Fotoromanlar, lahburger, walkman, 12 Eylül darbesi, yandan çarklı vapurlar, gecekondular, çiçek çocuklar…
Birbirinden alakasız gibi görünen bu kelimeleri biraraya getiren bir sergi var bugünlerde Kadıköy’de; “Eski Günler Hayalimden Gitmiyor”. Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nin (CKM) 3 katına yayılmış halde ziyaretçilerini ağırlayan bu sergi, Cumhuriyet’in popüler kültür tarihinden kesitler sunuyor. Yapı Kredi Kültür Sanat işbirliğiyle düzenlenen sergi, içerdiği bilgi, belge ve görseller itibarıyla bir belgesel sergi niteliğini taşıyor. 2017-2023 yılları arasında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan 7 ansiklopedik kitaptan seçkinin, çeşitli ilaveler ve derlemelerle sergi diline ve formuna uyarlandığı serginin küratörlüğünde Derya Bengi’nin imzası bulunuyor. Kadıköy Belediyesi’nin Cumhuriyetimizin 100 yıllık geçmişini sivil bir bakışla Kadıköylülerle paylaşmayı amaçladığı hafıza tazeleme niteliğindeki sergi; asırlık Cumhuriyet Türkiye’sinin beyazperdesinden akıp giden renkli ve siyah beyaz manzaralara, yaşanan olayların siyasal ve kültürel zeminine, toplumsal değişimin dinamiklerine, ülkenin ve İstanbul şehrinin kaderine bakıyor.
23 Mart’a dek açık kalacak olan sergiden bazı ilgi çekici bölümler:
ŞARKICI FİLMLERİ: Şarkılı, türkülü, şarkıcılı, türkücülü filmler her dönemde Türk sinemasının lokomotifi oldu. "Abi ben artık şarkıcı filmi çekmek istemiyorum. Burama kadar geldi. Yeter, bıktım, aşk filmiymiş. şarkıcıymış, yeter. Dünya başka gerçekleri yaşıyor." Yavuz Turgul'un "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni"nde (1999) Haşmet Asilkan (Şener Şen) böyle söylüyordu yapımcısına.
NİMETİN KÜLFETİ: Türkiye katma değer vergisiyle 1 Ocak 1985'te tanıştı. KDV uygulamasının amacı, maliyenin vergi gelirlerinin artırılması ve vergi kaçaklarının önünün tıkanmasıydı, ama vergi yükü son tüketicinin sırtına abanacağı için halk tedirgindi. Herhalde bu KDV dedikleri, zam sözcüğünün pek de kibar olmayan yeni eş anlamlısıydı. Keşmekeş, karmaşa, bilmece, muamma. karambol, ilk günlerde KDV uygulamasını tarif etmek için en çok kullanılan sıfatlardı. Başbakan Turgut Özal, halka KDV'yi benimsetmeye çalıştı: "Her nimetin bir külfeti vardır, her ödülün bir bedeli vardır, her oyunun bir kuralı vardır." Kemal Sunal "Katma Değer Şaban" filminde, Marlboro almaya gittiği bakkalın "Fiş ister misin? KDV'li keseyim mi?" sorusunu soruyla yanıtlıyordu: "Deve mi ne devesi?" Filmdeki kız. Şaban'ın yanağına öpücük konduruyor, ama Şaban tek öpücükle yetinmeyip bir de KDV'sini (ikinci öpücüğü) istiyordu. Karşılığında Şaban'ın kızı öpmesi ise "vergi iadesi"ydi.
KALPLERE VUR BİR ZIMBA: Münir Hamdi Kutsal tarafından Halkevleri'nde oynanması için yazılan "Tırtıllar" başlıklı şarkılı komedi, Dramalı Hasan'in bestesiyle 30'ların ikinci yarısında halka "Kalplere vur bir zımba, rumba da rumba rumba" şarkısını armağan etti. Bu bir rumba mıydı? Değildi, rumba ritm ve dansıyla ve onun ana vatanı Küba'yla alakası yoktu. Daha ziyade kantolardan, operet şarkılarından iz taşıyan, nihavend makamında alafranga bir fanteziydi.
LAHBURGER BEBEK: Manço hamburgerle lahmacunun sulh destanını "Lahburger" adıyla yazdı. Şarkıda bu ikisi, "iki düşman kabile"nin, Doğu ile Batı'nıniki cengâveriydi; bir tarafta "aslan yürekli mağrur kartal" (hamburger), diğer tarafta "ürkek bakışlı ankakuşu❞ (lahmacun), kozlarını paylaşıp uzlaşıyordu. "Rakı da bir ayran da içmesini bilene / Şap da bir şeker de bir tokum diyene / Her yeni doğan bebek yeni bir dünya demek / Aç gözünü hoş geldin lahburger bebek."
GÜNDÜZKALKTI: "Gecekondu” kelimesi 1940'ların ikinci yarısında gazete sayfalarında boy attı: "Şehrin şurasında burasında hiçbir kayıt tanımadan, kendi kendine çıkanmantarlar gibi kaşla göz arasında bitiveren acayip çardak ve kulübe azmanı yapılar." Ulus gazetesinde Nurettin Artam, gecekonduları yıkmaktan yanaydı: "Bana kalırsa bu derdin devası, 'gecekondu' evlerini 'gündüz kalktı' evleri haline getirmektir."
GİSLAVED: 1932'de faaliyete geçen Gislaved fabrikası yıllarca hurda lastiklerden her keseye, her mevsime, köyden kente her yöreye göre ayakkabılar üretti. Gislaved'ler bağcıklı modelleriyle kart, kaba, kara lastiklerden halliceydi. İster orjinali olsun, ister benzeri ya da taklidi; cızlavet, cizlavit, cızlavuk gibi adlarla en çok fakir Anadolu köylüsüyle özdeşleşti. Erbil Erdoğan onu şöyle tarif ediyordu: "Giydin mi ayağına, kendini traktör sanırdın."