Bugüne dek sayfalarımıza kentsel dönüşüm mevzunu pek çok açıdan taşıdık. Gerek mağdurlarla gerek konunun uzmanlarıyla. Bu kez de konuya yine farklı bir açıdan yaklaşacağız; kentsel dönüşüm ve arzu…
Birbirinden alakasız gibi görünen bu iki konuyu bağlantılı olarak araştıran akademisyen Dicle Koylan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü için “İstanbul Bağdat Caddesi ve Yakın Çevresinde Kentsel Dönüşüm: 2012-2018 Dönemi” başlığıyla doktora tezi hazırladı.
Şuan Doğuş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Doktor Öğretim Üyesi olan Koylan ile konuyu enine boyuna ele aldık.
Doğma büyüme Kadıköy’lüyüm. Liseye kadar Göztepe’deki, İlhami Ahmed Örnekal ilköğretim okulunda okudum. Üniversiteye kadar da Bostancı’da. Yani tüm çocukluğumun anılarında Bağdat Caddesi çok önemli bir yer tutuyor. Okul çıkışında yapılan kırtasiye alışverişlerinden, McDonalds’ta kutlanan doğum günlerine kadar caddenin pek çok yerinde kişisel tarihimin izleri vardır. Cadde dolayısıyla defter, silgi kokusu, çikolatalı vişneli doğum günü pastaları, zil sesi, çay- simit, bol yeme,içme, oyun oynama, gezme ve bol muhabbetli bir ev ortamı demekti benim için.
“CADDDE’YE YABANCILAŞIYORUM”
Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği yıllardaki Bağdat Caddesi ve mahalleleri ile şimdilerdeki halleri çok farklı. Kentsel dönüşüm furyası ile bu bölge giderek yabancı olduğum, yeni bir kimliğe bürünmeye başladı. Arkadaşlarımın, akrabalarımın geniş, balkonlu, çiçekli, bahçeli evleri, apartmanları; rezidanslara, daha yüksek, daha fazla betonla dolu yerlere dönüştü. Burada oturanlar bile en başta evlerinin bulunduğu sokakları karıştırırdı, çünkü bazı sokaklar tamamen değişti. Eski bir tane bile apartmanın olmadığı sokaklar var dolayısıyla kerteriz alacağınız, belleğinizde yer etmiş bir yapı, mağaza, ağaç, berber vb yok.
2012’de Afet Yasası’nın çıkması sonucu kentsel dönüşüm süreci çok daha kolay gerçekleşebiliyor. Cadde ve çevresi de o zamandan beri çok hızlı bir dönüşüm sürecine girdi. Bu bölgede 2012- 2018’e binlerce konut dönüştü. Kadıköy eski Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Bağdat Caddesi ve yakın çevresinde 2012-2018 yılları arasında 3 bin 504 bina için risk raporu alınmış olup, (risk raporu alınan binaların yıkılma zorunluluğunu unutmayalım)2018 Şubat ayı itibariyle de Bağdat Caddesi ve yakın çevresinde süren aktif inşaat sayısının 800 olduğunu söylemişti.
2012’den itibaren İstanbul’da birçok mahalle hızla kentsel dönüşüm sürecine girdi. Kent genelinde kat sahiplerine verilen arsa payları bakımından en yüksek payı ortalama %70 oranında Bağdat Caddesi’nde oturanlar alıyor. Bu nokta oldukça kritik çünkü Bağdat Caddesi’ni içeren mahallelerde oturanlar kentsel dönüşümden en karlı çıkması beklenenlerdir. Emlak fiyatlarının bu bölgede yüksek oluşu da bu bölgenin rant kapısı olması ile sonuçlanıyor. Dolayısıyla hem arzın hem talebin yüksek olduğu bir bölgede, İstanbul’un depreme dayanıksız, daha acil dönüşüme girmesi gereken yerleri varken burada olması sürpriz değil.
YENİ EV ARZUSU…
Cadde’de 7 yıldır yaşanan ve hala süren kentsel dönüşüm süreci, burada yaşayan insanların gündelik hayatlarını etkiliyor. Burada yaşayanların gündelik hayatlarında ne gibi değişiklikler olmakta ve bu dönüşüm sürecinden nasıl etkilenmekteler soruları çerçevesinde kentsel dönüşüm ve gündelik hayat ilişkisini görüşmeler aracılığıyla ortaya çıkarmaya çalıştım.
Bölgede 1999 öncesi yapılan her yapı gerçekte çürüktür, dayanıksızdır demek yanlış olur ancak; binanız için depreme dayanıklı mı diye bir rapor istediğinizde, bugün yetkili kuruluşlara başvuruda bulunduğunuzda binanız istisnasız çürük çıkar. Bu da deprem sonrası yönetmeliklerdeki yeni bina yapım kriterlerinin, eski binalardaki yapım tekniğiyle örtüşmemesinden, yeni tekniklerin, beton kalitesinin ve kalınlığı gibi ölçütlerin 99 öncesi teknikte yapılamıyor olmasından kaynaklanıyor.
