Bir Kadıköylünün gözünden Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri’nin 75. yılında kapısını çaldığımız, ilk mezunlardan Kadıköylü öğretmen İbrahim Şimşek, “Köy Enstitüleri’nin modern eğitim sistemine dönmemiz gerekiyor.” diyor

16 Nisan 2015 - 16:47

Erhan DEMİRTAŞ
Eğitimin olmadığı köy okullarına öğretmen yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940’ta kurulan Köy Enstitüleri 75 yaşında. Köy Okulları’nın ilk mezunlarından Kadıköylü İbrahim Şimşek ile Köy Enstitüleri’nin neden açıldığını, hangi sebepler yüzünden kapatıldığını ve şimdiki eğitim modeli ile arasındaki farkları Şimşek’in deneyimlerinden yola çıkarak konuştuk.

Köy Enstitüleri’nin ilk mezunlarındansınız. Kendinizi tanıtır mısınız, İbrahim Şimşek kimdir?
Kapadokya’nın Ihlara köyünde doğdum.  İlkokulu Ihlara’da bitirdikten sonra Köy Enstitüsüne gitmeye karar verdim. İvriz Köy Enstitüsü’ne kayıt oldum. Orada 5 yıl okudum. 1947 yılının 1 Eylül günü de öğretmenlik görevime başladım. Çeşitli köylerde öğretmenlik yaptım.
1957 seçimleri öncesi Demokrat Parti zamanında öğretmenken hiç tanımadığım bir adam bana tuvaletin yerini sordu. Kendisine tuvaleti gösterdim, birkaç adım yürüdük. Bana teşekkür etti ve gitti. Sonrasında yerel politikacılar tarafından politika yapmakla suçlandım ve 1 Nisan’da başka bir köye sürgün edildim. Meğer o kişi Niğde milletvekili adayıymış. 
Sürgün edildiğim köye gittim ama ne öğrenci var ne de okul. Bir ay boyunca okulun önünde oturdum. Baktım olacak gibi değil Ankara’ya gittim. O sıralar eşimle aynı köyde öğretmenlik yapıyorduk. Eşimden ayrı kalamayacağımı söyleyince, “Sen milletvekiliyle kol kola gezmişsin, propaganda yapmışsın cezalısın” dediler. Yetkililer talebimi kabul etmediler, ben de istifa ettim. 
TRT’nin açtığı sınava girdim ve sınavı kazandım. 1966-1974 yılları arasında yayınlanan Ocakbaşı programlarını yapmaya başladım. Rüştü Asyalı’nın Musa Emmi, Ejder Âşık’ın ise öğretmen rolünü oynadığı çok güzel bir programdı. Halk eğitimi yapıyordum, o program sayesinde Almanlar özel burs verdi ve bu programların televizyona aktarılması için Almanya’ya gittim. 1 yıl Almanca okudum. Hamburg’daki televizyon kanalında kursa başladım ve Hamburg Üniversitesinde iki yıl kısaltılmış iletişim okudum. Sonra Türkiye’ye döndüm.
TRT’de çalıştığım sırada Müdür Bey bir gün beni odasına çağırdı ve programın formatını değiştirmemizi istedi. Hükümet yanlısı yayın yapmamızı talep etti. Ben de kabul etmedim.  Hemen emekli oldum, Almanya’ya gittim ve orada program yapmaya başladım, sonrasında ise Almanya’daki Türk okullarında öğretmenlik yaptım.  Emekli olduktan sonra Türkiye’ye döndüm.
25 tane yayınlanmış kitabım var.  Eğitim ile ilgili kitaplarımın yanı sıra Ihlara Belediyesi’nin isteği üzerine, Ihlara’nın tarihini yazmaya başladım.

Köy Enstitülüleri üzerine çeşitli kitaplarınız var. Sizce Köy Okullarının açılma sebepleri neydi?
Bana göre birinci neden okuryazar oranını artırmak. Kurtuluş savaşından sonra Türkiye’nin nüfusu 13 milyon civarındaydı.  Nüfusun yüzde 80’i ise köylerde yaşıyordu. Hatta bazı yayınlara göre yüzde 85. Okuryazar oranı ise yüzde 7 civarındaydı;  bunun yüzde 1’i kadın, yüzde 6’sı erkek olarak biliniyor. 
Örneğin benim köyümde sadece iki kişi okuma yazma biliyordu; biri köyün imamı, diğeri ise başçavuş Emmi diye biriydi.
İkinci neden ise köy okullarında eğitmenlik yapacak öğretmenlerin köylerde kalmak istememesi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Atatürk’e  köyde öğretmen barındıramadığını söylemiş, Mustafa Kemal ise asker okuryazarlardan destek alınmasını talep etmiş. Askerde okuryazar olan çavuş ve onbaşıları sınavla alıp köy öğretmen okulunda kursa başlatmışlar. Sekiz ay sonra çok iyi neticeler alınmış. O dönem okuyanlar sadece üçüncü sınıfa kadar okuyup mezun oluyorlardı. Bunun önüne geçmek için köylerde enstitülerinin kurulması gerektiğine karar vermişler. İsmail Hakkı Tonguç’un öncülüğünde başlatılan bu proje ile köylerden ilkokulu okumuş çocukların toplanması ve beşinci sınıftan sonra eğitimlerini görerek köylere geri gönderilmesine karar verilmiş.

Sizce Köy Enstitüleri neden kapatıldı?
İkinci Dünya savaşı bittikten sonra Dünya ikiye ayrıldı. Biri Amerika’nın başını çektiği batılı kapitalist ülkeler diğeri ise Rusya’nın başını çektiği sosyalist devletler. Köy okullarında yetişen çocuklar özgürlüklerine bağlı bireylerdi. Kaymakama ve valiye gidip görevini neden yapmıyorsun diyebilen bir kuşaktı. Bu kuşak devlet yönetimini dize getirecek bir nesildi.
Amerika Birleşik Devletleri,  Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmamak için Türkiye’yi kendisine bağlamak istedi. Stalin Erzurum, Kars ve Ardahan benim toprağım diyince,  İsmet İnönü de NATO’ ya girmek istedi. Batılı devletler ise Türkiye’den çok partili sisteme geçmesini istedi. Bunun sonucunda ise Demokrat Parti kuruldu. Demokrat Parti kurulduktan sonra, köy enstitülerinin komünist yetiştirdiği söylentilerini yaymaya başladı.
Devlet yönetiminin dışında köy ağaları da köy okullarının eğitime devam etmesini istemedi. Okuryazar oranının artmasından ve köylülerin bilinçlenmesinden korktular.  Toprak reformu ile köylüye toprak dağıtılacaktı. Toprak ağaları bunu istemedi. Örnek verecek olursam; Kinyas Kartal adlı bir toprak ağası Adnan Menderes’e köy okullarının kapatılması için baskı yaptı. Bütün bunların sonucunda Köy Enstitüleri kapatılmış oldu.

Köy okullarında nasıl bir eğitim modeli uygulanıyordu?
Çok güzel bir eğitim vardı. Yıllık programın yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i sanat, diğer kısmı ise tarım derslerine ayrılmıştı. Şimdiki gibi yaz tatili yoktu.  Sınıflar sırayla tatile giderdi. Eğitim faaliyetleri aksamaz, düzenli bir şekilde devam ederdi. Ben şimdiye kadar 25 kitap yazdım ama okunmuyor. Bizim edebiyat öğretmenimiz her hafta bir öğrenciye kitap okutur, özet çıkartmasını isterdi.  Öğrenci okuduğu kitabı derste anlatırdı. Benim okuduğum ilk kitap Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf eseriydi. Dostoyevski’den Tolstoy’a, Gogol’dan Emil Zola’ya kadar hepsini okuduk.
Bilim ve sanat derslerinin dışında uygulamalı derslerimiz vardı. Öğrenciler marangozluğu ve demirciliği köy okullarında öğrendi. Aslında yörede neye ihtiyaç varsa uygulamada o dersler verilirdi. Ben mobilya ustasıydım. Kendi köyümdeki bütün evlerin pencerelerine cam ve doğrama taktım.  Birçok öğrenci uygulama dersleri ile bu şekilde sadece öğretmen değil aynı zamanda zanaatkâr oldu.

Sizin döneminizde uygulanan eğitim ile şimdiki eğitim modeli arasında farklılık olduğunu düşünüyor musunuz?
Şu an kaderci bir eğitim söz konusu. Ben çocukken küçük çapta çiftçilik yapardık. Bir akşam eşeğimiz gelmedi. Babam dedi ki bir “kurtağzı” bağlat. Ben de komşuya gittim. Üç defa bıçağın üzerinde dua okuyarak, bütün kurtların ağzını bağladığını söyledi. Biz de buna inanıp gece bir güzel uyuduk. İki gün sonra eşeği ölü bulduk. Bütün aile hep beraber ağlamıştık.
 Şimdiki eğitim de buna benziyor. Eğitim yok ki Türkiye’de. İnsanlar anasından insan olarak doğarlar. Eğitim ile adam olurlar. Elle tutulur bir yanı yok eğitimin şu an.

Mevcut eğitim sisteminden memnun olmadığınızı söylediniz, daha iyi bir eğitim modeli için neler yapılmalı?
Bilimsel, ulusalcı bir eğitime dönmemiz gerekiyor. Laiklik tam olarak uygulanmalı. Din eğitimini okullarda veremezsiniz. Köy Enstitüleri’nin modern eğitim sistemine yeniden dönmemiz gerekiyor.


PANELDE KONUŞULACAK
Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 75. Yılı dolayısıyla 18 Nisan Cumartesi günü saat 18.00’de Tarih Edebiyat Sanat Kütüphanesi TESAK’ta “Köy Enstitüleri” başlıklı bir panel düzenlenecek. Ekrem Işın Cumhuriyet ve Köy Enstitüleri, Pakize Türkoğlu Köy Enstitülerinde Üretici Eğitim Yöntemi, Osman Şahin ise Kitap, Köy Enstitüleri ve Sinema başlıklı sunumlar gerçekleştirecek.

ARŞİV