Bugünü yorumlamak için #tarih

Yayın hayatına Kadıköy’de devam eden #tarih dergi’nin Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü “Bizim temel amacımız daha fazla bilgiye sahip olmak isteyenlere kapı açmak” diyor

14 Nisan 2016 - 14:33
Erhan DEMİRTAŞ
 İlk olarak 2009’da çıkan ve geniş bir okur kitlesine ulaşan #tarih dergi, yedi yıllık serüveninde çeşitli sorunlarla karşılaştı. NTV Tarih olarak yola çıkan dergi, Gezi direnişi için hazırladığı özel sayısında sansüre uğradı. Yayıncı kuruluş önce derginin Gezi sayısını yayımlamama kararı aldı. Daha sonra da dergiyi tamamen kapattı. NTV Tarih ise yerini #tarih dergi’ye bıraktı. Son bir yıldır Kadıköy’de hazırlanıp yayımlanan  #tarih dergi’nin Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü ile hem derginin yolculuğunu hem de Türkiye’deki sansür ve gazeteciliği konuştuk.  Gazeteciliğin gittikçe kalitesizleştiğini söyleyen Göncü, “Bu tarz bağımsız yayınlar gazetecilik ve yayıncılık kalitesini de yükseltecek” mesajını veriyor.

“BAĞIMSIZ YAYINCILIK ÇOK ZOR”
Herkes sizi “NTV Tarih” olarak biliyordu. Şimdi ise “#tarih” olarak yolunuza devam ediyorsunuz. Derginin serüveninden bahseder misiniz?
NTV Tarih’i ilk olarak 2009 yılında yayımladık. Doğuş yayın grubuna bağlı olarak yayımlanıyordu. Dergi İlk çıktığı günden itibaren okurlardan çok ilgi gördü. Çünkü o tarihe kadar bu tarz popüler bir tarih dergisi yoktu. Bizim amacımız da lisede, ortaokulda okutulan sıkıcı tarih derslerinin aksini göstermekti. Özellikle öğrencilere tarih biliminin heyecanlı yanını aktarmak istedik. Çok başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Dergiyi çıkaran kadromuz çok iyiydi.  Okur da bizi benimsemiş ki zaman zaman 50 bin satış bandına yükseldik.  Dört yıl boyunca 30 bin bandında gitti. Ama Gezi’den sonra işler değişti. Gezi Türkiye tarihinde çok önemli bir hadiseydi. Biz de dergi olarak “gezi özel” sayısı yaptık. Çok iyi bir sayı oldu ama yayıncı derginin o sayısını çıkarmadı ve dergiyi kapattı. Biz de istifa ettik. Bir yıl sonra Cem Aydın’ın desteğiyle yeniden yayın hayatına döndük. Şimdi yolumuza bağımsız olarak devam ediyoruz.
Bağımsız dergi çıkarmak ile belli bir yayın grubuna bağlı dergi çıkarmak arasında nasıl farklar ya da zorluklar var?
Aslına bakarsanız şu günlerde büyük yayın gruplarına bağlı olarak da dergi çıkarmak çok zor. Tirajlar çok düştü. Ama bağımsız bir dergi çıkarmanın maddi külfeti çok fazla. Grafik, editörlük, telifler... Bütün bunların ciddi maliyetleri var. Sağ olsun Cem Aydın büyük bir sorumluluk üstlenerek bir buçuk yıl boyunca fedakârlık yaptı.
Türkiye’de tarih tartışmak oldukça güç. Siyasetin her alanda söz sahibi olduğu bir durumda siz kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Türkiye’de her şeyi reel siyaset belirliyor. Gündelik hayatı bile reel siyaset belirliyor.  Maalesef tarih de bunun bir parçası. Aslında biz siyaseti bir kenara bırakarak tarih dergisini çıkarmaya çalıştık. Mesela Kürt meselesinde bir şey söylemek istiyorsunuz ya da çok önemli bir tarihi meselenin arka planı nedir bunu araştırmaya çalıyoruz. Ama siyaset bir şekilde buna engel oluyor. Bizim temel amacımız daha fazla bilgiye sahip olmak isteyenlere kapı açmak.  NTV döneminde de biz bunu yapıyorduk. Toplumun her kesimine ulaşmıştık. Gazetecinin de tarihçinin de bir bayrak altında çalışabileceğini düşünmüyorum. Son günlerde Konya’da yaşandan çocuklara taciz haberleri tartışılıyor.  Bu çok insani bir meseleydi. Ama bu olayın nasıl tartışılacağını bile siyaset belirledi. Bütün bu olumsuzluklara karşı kendimizi Tarih kültürü dergisi olarak konumlandırıyoruz. İyi bir tasarımla sadece Türkiye ile ilgili değil tüm dünya tarihine dair konular işlemeye çalışıyoruz. Yayıncılık ve gazetecilik alanında büyük bir vasatlaşma durumu söz konusu. Bu tarz bağımsız yayınlar hem gazetecilik ve yayıncılık kalitesini de yükseltecek.

