Güzelliğiyle kitaplara, filmlere konu olan, tüm dünyayı kendine hayran bırakan İstanbul Boğazı son günlerde adından dolgu projeleriyle bahsettiriyor. Her iki kıyısında yapılan ve yapılmaya devam edilen çalışmalarla hattın doğal çizgisinin bozulduğu tartışılıyor. Geçmişten günümüze, Boğaz’da yer kazanmak amacıyla yapılan 11 proje uygulandı. Bu projelerden 6’sına göre, Boğaz’da 266 bin 100 metrekarelik alanda dolgu yapıldı. Boğaz 4 ile 27 metre arasında daraldı. Bu projelerden diğer birçok ilçe gibi Kadıköy’de nasibini aldı. 2014 yılında İBB tarafından duyurulan “Kadıköy Meydan Projesi” kapsamında dolgu alanlarının inşaatına geçtiğimiz aylarda başlandı. Peki, dolgu alanları ne kadar güvenli? Ne gibi riskler barındırıyor? Ekosisteme ne gibi zararları var? Bu soruları Şehir Plancıları odası Eşbaşkanı Tuba İnal Çelik gazetemize cevapladı.
DOLDURMAYA OSMANLI’DAN BAŞLADIK
Aslında Boğaz’da dolgu alanların geçmişi Osmanlı dönemine uzanıyor. Gemilerin demirlediği Dolmabahçe Sarayı’nın arazisi, 17’inci yüzyılda doldurulmaya başlandı. Cumhuriyet döneminde ilk dolgu Emirgan-Sarıyer sahil yolunun genişletilmesiyle gerçekleştirildi. 1956 ve 2011 arasında gerçekleşen dolgu çalışmaları şöyle:
1956: Emirgan-Sarıyer sahil yolu genişletildi.
1988: Üsküdar-Harem sahil yolu 4.5 kilometre boyunca 27 metre genişletildi.
1988: Çayırbaşı-Sarıyer sahil yolu 4 kilometre boyunca 22 metre genişletildi.
1988: Kuruçeşme-Arnavutköy arasında bin 200 metre boyunca 15 metrelik yol yapıldı.
2005: Telli Baba Koyu. Sahil Güvenlik Komutanlığı için dolduruldu.
2011: İstinye ve Tarabya koyları platformlarla doldurularak teknepark yapıldı.
2011: Garipçe’ye liman ve büyük bir dalgakıran yapıldı.
PROJELER DEVAM EDİYOR
Son dönemde de birçok dolgu projesi hayata geçirildi. Özellikle Üsküdar Meydanı’nı büyütme amacıyla kazıklama yöntemiyle dolgu alanı yapılması öngörülen proje tartışmaları alevlendirirken, son dönemde yapılan veya yapılması planlanan dolgu çalışmaları şöyle:
EMİRGAN:
2014’te İBB tarafından yürütülen çalışmalarda sahil yolunun 700 metrelik kesiminde, denize kazıklar çakıldı. Projeyle Boğaz 8 metre daraldı.
KANLICAÇUBUKLU:
2015’te İBB ve Beykoz Belediyesi’nin ortak yürüttüğü çalışmalarda Çubuklu-Kanlıca arasındaki sahile kazıklar çakılarak beton set yapıldı. Proje nedeniyle Boğaz 2.5 kilometrelik hat boyunca 10 metre daraldı.
BEYKOZ:
Torunlar Gayrimenkul’ün 49 yıllığına kullanım izni aldığı Beykoz Paşabahçe’deki Tekel Fabrikası’nın arazisinde kazı ve dolgu düzenlemesi yapılacak.
KULELİ ASKERİ LİSESİ:
Kuleli Askeri Lisesi’nin sahiline “geometrik düzenleme” adı altında, kazıklı yol yapılacak. İhalesi 2015 yılında yapılan projenin tamamlanmasıyla Boğaz 320 metrelik bir hatta 25 metre daralacak.
ÜSKÜDAR:
Son günlerde yoğun olarak tartışılan Üsküdar meydan ve sahil düzenleme çalışmaları ‘kazıklama’ sistemiyle yapılacak. Revize edilmek üzere durdurulan proje tamamlandığında, 12 bin metrekarelik teras oluşturulacak.
KADIKÖY
2014’te duyurulan Kadıköy Meydan Projesi’nin parçası kapsamında “Kadıköy İlçesi Vapur İskelesi-Et Balık Kurumu Arası Cadde Düzenleme İnşaatı” adıyla rıhtımın dolgu alanlarıyla doldurulma çalışmaları, Beşiktaş İskelesi ile Karaköy İskelesi arasındaki sahil şeridinde devam ediyor.
“SEBEBİ KAMUSAL ALAN İHTİYACI”
Gazete Kadıköy’e konuşan TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Tuba İnal Çekiç, yer kazanmak için yapılan dolgu çalışmalarının birçok problemi de beraberinde getirdiğinin altını çizdi. Çekiç, dolgu projelerinin öncelikle İBB tarafından neden ihtiyaç haline geldiğini düşünmenin gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Birincisi İBB tarafından bu iş neden bir ihtiyaç haline geldi önce onu düşünmek lazım. Elde çok ciddi şekilde kazılmış bir alan var. Kanal İstanbul ve Avrasya Tüneli için. Bu sebeple elde çok büyük miktarda atık toprak ve taş yığını var. İkinci olarak 15 milyonluk İstanbul’da çok ciddi kamusal alana ihtiyaç var. Elinde moloz var. Ve kamusal alan ihtiyacı var. Gidiyor denizi dolduruyor. Problem şurada: Biz zaten elimizde bulunan alanlardan kamusal alanlar yaratmak yerine onları konuta, ticarete açıyoruz. Yer kalmayınca da doğayı tahrip ederek kamusal alan yaratmaya çalışıyoruz.”
DEPREM RİSKİ
Çekiç’in belirttiğine göre dolgu alanlarının en büyük risklerinden biri de depreme dayanıklı olmayışı. Gölcük depreminden çıkarılması gereken en büyük derslerden birinin dolgu alanlarının dayanıksızlığı olduğunu söyleyen Çekiç şöyle devam etti: “Depremi hatırlayın. İzmit’i, Gölcük’ü hatırlayın. Her şeyden önce ilk kaybedilen alanlar dolgu alanlarıydı. Sadece deprem değil. Şuan Üsküdar’ın mevcut sahili de dolgudur. Geçtiğimiz gün yeni sel oldu, Üsküdar ne hale geldi… Buralar afetlerden ilk etkilenen yerler. Buralardan kaynaklı sıkıntıları afet olarak görmüyorum ben. Doğa kendisine ait olanı geri alıyor.”
“EKOSİSTEME ZARAR VERİYOR”
Dolgu alanlarının ekosisteme çok büyük hasarlar verdiğini söyleyen Çekiç, dolgu alanlarının sadece insanlar için değil, denizde yaşayan canlılar için de birçok problemi beraberinde getirdiğin altını çizdi. Çekiç, kuzeyden gelen rüzgarların kente ulaşmasına imkan veren en önemli açıklığın boğaz olduğunu şu sözlerle anlattı: “Biz güney rüzgârlarını pek sevmeyiz. Özellikle kuzeyden İstanbul’a temiz havayı getiren en temel açıklık boğazdır. Geri kalan tüm açıklıklar ranta dönük projelerle kapatılmış durumda. Biz plancı olarak kentleri tasarlarken ekolojik coğrafyasına baktığımızda vadileri ve açıklıkları rahat bırakmak isteriz ki kent nefes alsın.”