HAYATI TÜRKÜLERLE YAŞADI
50 yıldır adı türkülerle ve bağlama ile özdeşleşmiş Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde saz ustası Muharrem Ertaş ve Döne hanımın oğlu olarak dünyaya geldi. İlkokula gittiği yıllarda önce keman ardından da bağlama çalmayı öğrenen Ertaş, babasıyla birlikte düğünlerde saz çalıp türküler söylemeye başladı.
14 yaşında iş bulmak için İstanbul’a gelen Ertaş, günlerce iş aradıktan sonra sazını alıp ‘Şençalar Plak’ tabelasını gördüğü yere girdi ve burada babası Muharrem Ertaş’a ait bir türküden adını alan “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” adlı plağını çıkardı. Bu plakla birlikte halk tarafından tanınmaya başlayan sanatçı, sahne hayatının ilk iki yılını İstanbul’da geçirdikten sonra, Ankara’da bir gazinoda çalışmaya başladı ve iki kız, bir erkek çocuğunun annesi Leyla ile tanışıp evlendi. Yedi yıl süren evliliğinden sonra 1979’da sağlık problemleri nedeniyle Almanya’ya giden ünlü sanatçı, 2000 yılında İstanbul’da verdiği bir konserle sanat hayatına geri döndü.
Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı olduğu dönemde kendisine verilen ‘devlet sanatçılığı’ unvanını, “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor” diyerek kabul etmeyen Ertaş, UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilmiş ve 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuvarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüştü.
Sanat hayatına 22 albüm sığdıran Ertaş bir şiirinde hayatını şöyle tanımlamıştı:
“Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler”