Bir torunun gözünden anneannesi…

Sevgi ve şefkatini kendisinden esirgemeyen anneannesi Alzheimer olduğunda küçük bir çocuk olan Yiğit Akdağ, bir torunun gözünden hastalığı anlattı. Akdağ, “Adeta bir bebek gibi...

09 Haziran 2016 - 13:36

Erhan DEMİRTAŞ
Dünyada ve ülkemizde bunama dediğimiz denilen hastalık çok yaygın. Parkinson, damar sertliği ya da travma bunamaya sebep olabiliyor ama bunamaya sebep olan hastalıkların başında Alzheimer geliyor. Bunama hastalığına yakalanan 100 kişiden 50’sini ise Alzheimer hastaları oluşturuyor. Türkiye’de 800 bin Alzheimer hastası olduğunu ifade eden bilim insanları ise bu sayının yakın gelecekte 2 milyona ulaşacağı bilgisini paylaşıyor.
Alzheimer hastalığına yakalanan bir kişi, diğer hastalara göre sosyal yaşamını karşılayamıyor ve yaşamla uyum sağlayamaz hale geliyor. Bu hastalığın ilerlemesini önlemek için ise sosyal hayata katılmak ve sevgi çok önemli. Ancak Alzheimer hastası olan aileler, yakınların bakımını üstlenmede çeşitli zorluklar yaşıyor. Her an ilgiye ve sevgiye ihtiyaç duyan Alzheimer hastalarının bakımı oldukça zor.
Küçük bir çocukken anneannesi Alzheimer hastalığına yakalanan Yiğit Akdağ ile hem yaşadığı sorunları hem de anneannesi ile olan ilişkisini konuştuk. Anneannesinin hafızasının tamamen kaybettiğini ve kimseyi tanımadığını söyleyen Akdağ, “Anneannem hepimizi büyük bir sevgi ile yetiştirdi. Hayatlarımız eskisi gibi olmasa da, artık hiçbirimizi tanımasa da onu hala çok seviyoruz” diyor.

“ANNEANNEM İLE BÜYÜDÜM”
Anneannesi Alzheimer hastalığına yakalandığında 11 yaşında olan Yiğit Akdağ, anneannesi ile Alzheimer’ı da öğrendiğini söylüyor. “Çok sevdiğiniz birinin yavaş yavaş sizi unutması çok tuhaf ve üzücü” sözleriyle anneannesinin hastalığından büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Akdağ, hastalığın kendisi üzerinde yarattığı etkiyi ise şu şekilde açıklıyor: “Çünkü sevdiğiniz, her gün birlikte olduğunuz kişi sizi her gün daha az tanır oluyor ve hastalığa yakalanmadan önceki hâli de hastalık ne kadar hızlı ilerlerse o kadar hızlı ölüyor. Yaşadığı sürece fiziki birlikteliğiniz devam ediyor fakat tanıdığınız insan aslında ölmüş oluyor. Bu aynı zamanda ölümü farklı bir şekilde tecrübe etme hali.” Anneannesinin hastalığını günlük ve sosyal ilişkilerine yansıtmamaya çalıştığını söyleyen Akdağ, bunun çok da mümkün olmadığını ama hayatın bir şekilde devam ettiğini söylüyor.
“Hastalanmadan önce gayet güzel bir ilişkimiz vardı. Anneannem ile büyüdüm diyebilirim. Annem ile birlikte fırsat buldukça yanına giderdik” diyen Yiğit Akdağ, 13 yıl öncesine kadar anneannesi ile çok güzel bir ilişkisinin olduğunu ekliyor.

ADETA BEBEK GİBİ
Akdağ, anneannesinin bakımıyla annesi ve teyzesinin ilgilendiğini, elinden geldiğince de onlara yardımcı olmaya çalıştığını söylüyor. “Anneannem adeta bir bebek gibi” diyen Akdağ, anneannesini şu sözlerle anlatıyor: “Hafızası ile birlikte zamanla konuşma yetisini de kaybetti. O yüzden ne dediğini anlayamıyoruz. Adeta bir bebek gibi yani. Yaşından dolayı günün çoğunu uyuyarak geçiriyor. Pek aktif bir yaşantısı yok. O yüzden günlük ilişkim kısıtlı fakat uyumadığı zamanlarda yanında oturmayı tercih ederim. Bazen bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Hastalanmadan önce çok faal bir insandı. Sanırım o zamanlardan kalma bir hareketlilik durumu.”

“MEVCUT BAKIM EVLERİ İYİ DEĞİL”
Alzheimer hastalarının bakımında devletin yeterli görevi üstlenmediğinden şikâyet eden Akdağ, “Aile hekimlerinin verebildiği destek kısıtlı oluyor. Devlet belirli bir oranda bez parası (yaşlı bezi) sağlıyor fakat bu tabi ki yetmiyor. Devletin gereksiz harcama yapmayı bırakıp yaşlılarımıza gerekli önemi vermesi gerekiyor. Devlet hastanelerinin durumu ortada. Böyle hastaları her zaman hastaneye götüremeyebiliyorsunuz. O yüzden evlere yapılan tıbbi yardımların da artması ve hassasiyetin yukarı çekilmesi lazım” görüşünü paylaşıyor.
Akdağ’a göre Alzheimer bakım evleri çok iyi durumda değil. Anneannesinin bakım evlerinde kalmasını istemediğini söyleyen Akdağ, “Bunun sebebi belki korumacı tavır belki bir zamanlar televizyonlarda çıkan bakım evi haberleri. Profesyonel ellerde de olsa kimsenin kimseye kendi ailesi gibi bakabileceğini düşünmüyorum. O yönden duruma biraz duygusal yaklaşıyorum. Devletin hassas ve ciddiyetli, kişilerin ise vicdanlı olması gerektiğini düşünüyorum” diyor.

“ONU ÇOK SEVİYORUZ”
Alzheimer hastalığının tedavi edilemediğini hatırlatan Akdağ’a göre, hastalığın erken teşhisi durumunda kişinin beyin egzersizlerine önem vermesi gerekiyor. Bulmaca çözerek hastalığı yavaşlatmanın mümkün olduğunu ifade eden Akdağ, en önemli yöntemin ise sosyalleşmek olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Gerekli tedavi ile hastalığı yok etme durumu da söz konusu değil. Sadece durdurulabiliyor. Stabilize de bir yere kadar sağlanabiliyor zaten. Sonrasında yaşlılığında beyne ve vücuda verdiği deformasyon ile önüne pek de geçilemiyor.”
 Anneannesinin kendisini tanımadığı için çok üzgün olduğunu söyleyen Akdağ “Sevgi göstermek tabi ki çok önemli. Anneannem hepimizi büyük bir sevgi ile yetiştirdi. Hayatlarımız eskisi gibi olmasa da, artık hiçbirimizi tanımasa da onu hala çok seviyoruz” diyor.

 

ARŞİV