Kartal’da bir binanın çökmesi sonucu 21 kişi hayatını kaybetmiş, 12 kişi de yaralanmıştı. Ayrıca, çöken binanın imar barışından faydalandığı ortaya çıkmıştı. Bu olaydan sonra riskli ve kaçak yapılar bir kez daha gündeme geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 19 Şubat 2019 tarihli genelgesiyle Kentsel Dönüşüm sürecinin ilke ve esaslarında değişikliğe gitti ve riskli yapıların 90 gün içinde belirlenmesi gerektiğini açıkladı. Bakanlık bu kararını genelgeyle valiliklere bildirdi. İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Büyükşehir belediyemiz ve ilçe belediyelerimizce ‘Afet Riski’ en yüksek alanların tespiti ve Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesi’nin hazırlanması çalışmalarına hemen başlanacak, kaymakamlıklarımız da bu çalışmaları koordine ederek destek olacaklar. İlimizde ‘Afet Riski’ en yüksek alanların tespiti ve Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesi’nin sağlıklı bir şekilde ve zamanında hazırlanmasının valilik olarak takipçisi olacağız. İstanbul’da kentsel dönüşüm hedeflerine ulaşılması ve olası afet riskine karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi konusunda hep birlikte gayret göstereceğiz.” denildi.
“3 AYDA NASIL YAPILACAK?”
Bakanlık Genelgesinde, il ve ilçe belediye başkanlıklarının kentsel dönüşüm strateji belgesinin hazırlanması doğrultusunda, en riskli alanların bakanlığa bildirilmesi istendi. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi de konuyla ilgili şu açıklamayı yaparak şu soruların cevaplanmasını istedi: “Kanunun himayesinde yedi yıldır yapılamayan riskli alan ve yapı tespitinin, üç ay içerisinde nasıl ve ne şekilde yapılacağı elbette merak konusudur. Yedi yıldır ne yapılmıştır? Yapılanların ne kadarı sorunun çözülmesine dönüktür? Bir alanın ve alandan bağımsız yapıların riskli olup olmadığı şimdiye kadar tespit edilememişse bundan sonraki üç ay içerisinde nasıl tespit edilecektir? Belediyelerin, bu zaman zarfında tespiti gerçekleştirebilecek nitelikli teknik elemanları var mıdır? 20 milyon olduğu varsayılan yapı stokunun riskli olup olmadığı üç ay içerisinde nasıl ve kimler tarafından tespit edilecektir?”
“İMAR RANT İÇİN KULLANILIYOR”
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Esin Köymen ile hem Kartal’da çöken binayı hem de bu süreçten sonra İstanbul’da nasıl bir tabloyla karşılaşacağımızı konuştuk. Marmara Depremi’nin hemen ardından mevcut yapı stokunun afetlere karşı güvenli olmadığı gerekçesiyle pek çok ilçede “kentsel dönüşüm”, “kentsel yenileme” alanlarının belirlendiğini söyleyen Köymen, “Aradan geçen 20 yıla rağmen, imar faaliyetlerinin ekonomik krizin çıkışı olarak kullanılmaktan öteye geçemediğini görüyoruz. İmar faaliyetleri kişiye özel, genellikle de rant amaçlı olarak kullanıldı. Bugüne gelindiğinde ne yazık ki yine aynı sürecin yaşandığını görüyoruz.” dedi.
“Yapılan düzenlemelerin kentlerin afetlere karşı hazırlanmasıyla yakından uzaktan ilişkisi yok.” diyen Köymen, şu değerlendirmelerde bulundu: “Her seçim öncesi imar aflarını gündeme getiren bir anlayışın riskli yapı ve kaçak yapılarla ilgili sağlıklı bir yaklaşım göstermesi pek mümkün görünmüyor. Depreme hazırlık kapsamında neler yapıldı? Afet toplanma alanlarının bile yapılaşmaya açıldığı bir ortamdan bahsediyoruz. Yaşanan olumsuz süreçlerin hemen ardından yetkililer tarafından bu tür söylemler yapılır ancak sorunun çözülmesi için çaba gösterilmez. İnşaat sektörünü ekonomik krizi aşmanın aracı olarak gören iktidar yaklaşımı, afetlere hazırlıklı kentlerin oluşması için değil, kaçak yapılara belge vererek gelir elde etmenin peşinde ne yazık ki. Bu yaklaşımla sorunların üstesinden gelmek mümkün değil.”
“TOPLUMUN CAN GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE”
Köymen’e göre, imar affı düzenlemesiyle kaçak yapılara getirilen af düzenlemesi kentlerin afetlere karşı daha da dayanıksız hale gelmesine neden olacak. Köymen, imar affına ilişkin şöyle konuştu: “Ülkemizde şimdiye kadar çıkarılan tüm imar afları; mevcut iktidarların seçim dönemlerinde ekonomik gelir ve oy elde etmek amacıyla gündeme getirildi. İmar afları kaçak yapılaşmayı, arazi gaspını ve bu yolla yerleşmeyi gelenek haline getiriyor. İmar affı ve denetimsiz yapılar, toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan kentsel gelişmelere yol açacak, doğa olaylarının afete dönüşerek pek çok insanın hayatını kaybetmesine neden olacak.”
DEPREM OLSAYDI NE OLACAKTI?
Bir denetleme mekanizması gibi görev yapan meslek odalarının da sürecin dışında bırakıldığını hatırlatan Köymen, olası bir deprem sonrasında İstanbulların karşılaşacağı tabloyu şöyle özetledi: “Kartal’daki binanın çöktüğü saatlerde Kartal-Maltepe arasındaki trafik kilitlendi. Tek bir yapıdan bahsediyoruz. Bölgeye gitmesi gereken kurtarma ekipleri, itfaiye araçları, ambulans, iş makineleri, İGDAŞ, elektrik araçları vs. düşünüldüğü zaman durumu daha iyi anlarız. Bir de çöken binada yakınları olanlar da var. Oradaki karmaşayı düşünün lütfen. Üstelik tek bir yapıdan bahsediyoruz. İstanbul’da deprem olursa ne olacak? Mevcut yapı stokumuzun durumu hakkında bilimsel bir veri yok elimizde. Ana ulaşım akslarında bile en az bir şerit otopark olarak kullanılıyor. Hangi ekipler nereye hangi hızla ulaşacaklar? Kriz merkezleri nasıl olacak? Hangi mahalle sakini en yakın toplanma alanından haberdar, ya da böyle alanlar kaç tane?”
“KAÇAK YAPILAR YIKILMALI”
“Kaçak yapılara belge vererek yasal hale getirme çabasında olan yetkililerin öncelikle bu düzenlemeden vazgeçmeleri gerekiyor.” diyen Köymen, çözüm için önerilerini şöyle sıraladı: “Diğer yandan mimarlık ve mühendislik hizmeti almamış yapılar, kaçak yapılar, dere yatağı ve riskli alanlarda yapılan yapılar bir an önce yıkılmalı. Güçlendirme yapılması gereken yapılarda güçlendirme yapılmalıdır. Tüm bu süreçlerde kamu idareleri gerekli denetlemeleri de yapmalıdır. Kartal’daki bina örneğinde olduğu gibi kaçak katlara göz yumup, üstelik imar barışından da yararlanmasına izin verilen bina çöktükten sonra da tüm sorumluluğu teknik elemanların üzerine yıkmak doğru da değil, hukuka da uygun değil.”