“Büyük bir felakete doğru gidiyoruz”

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Koordinatörü Dr. Ümit Şahin ile iklim krizinin etkilerinden sıcaklık artışını konuştuk. Şahin, “Bugünkü sıcak dalgası bir fragmandan ibaret. Sağlıklı insanların bile ciddi sağlık sorunları yaşamaya başladığını göreceğiz” dedi

27 Temmuz 2023 - 12:09

Dünya, temmuz ayında yaşanan aşırı sıcaklar ve orman yangınları ile birlikte iklim krizinin etkilerini yeniden konuşmaya başladı. Bu konuda araştırmalar yapan bilim insanları uzun yıllardır uyarsa da dünyanın ortalama sıcaklığı artıyor. Peki, sıcaklık artışı sadece bunalmamıza ya da terlememize mi neden olacak? Yapılan araştırmalar iklim krizinin etkilerinin bunlarla sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Koordinatörü Dr. Ümit Şahin ile iklim krizinin sebeplerini, etkilerini ve sıcaklık artışının kimleri tehdit ettiğini konuştuk. 

“BUGÜNKÜ SICAKLAR FRAGMANDAN İBARET”

-Temmuz ayında aşırı sıcak hava dalgalarıyla karşılaştık. Neler yaşadık ve neler olacak?

Giderek şiddetlenen iklim krizi nedeniyle dünyanın pek çok yerinde özellikle de Avrupa, Amerika, Kuzey Amerika ve Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Akdeniz ve Orta Doğu ülkeleri aşırı sıcaklarla çok fazla karşılaşmaya başladı. Bu giderek artacak. IPCC’nin (Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporları önümüzdeki yıllarda, eskiden 10 yılda bir gördüğümüz sıcak dalgalarını iki-üç yılda bir görmeye başlayacağımızı net bir şekilde yazıyor. Bütün bilimsel çalışmalar da sıcak dalgalarının hem şiddetinin hem de sıklığının arttığını gösteriyor. Sıcak dalgaları başta olmak üzere seller, fırtınalar, orman yangınları, kasırgalar gibi iklim felaketi dediğimiz aşırı hava ve iklim olayları giderek artmaya başlayacak. İnsanlar, Pakistan’da 20 milyon kişi sel suları altında kaldığında ya da Avustralya’da bir buçuk ay bütün ormanlar yandığında bunu hikâye gibi seyrettiler. Bugünkü sıcak dalgası bir fragmandan ibaret.  Sağlıklı insanların bile bunalmadan duramadığı ve ciddi sağlık sorunları yaşamaya başladığını göreceğiz.

-Daha mı kötü olacak?

Birkaç yıl sonra, muhtemelen 2027-28 gibi dünyanın sanayi öncesi döneme göre ortalama sıcaklık artışı 1,5 dereceyi geçecek. Sıcak mevsimler rahat yaşanamayacak. Ve çok ciddi sağlık sorunlarına neden olacak. Ölümlere neden oluyor zaten. Maalesef sıcak dalgaları ve kuraklık arttıkça orman yangınları da artacak. Bu bir sarmal olarak devam edecek. Tam anlamıyla çok büyük bir felakete doğru gidiyoruz. 

-Orman yangınları, deprem, sel ve daha birçok afet yaşandıktan sonra gündem bir anda “afetler” oluyor. Malum şu an yaz mevsimi ancak sıcaklık artışının etkilerini de kış mevsiminde de konuşacak hale gelecek miyiz? 

Gazeteciler her şeyi sadece güncel olduğu zaman konuşmaya devam ettiği sürece hiçbir şey gündemde kalmaz. Çünkü gazeteciler sadece dramatik olayların peşindeler. Depremi bile unuttuk. Orada hala milyonlarca insan acı çekiyor ama depremi bile unutturdular. Politikacılar zaten düzen devam etsin diye hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı her zaman becerirler ama aslında toplumu uyarma bu konuları gündeme getirme görevi basınındır. Ama bu konuları inatla gündem dışında tutmaya devam ediyorlar. Gündeme aldığında ise sebepler üzerine konuşulmuyor. En iyi ihtimalle iklim kriziyle sıcaklar arasında bağlantı kuruluyor. Ama iklim krizine neyin neden olduğu gündemden itinayla uzak tutuluyor.

“HAVALAR SOĞUMAYACAK, KAR YAĞMAYACAK”

-Neden peki?