“MEDYA TARAFSIZLIĞINI YİTİRDİ”
Sansürü en iyi bilen yayınlardan birisiniz. Günümüz koşullarında haberi ya da genel olarak yayının kendisini yayımlamayı bir sorun olarak görüyor musunuz?  Bağımsız yayınlar ne tür sorunlarla karşılaşıyor?
Bağımsız olduğunuz zaman iki aşamalı bir baskı altındasınız; birincisi maddi baskı. Çünkü kimse size reklam vermiyor.  Gazete ve dergilerin yaşamasının tek yolu ise ilan ya da reklamdan elde edilen gelirlerdir.  Bir de büyük bir grubun içinde olduğunuz zaman yani büyük bir medya grubu içerisinde tabi ki tartışılmaz bir gücünüz oluyor. Birini aradığınız ya da bir konuyu araştırdığınız zaman aradığınız şeye kolayca ulaşabiliyorsunuz. Bu da işin manevi kısmı. Türkiye’de merkez medya dediğimiz şey büyük bir oranda tarafsızlığını yitirmiş vaziyette. Çeşitli baskılarla onlar da eğildiler.  Bir de madalyonun öbür tarafı var; muhalif ya da bağımsız dediğimiz mecralarda büyük oranda gazetecilik yapmıyor.  Onlar da daha ziyade bir reaksiyon gazeteciliği yapıyorlar. Bundan da bir şey olmaz.  Muhalif olabilmek için gazetecilik yapılmaz, gazetecilik yapılır o bir muhalefet yaratırsa daha etkili olur.
Türkiye’de dergi yayıncılığının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence Türkiye’de dergicilik tam olarak yerli yerine oturmadı. Buradaki meseleyi bence esas olarak  Türkiye’de okur-yazar insanların az olmasına ya da ilgisizliğine  bağlamamak gerekir.  Bence temel mesele bu yayınların kalitesizliği.  Bu işi yapan insanların iğneyi kendilerine  batırmaları gerekir. Türkiye’de gerek merkez medya, gerek daha merkezin dışındaki mecralar teknolojiye şuna buna yatırım yapıyorlar ancak insana yatırım yapmıyorlar. Geçen gün dikkatimi çeken bir haber oldu. “Panama belgeleri” ortaya çıktı ve belgeler dünyadaki birçok önemli dergi ve gazetede yayınlandı.  Belgelerin yayınlandığı siteye girdim Senegal’deki gazete ve dergiler bile bu belgelerin haberini yapmıştı. Ama Türkiye’den hiçbir dergi gazeteye rastlayamadım.
Bir dönem dijital platformda da okurla buluştunuz ancak #tarih dergi şu an dijital olarak okunamıyor. Neden kısa sürdü bu süreç?
 Evet, bir süre öyle bir çalışmamız oldu. Çok da başarılı ilerliyorduk. Ama bitirmek zorunda kaldık. Çünkü bu işin de belli bir maliyeti var. Ama e-dergi olarak okurla buluşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.  

“TARAFSIZLIĞA ALIŞMAMIZ GEREKİYOR”
Türkiye halkı tarihi biliyor mu?
Ben gazeteciliğe 1986’da başladım. 2009 ‘dan beri de bu dergide çalışıyorum. Şimdiye kadar öğrenemediğim şeyleri bu yedi yıl içerisinde öğrendim. En önemli mesele şu; bildiğimiz şeyleri sorgulamak. Türkiye’de belirli bir formatta tarih öğretiliyor.  Öğrendiğimiz tarih de maalesef ideolojiler tarafından kirletilmiş oluyor. Tarih kendini revize eden bir yapıya sahip. Sürekli kendini yenileyebilir, yeni şeyler öğrenilebilir. Biz tarihe çok duygusal yaklaşıyoruz. Mesela Osmanlı padişahları hep olumlu yanlarıyla bilinir. Tarihteki bir insan olumlu olduğu kadar olumsuz şeyler de yapmıştır. Bence tarafsızlığa ve objektifliğe kendimizi alıştırmalıyız. Tek yanlı bir tarih anlayışından kurtulmamız gerekiyor. Tarihe bakarken çıplaklaşmak gerekiyor.
Konu başlıklarınız genelde aktüel konular. Gündeminizi nasıl belirliyorsunuz?
Türkiye’nin gündemi çok yoğun malum. Aktüel meseleleri yakalamaya çalışıyoruz. Güncel olayların tarihi arka planını dergide vermek bize daha cazip geliyor. Bir yayın kurulumuz var her ay konularımızı oluşturuyoruz. Kendi konularımızı okura dayatmaktansa gündeme bağlı kalamaya özen gösteriyoruz.
En beğendiğiniz hangi sayılar oldu?
 Birkaç sayı var tabii. Ama benim için sadece benim için değil bütün okurlar için Gezi sayısı çok önemliydi. Büyük bir heyecanla o sayıyı çıkarmıştık.


ARŞİV