yapılaşmanın artmasının sıcaklık değerlerin yükselmesinde doğrudan etki göstereceğini ifade eden İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “Yoğun yapılaşma, diğer bir deyişle doğal yüzeylerin beton, taş, asfalt gibi yapay yüzeyler ile değiştirilmesi kent merkezi ile hemen çevresi arasında yaklaşık 10 derecelik fark oluşturuyor” değerlendirmesini yaptı.
“RÜZGÂRI KESİYOR”
Yüksek yapıların da sıcaklık değerlerin yoğun bir şekilde hissedilmesinde etkili olduğunu söyleyen Kadıoğlu, “Aslında iki etkisi var. Birincisi şehirdeki doğal hava sirkülâsyonunu kesebiliyorlar. İkincisi genellikle güneş ışınlarını yansıtan parlak cephe giydirmeye sahip olarak çevreye ayna etkisi yapıyorlar.” dedi.
Şehir plancılarının öncelikle şehrin hâkim rüzgârlarını bilmeleri gerektiğini ve yüksek bina yapılması zorunlu olan yerlerde yüksek binaların dar cephelerini hâkim rüzgâr yönüne çevirmelerinin gerektiğini söyleyen Kadıoğlu, “Tüm binalar yüzeyde pürüzlülüğü artırarak hava akımlarını etkiler. Genellikle rüzgârlar yerden yükseldikçe artar ve normal binaların üzerindeki seviyede şehrin kirliğini dağıtır. Yüksek binalar, normal binalardan oluşan şehrin silueti üzerinden esen rüzgârları keserek hem yakın çevresinde, hem de şehir genelindeki hava akımlarını bozar” diye konuştu.
“KIŞLAR RÜZGÂRLI, YAZLAR NEMLİ”
İstanbul’daki yeşil alanların ve ormanların azalmasının iklimi olumsuz etkileyeceğini vurgulayan Kadıoğlu, “Özellikle kuzey ormanlarının azalması İstanbul’un kışın kuzeyden gelen kuvvetli poyraz gibi fırtınalara açık olması, yazın ise çok nemli olması anlamına geliyor” diye konuştu.
“SERİNLETİCİ ETKİSİ YOK OLDU”
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri ve Çevre Mühendisi Cevahir Efe Akçelik, şehir merkezlerinin kırsal alanlara göre daha sıcak hale gelmesinin nedeninin şehirlerin ısı adası etkisinde kalmasıyla açıklıyor.
Sadece yüksek yapıların tek başına sıcaklık artışına bir etkisi olduğunu söylemenin yanlış olacağını söyleyen Akçelik, “İstanbul’da gerçekleşen plansız kentsel dönüşüm, doğal alanların tahribatı ve mega projeler bu etkiyi tetikliyor” diye konuştu.
“Kişi başına düşen yeşil alan miktarı Avrupa standartlarının çok altında olan İstanbul ne yazık ki mevcut yeşil alanlarını da her geçen gün kaybediyor” diyen Akçelik, “Yeşil alandan kastımız doğal ortamından koparılarak başka bölgelere taşınan ağaçlar ya da yol kenarlarına peyzaj düzenlemesi olarak dikilen çiçekler değildir. Şehrin stresinden uzak, doğal yapısı korunmuş ve iyileştirilmeye devam eden, toprak, su, canlı yaşamıyla bir bütün olarak değerlendirebileceğimiz bölgeler ancak kamusal yeşil alan olarak gösterilebilir” değerlendirmesinde bulundu.
Üçüncü Köprü ve bağlantı yolları için Avrupa Yakası’nda 1416, Anadolu Yakası’nda ise 1126 hektar olmak üzere, toplam 2542 hektar orman alanının, 3. Havalimanı için ise 6.173 hektar orman alanının bu projeye tahsis edildiğini söyleyen Akçelik, “Mikro klima üzerinde serinletici etkisi olan orman alanlarının, doğal bitki örtüleriyle kaplı alanların ve yapılaşmamış-açık alanların tahribatı, ısı adası etkisini daha da arttırıyor” dedi.
3. Köprü ve bağlantı yollarının kullanımı ile birlikte, trafik yoğunluğuna bağlı olarak egzoz salınımlarını artacağını söyleyen Akçelik, bunun sonucunda İstanbul üzerindeki ısı adası etkisinin katlanarak artacağını ve sıcaklık değerlerinin önümüzdeki yıllarda mevsim normallerinin üstüne çıkacağı uyarısında bulundu.
“PLANLI YAPILMALI”
İstanbul’da ve Kadıköy’de inşa edilen gökdelenlerin belirli bir planlama çerçevesinde yapılmadığı için rüzgârı kestiğini söyleyen Akçelik, “Gökdelenler rüzgârı kestiği için şehirdeki hava sirkülâsyonunu engelleniyor dolayısıyla bunaltıcı bir etki yaratıyor. Gökdelenler İstanbul’un hâkim rüzgâr yönünün kuzey olduğu bilinerek inşa edilmeli. Şehrin hâkim rüzgârın olduğu kuzey bölgelerine rüzgâr koridoru işlevi görecek cadde planlanmalı ya da hâkim rüzgâr yönünün etkilenmeyeceği yerlerde gökdelenlere izin verilmelidir” şeklinde konuştu.