Bence, kapitalist sistemin aslında fosil yakıt uygarlığına dayanıyor olduğu gerçeğini gayet iyi bildikleri için. Diğer soruya gelirsek; kışın her şey normale dönmüyor tabii. Yaşanmayan kışlar olacak bu sefer. Havalar soğumayacak, kar yağmayacak, kuraklık olacak. Ben bunu her yerde ısrarla söylüyorum; yaşadığımız bu sıcak dalgalarının bir afet olarak tanımlanması gerekiyor. 

-Sizce, devletler iklim krizinin olumsuz etkilerini azaltacak ya da önleyecek politikalar geliştiriyor mu?

Paris İklim Anlaşması var, malum. Türkiye dahil bütün ülkeler Paris Anlaşması’nı onayladı. Yani çoğu ülkenin emisyonları net sıfıra indirme hedefleri var. Türkiye’nin de kâğıt üstünde var. Ancak hedefler uygulansa bile bu iklim krizini durdurmayacak, çünkü hedefler çok düşük. Birleşmiş Milletler’in araştırması, Paris Antlaşması altında verilen bütün sözler tutulsa ve her ülke öngördüğü politikayı harfiyen uygulasa bile küresel sıcaklıkların 2,7 dereceye kadar yükseleceğini ortaya koyuyor. Bence 3 dereceye kadar çıkacak ki şu an sanayi dönemi öncesine göre 1,2 derece küresel sıcaklık artışı yaşıyoruz. 1,2 derecede bunları yaşıyorsak 2-3 derecede neler yaşayacağımızı tahmin edebilirsiniz.

FELAKETLER SÜREKLİLİK KAZANACAK

-Neler yaşayacağız?

IPCC’nin açıklamasına göre sıcaklık artışı 3 dereceye ulaşırsa 50 yılda bir görülen sıcak dalgaları 5 yılda bir görülecek. 50 yılda bir görülen bir sıcak dalgası devasa bir sıcak dalgası demektir. Dolayısıyla bu artık kabul ve tahammül edilebilir olmaktan çıkacak. Ülkelerin hedef diye ortaya koydukları şeyler, başta Türkiye’ninki olmak üzere çok düşük. Türkiye’ninki hedef bile sayılmaz açıkçası. Çünkü bir azaltım hedefi yok. Artışı sınırlama hedefi var gibi görünüyor ama o bile mevcut artışı devam ettirmekten ibaret. Tabii Türkiye’nin bu kadar yetersiz hedeflerinin olması Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın, Rusya’nın, Japonya’nın üzerlerine düşeni tam olarak yaptığı anlamına gelmiyor. Bu politikaların öncüsü sayılan Avrupa Birliği bile çok yavaşladı ve geri düşmeye başladı. Yani bu hızla gidersek felaketler ile başa çıkmaktan başka bir iş yapamayacak hale geleceğiz. Dolayısıyla sürekli felaketler ile uğraştığımız bir dünyaya kavuşacağız.

“TALEP ETMEK GEREKİYOR”

-Peki sıcaklık artışını durdurmak için bir çözüm var mı?

Bunun mümkün olduğu formüller belli. Sera gazı emisyonlarını 2030'a kadar yarıya, 2050'ye kadar ise sıfıra düşürmek. Bu ulaşması zor bir hedef gibi geliyor ama bu hedef konduğunda daha 2010'ların başıydı zaten. 2030 çok yaklaştığı için artık imkânsız hale geldi. Şu anda 1,5 derece hedefini tutturma şansımız kalmadı. Yani 1,5 dereceyi her halükârda geçeceğiz. Çünkü çok geç kaldık. Ama hızlı davranıp çok hızlı bir şekilde fosil yakıtları terk etmeyi başarırsak sıcaklık artışını 2050'ye kadar 1,5-2 derece arasında sınırlamamız mümkün. Türkiye için bunun formülünü İstanbul Politikalar Merkezi’nde yayınladık. Bu sene son bölümünü de yayınlayacağız. Mesela Türkiye’de 2030-35 yıllarına kadar bütün kömür termik santrallerin kapatılması mümkün. Yani elektrik kesintisi yaratmadan bütün kömür santrallerini 2030-35 arasında kapatmak mümkün. Petrol ve doğalgaz kullanımını da 2050'ye kadar bitirmek mümkün. Türkiye bunları gerçekleştirirse sıcaklık artışını 1,5 derece sınırının altında tutma konusundaki katkısını göstermiş olacak. Eğer insanlar şu yaşadıkları aşırı sıcakların petrol uygarlığının kömür ve fosil yakıt uygarlığının sonucu olduğunun farkına varırlarsa biz bu çıkmazdan çıkarız. Ama bunun için insanların farkına varması, bunun için sokağa çıkması, bunu talep etmesi gerekiyor.

-Pandemiden önce iklim krizi konusunda birçok eylem yapıldı ve Kadıköy de büyük eyleme ev sahipliği yapmıştı. Aslında yakın bir zamana kadar iklim krizi gündemdeydi.

Kadıköy'de küresel ısınmayla ilgili ilk mitingleri 2005'te ve 2006’da biz düzenlemiştik.  Hatta 2007'de de en büyüğünü yaptık. Nisan ayında Kadıköy’de on binlerce kişi toplanmıştı. Yani 2000'ler aslında daha hareketliydi bu anlamda. Sonra işte 2018'den sonra özellikle gençlerin ve çocukların eylemleri ön plana çıktı. Sonra pandemi nedeniyle bu eylemler de durdu. Aslında toplumun iklim değişikliği konusundaki farkındalığı oldukça yüksek Türkiye’de. KONDA’nın araştırması da Türkiye’de insanların yüzde 83'ünün iklim değişikliğinden endişeli olduğunu ortaya koyuyor. Hatta yüzde 78’i iklim değişikliğinin insan etkisinden kaynaklandığını söylüyor. Oldukça yüksek bir farkındalık var ama insanlar pek çok siyasi konuda olduğu gibi bu konuda da umutsuzluk çaresizlik hissi içinde. Ama 100 bin kişi, iklim kriziyle ilgili sokağa çıkarsa buna hiçbir hükümet sessiz kalamaz. 

NELER YAPILMALI?

-Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabınızdan, sıcaklığın 35 dereceyi aşması durumunda kırmızı alarm verilmesi gerektiğini paylaştınız. Bu gibi durumlarda alarm durumuna geçen ve bu konuya dair çalışma yapan ülkeler var mı?

Avrupa ve Kanada’da yapılıyor. Özellikle Kanada çok duyarlı bu konuda. Şundan dolayı yapılıyor aslında bu uyarılar. Sıcak sağlık eylem planları yapılıyor bu ülkelerde. Hatta Dünya Sağlık Örgütü, bütün ülkelere “sıcak sağlık eylem planını” yapma tavsiyesinde bulunmuştu. Türkiye ise hala ayak sürüyor. İstanbul’da 35 derece temmuz ayında ciddi sağlık riskleri doğurmaya başlıyor. Temmuz ayı için söylüyorum bunu. Mayısta bu daha düşüktür, mayıs sonu yaşanan 32 derece bile öldürücü olabilir. Maalesef, kimlerin sıcaktan öldüğünü bilmiyoruz. Çünkü böyle bir sistemimiz yok. Ama yüzlerce insan Türkiye’nin çeşitli yerlerinde aşırı sıcaktan ölüyor. Bu önlenebilir? Yani insanlar uyarılmalı, su içmeleri ve gölgede kalmaları sağlanmalı. Yetkililer bunu yapmak zorunda. Bunu yapmadıkları sürece çok önemli bir halk sağlığı krizini de tetiklemiş oluyorlar. Otobüs duraklarına su sebili koymak bile tek başına hayat kurtarabilir. Kanada’da sıcak dalgası yaşanmadan önce yaşlılar, astım ve kalp hastalarına telefon ediliyor “hava çok sıcak olacak dışarı çıkmayın” uyarısı yapılıyor.

-Bugünlerde hipertermi yani sıcak çarpması meselesi de çok konuşuluyor. Siz de buna dair bir paylaşım yapmıştınız.

Vücudu soğutmak için yapılması gerekenler aslında çok basit. Sıcak çarpması yaşayan biri varsa onu hemen gölge bir yere almalısınız. Vücudu soğutmak için buz torbaları kullanabilirsiniz. Bol bol su içmesini sağlamalısınız. En önemli şey sıcağa maruziyeti en kısa zamanda önleyebilmek ve vücudu soğutmak çünkü metabolizma hızlanıyor. Kan dolaşımı artıyor, iç organlar ısınmaya başlıyor. Bunların hepsi çok tehlikeli. Genç ve sağlıklı bir insan bunlara adapte olur ve kısa süre sonra belki atlatır ama kalp hastası olan bir insan bundan çok ciddi bir şekilde etkilenir. Zaten bütün çalışmalarda ölümlerin yaşlılarda ve kalp hastalarında yaşandığını ortaya çıkıyor.

 

GÖÇLER ARTACAK

-İklim krizinin etkileri aslında yıllardır özellikle Afrika ülkelerinde etkisini gösteriyor. Kuraklık da bu sorunlardan biri aslında. İklim Krizi nedeniyle göçler artar mı sizce?

Afrika’da Sahel bölgesi, Sahra Çölü'nün hemen güneyi çok büyük tehlike altında. Özellikle kuraklık açısından Akdeniz, Orta Doğu, Kuzey Amerika'da özellikle Kaliforniya ve Çin’in bir kısmı çok ciddi bir kuraklık sorunu yaşayacak. Aynı zamanda bu bölgeler seller ve sıcak dalgaları nedeniyle yaşamaya uygun olmayan bir yere doğru dönüşmeye başlayacak. Özellikle Afrika’da açlık kıtlık çok yüksek düzeyde olduğu için yaşanan göçler şu anda büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor. Akdeniz’de ölen insanların bir kısmının iklim mültecisi olduğu kuşkusuz. Bu başladı ve önümüzdeki yıllarda milyonlarca insan bu hallere düşecek. Avrupa’nın buna cevap olarak, Avrupa’yı kaleye çevirmeye çalışması inanılmaz bir şey tabii.

-Peki bizim bölgemiz, Akdeniz Havzası nasıl etkilenecek bu durumdan?

Şu anda değil ama on yıllar içerisinde Türkiye’de özellikle tarımsal üretim bugünkü kadar iyi olmayacak. Ama bu 2050'ler sonrasına ilişkin bir senaryo olabilir. Türkiye özellikle artan nüfus baskısının da etkisiyle, su kıtlığı çeken ülkelerden biri haline gelecek. Fosil yakıtlardan çıkabilirseniz bunu geri çevirmek mümkün. Ama bu kafayla gidersek o zaman dünyanın hiçbir yeri yaşanır olmayacak. Göç edeceğiniz yerler de iklim krizinden etkileniyor olacak. Yüzyıl sonlarına doğru bu, tamamen küresel bir şeye dönüşecek. Ama orta vadede tabii yine Avrupa daha çok göç alacak.

-İstanbul için hangi derecede tehlike oluşabilir?

Şu çok önemli; 50 derece ya da 40 derece meselesi yanıltıcı. İnsanlar 40 dereceyi görmediğimiz sürece sorun yok sanıyorlar. Ancak 35 derecede insanlar ölüyor. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. 40 tabii çok büyük İstanbul için ama 40'a gerek yok. İstanbul’da 34-35 derecelerde alarm verilmesi gerekiyor. Bir sıcağın aşırı sıcak dalgası olarak tanımlanması için 3 gün sürmesi lazım. Yani hava bir gün sıcak oldu ertesi gün serin olduysa tolere edebilirsiniz. Ama üst üste sıcak dalgaları gelmeye başladığı zaman adapte olmak çok zor olacak.

-Hem yetkililikler hem de insanlar sıcağın etkisini en aza indirmek için ve sıcaktan korunmak için neler yapabilir?

Alarm seviyeleri belirlenmeli, hangi alarm seviyesinde hangi önlemlerin alınacağı tanımlanıp kılavuzlar oluşturulmalı. Bunun için Sağlık Bakanlığı’nın ve yerel yönetimlerinin yetkili kılınması gerektiğini düşünüyorum. Uzun vadede ise kentsel ısı adası etkisinin azaltılması çok önemli. Sıcak dalgasının nedeni kentsel ısı adası değil ama sıcak dalgası geldiği zaman beton ve asfalt yükü çok olan bir yerde yaşıyorsanız, sıcaktan çok daha fazla etkileniyorsunuz. Bu nedenle yeşil alanların artırılması, var olanların korunması ve geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle ısı adasının yoğun olduğu beton asfalt yerler yeşillendirilmeli.

 

 

 

 

 


ARŞİV