Burası işte işin kırılma noktası. Kriterler değişince bina dolayısıyla otomatik çürüğe çıkıyor ancak bu durum binanın depreme dayanıksız olduğunu göstermiyor aslında ki bölgede çok sağlam eski pek çok apartman da var. Bu bölgede bu kadar kısa zamanda binlerce evin yenilenebilmesini mümkün kılan şeyin temelde, mahalle sakinlerinin dönüşüme karşı duyduğu arzu, -daha doğrusu yeni bir eve sahip olma arzusu- sayesinde gerçekleşebilmiştir.
Bu bölgede bir apartmanın yenilenmesi, her şeyden önce o apartmanın kat maliklerinin çoğunluğunun arzusu ile gerçekleşebiliyor. Böylece, Bağdat Caddesi civarında yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarının, çoğunluğun isteği ve arzusu olmadan gerçekleşemediği sonucuna varıyoruz. Bunun manası ise kentsel dönüşüm için sadece hükümet, belediye, müteahhit ya da gayrimenkul yatırım ortaklarının değil, kat maliklerinin de arzusuna ihtiyaç olduğudur. Kat maliklerinin yeni ev arzusu inşaat şirketlerinin ve yatırım ortaklarının rant arzusu ile birleşiyor.
Ancak bu süreçte yaşanan çeşitli mağduriyetler sonucunda, kat maliklerinin yeni ev arzusu her zaman ekonomik çıkarları ile örtüşmeyebiliyor. İflas eden müteahhitler sonucu sıkıntıya düşülmesi, yapılan her yeni evin yüksek fiyattan alıcı bulamaması, arz fazlası nedeniyle fiyatların düşmesi, büyük metre kare kayıplarının yaşanması ya da ortaya çıkan yeni blokların planlarının kullanışsız olması sonucu değer düşüklüğü gibi sebepler yeni evlerin beklenen rantı getirmemesi durumunu yaratabiliyor.
ARZU-KORKU İLİŞKİSİ…
Bu gibi durumlarda, arzunun ekonomik kayıp riskini göze aldırdığı ve dolayısıyla çıkardan önce geldiği görülüyor. Sonucu ne olursa olsun, ekonomik ya da bireysel çıkarların arzu ile çakışması durumunda, çoğunluk arzudan yana oy kullanır ve risk alır. Arzunun çıkarın bile üstünde olmasında deprem korkusu söyleminin önemli bir payı var. Olası bir İstanbul depreminden herkes korkuyor ve bu korkuyu azaltmak için sağlam bir yeni ev arzusunda olabiliyor. Eski bir evde oturmak deprem korkusu uyandıran bir şey iken, yeni bir evde oturmak arzusu deprem korkusundan kurtaran bir şeye dönüşür. Korku nesnesi olan eski ev problem içeriğiyken, arzu nesnesi olan yeni ev çözüm içeriği olur. Arzu sayesinde korku çözüme ulaşır. Ancak deprem korkusu yeni ev arzusunu tetikliyor. Dönüşüm sürecinin en başında bu arzuyu yaratan itkilerden oluyor, süreç içinde depremle ilgili konular pazarlık masasında pek konuşulmuyor. Apartman toplantılarında yeni yapılacak evlerin sağlamlığı konusu gündemde olmuyor. Yani deprem korkusu yenilik arzusunu başlatan itkilerden biri olsa da nihayetinde arzu korkuyu çözer ve bunun üstüne çıkar.
Arzu; kentsel dönüşümü mümkün kılan, insanların korkularına çözüm sunan, harekete geçirici bir motor gücü. Ancak bu gücün çeşitli söylemlerle daimi olarak beslenmesi gerekir. Arzulanan bir makine olarak kentsel dönüşüm makinesi yeni ev arzusunu çeşitli yöntemlerle besler. Reklamlar, modern ve yeni bir ev imgesi, moda, dekorasyon stilleri, yaşam tarzı, güvenlik söylemleri, yasal düzenlemeler, kamu otoritesi, deprem korkusu söylemleri, mahalle içi söylenceler yeni eve sahip olma arzusunu güçlendirir. Beslenen yeni ev arzusunun çoğunluk talebi haline gelmesi ile yaşanan kentsel dönüşüm sürecinde, gündelik hayat bu arzu etrafında şekillenmeye başlar. Bu bölgede yaşayan herkesin gündelik hayatı bu dönüşümden etkilenir. Kentsel dönüşüm makinesi İstanbul’un her bölgesinde, rant yaratabilecek her alanda, doyuma ulaşana kadar devam ediyor. Ancak Bağdat Caddesi ve yakın çevresindeki dönüşümün farkı, mahalle sakinlerinin dönüşüme karşı değil, dönüşümle beraber büyük bir arzuyla hareket etmesi. Gündelik hayatlarında ve yeni evleri ile ilgili çeşitli mağduriyetlerin yaşanması bile bu arzuyu durduramamış, bunun sonucunda ise kentsel dönüşüm makinesi çok daha büyük bir hızla çalışabilmiştir.
Kadıköylülere sözüm şu olabilir, evinizin depreme dayanıklı olup olmadığını araştırın elbette; ancak yeni ev arzusunun gözünüzü karartmasına izin vermeyin, kayıplarınızı da göz önünde bulundurun. Evinizin yenilenmesine karşı duyduğunuz arzu öncelikle ve çoğunlukla yüzde 30’lara kadar varan bir metre kare kaybı ile sonuçlanacak, yani 130 metre kare daireniz 100 metre kareye kadar düşecek. Ayrıca gündelik hayatınız tekrar değişecek; eski mobilyalarınızın birçoğu sığmayacak, ardiye depo gibi kullandığınız alanlar, ufak balkonlar gidecek, günlük alışverişe döneceksiniz, keyifli uzun Pazar kahvaltılarınızı çiçekli geniş balkonlarınızda değil, içeride yiyecekseniz, ya da boydan boya cam kaplı salonda mahremiyet problemi yaşayacaksınız, yeşil alanlar, ağaçlar, doğa zarar gördüğü için artık karşı apartmanla sizin aranızda herhangi bir yeşil olmayacak, dip dibe, sıkışık beton yığınları olacak, evinize ve mahallenizle kurduğunuz aidiyet hissi zedelenecek, trafik artacak, apartman aidatı artacak vb pek çok sorunu da yaşayabileceğinizi aklınızda tutun.
Bağdat Caddesi’nin 5 kat üstüne imar verilmediği, geniş kaldırımları, heybetli ağaçlarıyla kalacağını düşünüyorum ve umuyorum. Ancak içeri taraflara girildikçe gördüğümüz ve yaşadığımız sorunlar artarak devam edecek. Bağdat Caddesi ve yakın çevresinde yaşayanların gündelik hayatında; yenilik ve rant hep ön planda olacak, nüfusa göre yeterli eğitim, kültür, sağlık, ulaşım, trafik, yeşil alan olanakları gibi toplumsal yaşamı, sosyal hayatı ve yaşam kalitesini ilgilendiren konular geride kalmakta ve çözüleceğini düşünmüyorum. Çünkü bu alan şu an kapasitesinin çok üstünde insan, ev ve araca ev sahipliği yapıyor. Şu anda Şaşkınbakkal’dan Erenköy’e araçla yarım saatte bile gidilmiyor, evlerin tamamı satıldığında ve dolduğunda da beraberinde elektrik, su, kanalizasyon vb sorunlar alt yapı sorunları artacak. Ayrıca yüksek bloklar ve aşırı betonlaşma sonucu rüzgar geçişleri azaldı, hava sıcaklığı buna mukabil artacak, yağmur suyu toprağa karışamadığı için, su taşkınları sıklıkla yaşanacak.
İnşaat sektöründeki durgunluk Bağdat Caddesi’nde de görülüyor, ev satışları azaldı, fiyatların düşmesine rağmen evler satılmıyor. Ancak geçtiğimiz günlerde yaşanan depremden dolayı yeni evlere talebin arttığını, kiraların yükseldiğini görüyoruz, ancak ev satışları konusu için aynı oranda yüksek bir talep şu an için söz konusu değil. Deprem, yeni ev arzusu uyandıran, kentsel dönüşüm makinesini çalıştıran unsurlardan biri. Dolayısıyla bu bölgedeki emlak hareketliliği devam edecektir. 10-20 yıl içerisinde ise yoğun talep gören bu bölgede tekrar kentsel dönüşüm süreci yaşanacağını düşünüyorum. Çünkü burada yaşayan insanların yeni ev arzuları ekonomik çıkarlarının bile önüne geçmiş durumda. Şu anda sapasağlam, depreme dayanıklı sıfır bir apartmanda yaşayanların, 20 sene sonra tekrar dönüşüm için sıraya gireceklerini görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
Koylan hakkında
11 Ekim 1988’de, İstanbul’da doğdu. 2007 yılında Özel Saint Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdi. Lisans eğitimini 2011 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünde tamamladı. 2013 yılında, Galatasaray Üniversitesi’nde “La Transformation des Fonctions Sociales et de la Perception de Galerie d'Art comme Lieu d'Interaction et Espace de Consommation: Le Cas Des Galeries d'Art à Istanbul” (Bir Etkileşim ve Tüketim Mekanı Olarak Sanat Galerisi Algısının ve Sosyal İşlevlerinin Dönüşümü: İstanbul'daki Sanat Galerileri Olgusu) adlı tezi ile yüksek lisans eğitimini bitirdi. Aynı sene Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Genel Sosyoloji ve Metodoloji Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine başladı. 2014 yılında Erasmus bursu kapsamında misafir doktora öğrencisi olarak Ecole des Hautes Etudes En Sciences Sociales (EHESS) – Paris’te öğrenimine devam etti. İstanbul Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı.